Neden Suriye’yi bu kadar çok yazıyorsun? diyenlere diyorum;
Suriye ile ilgili yazı yazmak acı verse de orası dururken başka konularda yazı yazmaya elim varmıyor.
Çünkü çok incitici, ruhumu derinden sarsıyor. Günlük ölümlerin üçlü rakamlarla verilmesi kanıma dokunuyor. Herkesin oradaki vahşeti dehşetle seyretmesi beni sarsıyor.
Ve gerçekten üzülenler soruyor. Neden diğerlerinde olduğu gibi dünya devletleri buna da müdahalede bulunmuyor? Birleşmiş Milletlerin barış gücü nerede?
Bir Libya, bir Mali aynı muameleye maruz bırakıldığında hemen müdahale edildi. Veya bir Irak, bir Afganistan fazla beklemedi geçte kalınsa dünya devleri özellikle ABD hemen müdahalede bulundu. Ama hayırsever (!) o devletlerin bu sefer kılı kıpırdamıyor.
Ben de dayanamayarak bu duruma iç dünyamda çığlık çığlığa bağırıyorum. Neredesin ey coniler ülkesi ABD? Neredesin ey gurur abidesi İngiltere? Neredesin ey menfaati için dünyayı ateşe verecek kadar zalim Fransa? Kör mü oldunuz? Sağır mısınız? Dünyaya düzen (!) vermek için hamasi nutuklar atan teknik adamlarınız felç mi oldu? Irak’ta nükleer silah var diyen Devlet Başkanlarınıza kıran mı girdi? Nereye kayboldular?
Yoksa Suriye’de zengin petrol yatakları yok da ondan mı böyle duyarsız kalıyorsunuz? Değerli elmas madenleri de mi yok? Vah! Vah! Vah! Ne kadar yazık bu sefer vurgun yapacak bir ortam da oluşmadı. Talandan mal kaçırma imkânı da bulamadınız. Öyleyse yerden göğe haklısınız (!) ne diye elin problemiyle uğraşasınız? Bırakın birbirlerini yesinler. Siz siz olun “En iyi Müslüman ölü Müslüman’dır” diyen Siyonist önderlerinizin emrinden hiç dışarı çıkmayın. Şayet o emrederse harekete geçersiniz. Değilse boş yere keyfinizi bozmayın.
Günde yüz kişi mi ölüyormuş, hiç önemli değil, bunların çoğu çoluk çocuk imiş hiç değeri yok, şehirler yerle bir mi ediliyormuş hiç ehemmiyeti yok, değerli tarihi eserler, İslam dininin kıymetli mabetleri bombalanıyormuş ne gam, ne kıymeti var. Önemli olan sizin keyfinizdir. Sizin zenginliğiniz ve menfaatinizdir. Ona halel gelmesin yeter.
Siz yiyin, için, gezin, tozun, arada bir fırsat çıkarsa çalıp çırpacağınız yelere saldırı planları yapın, hatta ürettiğiniz son teknoloji harikası silahlarınızı denemek üzere bir yerlere bahane ile saldırın. Ardından o silahları harcadınız diye yine o ülkeyi kandırarak cebren ve hile ile savaş tazminatı alın. Kendinizi o ülkenin kurtarıcısı ilan edin. Veya tatbiki olarak reklamını yapma imkânı bulduğunuz o silahları tekrar geri kalmış o devletlere yüksek fiyatlara satarak kesenizi doldurun. Size kim ne diyebilir ki, zaten Birleşmiş Milletlerde de veto hakkınız var. Kimse oradan sizin izniniz olmadan bir karar da (aleyhinize) çıkaramaz. O halde gayet haklısınız. (!)
Evet, bütün bunlar acı ama gerçek… Maalesef genel vaziyet bu… Biraz mantıklı düşünürsek batının hangi canisi bizi düşünerek bizim hayrımıza o kadar zahmete katlanır. Tarih boyunca haçlı seferleri ile sürekli saldırıda bulunmuş bu insanlar ne diye bu asırda bir anda bizim hayırhahımız olsun, bizim için çaba sarf etsin.
Aksine düne kadar her bir İslam ülkesinin başına kendileri için kapı kulu olan birer diktatör atamak suretiyle zenginliğimizi ya çalıyor ya da gasp ediyorlardı. Şimdi insanımız uyandı veya uyanıyor. Bu diktatörler bir bir yıkılıyor. Yerine aynı sadakatte insanları da atayamıyorlar. Bu defa iyisi mi “öyle bir karıştıralım ki, ellerinde ne var ne yok mahvolsun, iyice zayıf düşsünler. Tekrar bize muhtaç hale gelsinler” istiyorlar.
Evet, bunun böyle olduğundan hiç kimsenin şüphesi yok… Onlar bizim için hiçbir zaman dost veya hayırhah olmadı, olmaz da. Onların pis kılıcında da bir hayır beklemiyoruz. Başlarını yesin yardımları.
Onlar için söyleyeceğimiz tek şey şudur. Gölge etmeyin başka ihsan istemez.