İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlyas Topsakal, Süryaniler, Ortodokslar ve Ermenilerin tarih boyunca Türk devletlerinde özgürce yaşadıklarını belirterek, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Süryani kilisesinin temel atma törenine katılması bunun en son somut örneği. Türk azınlıkların yaşadığı yabancı ülkeler neden aynı hassasiyeti göstermez? Yunanistan ve diğer Balkan ülkelerinin örnek alması gerekiyor. Ama almazlar çünkü alternatif medeniyet korkuları var." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Süryani Kilisesinin temelini attı
Prof. Dr. Topsakal, 3 Ağustos'ta Mor Efrem Süryani Kadim Kilisesi'nin temelinin atılmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın törene iştirakini, Türkiye'deki azınlıkların statüsünü ve yeniden gündeme taşınan Batı Trakya'daki Türklere yönelik baskıları AA muhabirine değerlendirdi.
Topsakal, tarih boyunca Türk devletlerindeki azınlıkların kendi gelenek, görenek ve dini inançlarını özgürce yaşadığını, hiçbir zaman müdahale ile karşılaşmadıklarını, bunun da Türk devlet geleneğinin en önemli erdemlerinden biri olduğunu söyledi.
Geçen hafta temeli atılan Süryani kilisesinin Türkiye'deki azınlıkların inanç hürriyetinin göstergesi olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Topsakal, "Süryaniler, Ortodokslar ve Ermeniler tarih boyunca Türk devletlerinde, her tür dini ve kültürel değerlerini özgürce yaşamışlardır. Türkiye'de hiçbir dini grubun yaşantısına karışılmaz hatta devlet bunu özellikle destekler. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Süryani kilisesinin temel atma törenine katılması bunun belki de en son somut örneği. Türk azınlıkların yaşadığı ülkeler neden aynı hassasiyeti göstermez? Yunanistan ve diğer Balkan ülkelerinin örnek alması gerekiyor. Ama almazlar çünkü alternatif medeniyet korkuları var." diye konuştu.
"Azınlıklara tanınan özgürlükler geleneksel devlet tavrı"
Prof. Dr. Topsakal, Türklerde azınlıklara tanınan özgürlüklerin geleneksel devlet tavrı olduğunu vurgulayarak, "Moğollardan tutun Fatih Sultan Mehmet Han dönemine kadar bu böyleydi. Özellikle şuna vurgu yapmak gerekiyor. Balkanlar'da bizim mirasımız var. Bu miras 500 yıllık bir miras. Dini veya etnik tüm renklerin 500 yıl devam etmesi Türk devlet geleneğinin ne kadar adaletli olduğunu, insanın ruhuna ve fiziki özelliklerine ne kadar uygun davrandığını gösteriyor." şeklinde konuştu.
Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı'nın yıkılmasından sonra Balkanlar'da büyük bir Türk kıyımının yaşandığını belirten Topsakal, şöyle konuştu:
"Bulgaristan, Sırbistan, Makedonya, Bosna Hersek, Arnavutluk yani Trakya'dan Sırbistan'a kadar olan Balkan coğrafyasında, Osmanlı hakimiyeti sona erdikten sonra Müslümanlar dehşet bir soykırıma maruz kaldı. Son soykırım örneğini de Bosna Hersek'te yaşadılar, yakın bir tarihte. Bu soykırımlarda yaklaşık 5 milyon Müslüman Türk hunharca katledilmiş, kaçabilenler Türkiye'ye sığınmıştı.
Yine tarihi kaynaklarda yer alan yüzlerce, binlerce cami, medrese, vakıf, kütüphane ve aşhanelerin yani İslam medeniyetine ait olan eserlerin yüzde biri bile kalmadı. Batı anlayışı ile Türk-İslam anlayışı arasında insanı ve devleti yönetme farkını burada çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Bugün Yunanistan, Bulgaristan, Bosna Hersek veya Macaristan'a gidin Müslümanların ve Türk İslam kültürünün ne hale geldiğini açıkça görebilirsiniz."
"Azınlıklar hiçbir zaman yabancı algısı yaşamadı"
Prof. Dr. Topsakal, Cumhuriyetin kurulması ile beraber imzalanan Lozan Barış Antlaşması kapsamında azınlıklara inanılmaz haklar tanındığını hatırlatarak, azınlıkların bu haklarla beraber hiçbir zaman bu ülkede "yabancı" algısını yaşamadığını dile getirdi.
Bugün Ortodoks kilisesinin "ekümenik" sorununun bile Türkiye'de tartışıldığına dikkati çeken Prof. Dr. Topsakal, "Aynı şekilde Süryaniler, azınlık muamelesi görmeden Türk vatandaşların sahip olduğu tüm haklara sahip. Hatta artı sayılabilecek yetkiler, avantajlara bile sahipler. Türk milleti onları başının üstünde taşıyor. Bu bizim geleneğimizde vardır. Bundan gocunmayız. Çünkü bu bizim devlet geleneğimiz, bizim azınlıklara karşı bu duruşumuz, anlayışımız, güzelliğimiz, estetiğimizdir. 'Bu zarafetimiz neden Yunanistan'da, Bulgaristan'da ve diğer ülkelerde yaşanmıyor, Türk azınlık neden bu anlayışı, bu şefkati görmüyor diye sormak lazım." değerlendirmesinde bulundu.
Bulgaristan'da 1984 yılında Todor Jivkov yönetimindeki komünist rejiminin Türk azınlığa yönelik asimilasyon ve göç politikasını anımsatan Prof. Dr. Topsakal, "1989 yılı Bulgaristan'daki Türkler için acı ve ayrılığın tarihi olarak kayda geçti. Zira komünist rejimin baskıları nedeniyle ülkede yaşayan Türkler işkenceye maruz kaldılar, evlerinden zorla çıkartılarak göçe zorlandılar. Bulgaristanlı Türkler, Türkçe olan isimlerini Bulgar isimleriyle değiştirmeye zorlandı, İslam dinine ait her şey yasaklandı. Yunanistan'da ise 1953'ten bu yana bu zulüm devam ediyor. Oradaki insanlar kendi cemaatlerinin müftüsünü dahi seçemiyorlar." ifadelerini kullandı.
"Alternatif bir medeniyet korkusu yaşıyorlar"
Prof. Dr. Topsakal, mensubu olduğu Batı Trakya Türklerinin hakları için mücadele verirken hapis cezalarına çarptırılan ve şüpheli bir şekilde ölen tıp doktoru ve siyasetçi Sadık Ahmet'i hatırlatarak, onun mücadelesini verdiği sorunların Batı Trakya'da halen devam ettiğini aktardı.
Batı Trakya Türklerinin, azınlık olarak yaşadıkları Yunanistan'da birçok haksız uygulamaya ve baskıya maruz kaldığını dile getiren Prof. Dr. Topsakal, şöyle devam etti:
"Batı Trakyalılar tarih içerisinde birçok sorunla karşılaşmış ama cesaret ve kararlılıkla bu sorunların üstesinden gelmeye, alternatifler çözümler aramaya ve yaşam şartlarını iyileştirmeye yönelik birçok adımlar atmaya çalışmışlardır. Maalesef halen ekonomik sıkıntılar, kişi hak ve özgürlüklerine yönelik baskılar ve haksız uygulamalar devam ediyor. Çok sayıda cami olmasına rağmen hiçbirisi kullanılmıyor sadece sembolik olarak duruyorlar.
En önemlisi oradaki Müslüman Türk cemaatini yönetecek veya onlara dini önderlik edecek insanları seçmelerine bile müsaade edilmiyor. Peki 'Türkiye'de Cumhurbaşkanı önderliğinde besmele ile kilise temeli atılırken neden onlar böyle sorusunun tek bir karşılığı var o da korku. Çünkü Osmanlı onları adaletle yönetti. Avrupa, özellikle Doğu Avrupa bunun çok iyi farkında. Bir devletin geldiğini ve bu bölgeyi 500 yıl adaletle, merhametle yönettiğini biliyorlar
Osmanlı'dan sonra ne yaşandığını da biliyorlar. Nasıl parçalandığını ve küçük küçük ulus devletlere dönüştüklerini gayet iyi biliyorlar. Etnik yapı üzerine kurulu bu devletlerde halen taşlar yerine oturmuş değil. Dolayısıyla yeni bir alternatif medeniyetin oluşmasından korkuyorlar. Bütün mesele bu. Bölgedeki dini medeniyet hiçbir zaman İslam medeniyetinin üstüne çıkamaz. Dolayısıyla bir medeniyet çatışması var. Bu da sorunun kaynağı."
Ulus devletçiklerden oluşan bölgedeki ülkelerin Rusya ve ABD tarafından yönetilmesi ve yönlendirilmesinin bölgede yarılmalara, ayrışmalara neden olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Topsakal, "Türk İslam geleneğinde böyle yarılmalar yoktur. Sadece adaletli bir şekilde yönetilme vardır. Türkiye bugün bile Balkan ülkelerinde, bir yandan Bosna Hersek'e yatırım yaparken bir yandan da Sırbistan'a, Makedonya'ya, Arnavutluk'a yatırım yapıyor. Üstelik Türkiye bunları yaparken art niyetli ya da bir beklenti ile yapmıyor." şeklinde konuştu.
aa