Suriye’de altı senedir devam eden zulüm ve katliam maalesef bütün hızıyla ve geçen zaman zarfında şekil ve boyut değiştirerek devam ediyor.
Bu büyük zulüm, önceleri zalim ve katil Beşar Esed’in halkını öldürmesiyle başladı.
En masum ve demokratik haklarını talep eden ve bunu en demokratik bir şekilde ortaya koymaya çalışan masum ve mazlum Suriye halkı; bomba, tank, silah ve mermilerle susturulmaya çalışıldı.
Baba Hafız Esed’ten oğul Beşar Esed’e intikal eden ve elli yıla yaklaşan bir süredir devam eden zulüm ve istibdat rejimine tahammül eden bu mazlum insanlar, kendilerine karşı girişilen topyekûn ifna ve imha hareketine mukabil meşru müdafaa durumuna geçtiler.
Aslında bu süre zarfında birçok kez meselenin barışçı yöntemlerle sona erdirilmesinin fırsatları ortaya çıkmış, fakat bu savaşın bitmesini istemeyen ve İslam âlemi üzerinde hesapları devam eden devlet ve bazı güçlerin plan ve kışkırtmaları ile çatışmalar hep körüklenmeye devam edilmiştir.
Bugün geldiğimiz noktada şahit olduğumuz manzara maalesef çok elim ve acı vericidir.
Katil ve zalim Esed’in gözü ve vicdanı o kadar kararmış bir vaziyettedir ki, masum ve mazlum insanlara karşı kimyasal silahları kullanmaktan bile çekinmiyor. Yakın zamanda İdlip’te bu şekilde öldürülen çocuk, kadın ve yaşlı insanların görüntülerine gözyaşları ve içimiz acıyarak şahit olduk.
Şu anda Suriye ile hiçbir sınırı bulunmayan yirmiden fazla devletin asker ve silahları, çirkin ve aşağılık plan ve menfaatlerin hesabı içinde, bu masum insanların tepesine bomba yağdırmaya devam ediyor.
Türkiye, dokuz yüz kilometre uzunluğunda bir sınır komşuluğu bulunan Suriye’deki bu büyük trajediye elbette seyirci kalamazdı. Ölümden ve bombalardan kaçan mazlum insanlara sınırlarını ardına kadar açtı.
Bu kararın alınmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göstermiş olduğu liderlik, irade ve kararlılık her türlü takdirin üstündedir. Şu an ülkemizde üç milyonu aşkın Suriyeli muhacir kardeşimiz bulunuyor. Bazı zorlukları hep beraber yaşamakla birlikte, devlet ve millet tam bir dayanışma içinde ve tam bir ‘’Ensar’’ anlayışıyla bu mazlum insanlara kucak açmıştır.
Bu ülkenin geleneğinde ve tarihinde, her zaman mazlum ve masum muhacirlere kucak açma anlayışı hep mevcut olmuştur. Geçmişe dönüp baktığımızda, bu konuda çok güzel örneklerin olduğunu hep beraber görebiliriz.
Tarih boyunca bu Anadolu toprakları, Balkanlar’dan, Kafkasya’dan, Orta Doğu’dan, Orta Asya’dan ve dünyanın birçok köşesinden koşup gelen mazlum insanlar için hep bir ana kucağı vazifesi görmüştür.
Haşr Suresinin 9. Ayeti insanlarımıza tarih boyunca muhacirler konusunda en büyük rehber olmuştur: ‘’Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.’’
Avrupa ülkelerinin kabul ettikleri Suriyeli göçmen sayıları, onlu-yüzlü rakamlarla ifade edilirken, Türkiye’nin böyle büyük bir kitleyi kabul etmesi ve bunları en az sorun ile ve büyük bir misafirperverlikle bugüne kadar getirmiş olması, çok büyük bir başarı olarak kabul edilmelidir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘’iktidara gelirsek bu Suriyelileri en kısa zamanda geri göndereceğim’’ dediği bir ortamda böyle bir kararın hükümet tarafından alınmış olması ve bu kararın arkasında da kararlılıkla durulması, ancak şefkat, kardeşlik, yardımseverlik ve bu ülkenin tarih boyunca üstlendiği büyük misyonun yeni bir tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Bunun başka bir şekilde izahı olabilir mi?
Üç milyonu aşkın insanın içinde elbette suça yatkın ve bu potansiyele sahip çok sayıda insan da bulunmaktadır. Böyle insanlar, her topluluğun içinde farklı oranlarda mevcuttur. Önemli olan bu oranı en alt düzeylerde tutmak.
Suriyeli bir kısım insanların bazı suçlara karıştığını, bazı menfi işlerin içinde bulunduğunu zaman zaman duyuyoruz. Elbette güvenlik güçleri bu konuda gerek işlemleri yapmakta ve tedbirleri de almaktadır. İçişleri Bakanlığının açıkladığı bir rapor, konunun kamuoyu nezdinde maksatlı olarak abartıldığının da açık bir işareti.
Açıklamada, Suriyelilerin karıştıkları olayların Türkiye'deki toplam asayiş olaylarına oranının da 2014-2017'de yıllık ortalamanın yüzde 1,32’si olduğu kaydedildi. Bu olayların önemli bir kısmının kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan kaynaklandığı da ifade edildi. Bu manzara, işlenen suç oranının kendi vatandaşlarımızın işlediği suç oranının çok çok altında olduğunun açık bir göstergesi değil mi?
Bazı insanların ortalığı karıştırmak, siyasi bir rant elde etmek amacıyla; asayiş ve huzurun bozulması için özellikle halkın kışkırtılmasına dönük provokatif bazı atraksiyonlar içinde bulunduğu konusunda bir şüphe bulunmamalıdır.
Maalesef, bu tahrik ve kışkırtma furyasının zaman zaman yol açtığı çok acı ve elim hadiseler, zerre kadar vicdanı olan her insanı hüzne boğmaktadır. Bu durum bazı art niyetli insanların ülkemizi nasıl bir zulüm ve kaos ortamına sürüklemek istediklerinin bariz bir göstergesidir.
Bu tahrik ve kışkırtma ortamının, Sakarya’da yedi aylık hamile bir kadını, on aylık bebeği ile kaçıran ve kadına tecavüz ettikten sonra çocuğu ile birlikte kafalarını taşla ezerek öldüren zalim ve alçakları netice vermesinden herkes üzerine düşen dersi almalıdır.
Bu ülkenin vicdanına sığınan genç ve hamile bir kadının, bu şekilde feci ve kalpleri sızlatan bir dehşet ortamında, böyle alçakça ve şerefsiz bir muamele ile öldürülmüş olmasının acısını unutmamak ve unutturmamak gerekir.
Özellikle bu gibi olaylar, böylesine hassas bir konuda siyasi menfaat için tahriklere devam eden herkesin aklını başına getirmelidir. Katillerin de çok kısa bir süre içerisinde yakalanıp, suçlarını itiraf etmeleri ve mahkemeye de çıkarılmış olmaları hepimiz için bir teselli kaynağı olmuştur.
Canlarını zor kurtararak bu vatanda yaşayan kardeşlerinin şefkatine ve vicdanına sığınan bu insanların çok büyük bir çoğunluğu, içinde bulundukları hassas durumun farkındadırlar. Ve azami dikkat göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar. Yanlış yapanlar için de elbette yetkililer gerekeni yapacaklardır.
Bu konuda meydana getirilmeye çalışılan tahrik ve ajitasyonlara, elbette aklı başında ve vicdan sahibi hiçbir vatandaşımız iltifat etmemelidir. İnşallah bundan sonra da bu tür tahriklere hiçbir vatandaşımız kapılmayacaktır.
Bu büyük imtihandan da hep beraber yüzümüzün akı ile çıkmalıyız.
Bu bizim tarih ve vicdanımıza karşı bir şeref ve haysiyet borcumuzdur.