RisaleHaber-Haber Merkezi
Taraf Gazetesinde yayınlanan “Sivil itaatsizlikte Türkiye’den örnekler” başlıklı yazıda “Tabulardan ve klişelerden kurtulmanın yolu ve yöntemi Nursi’nin koymuş olduğu ölçüdür” ifadelerine yer verildi.
Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Avukat Emrullah Beytar’ın yazdığı yazıda, “Monarşi, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemini yaşamış olan Said-i Nursi’nin İstanbul’a gelişini Ahmet Ramiz ‘yaratılışının nadir eserlerinden sayılan, ateş parçası bir zeka’ cümleleriyle dile getirmiştir. Bu cümleler zahiren çok abartı görülebilse de Nursi’nin eserleri ve mücadelesi günümüz ahlaki ve vicdani değerlerle analizi yapıldığında Ahmet Ramiz’in bu cümlelerin abartıdan ziyade gerçeği yansıttığını anlaşılacaktır” dedi.
Said Nursi’nin Kur’an’a bakışı ve yorumunu mutlaklaştırmadığını ifade eden Beytar, “farklı kimliklere yaklaşımı, İslam toplumunu geleneğin açmazından kurtardığı gibi toplumun modernist savrulma karşısında aklı ve kalbi ikna edecek reçeteler de ortaya koymaktan geri kalmamıştır. Yorumun veya düşüncenin mutlaklaştırması ifade özgürlüğü önünde en önemli bir bariyer olduğu gibi aynı zamanda ifade özgürlüğünü tehdit eden tehlikeli bir yaklaşım olduğu açıktır. Nursi “ilmi istibdat, siyasi istibadın veled-i nameşrusudur” diyerek bu noktaya işaret eder. Nursi, İslam toplumunu geleneğin açmazından kurtarmak için oluşturmak istediği paradigmalardan biri de şüphesiz düşünce ve ifade özgürlüğü hakkının en geniş kapsamıyla savunmuş olmasıdır. Bundan dolayı 1900’lı yılların başında Kürt aşiretleri ile yapmış olduğu sohbette kendisine sorulan soruya vermiş olduğu cevap manidar olduğu gibi erdemin de kemalini göstermektedir” şeklinde yazdı.
Said Nursi’nin taklitçi ve istibdadı içinde barındıran söylemlere karşı durduğunu kaydeden Beytar, “Nursi; ‘...Evet, kimse demez ayranım tırşdır. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Fakat çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler, hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz’ diyerek geleneksel, taklitçi ve istibdadı içinde barındıran söylemlere karşı duruşunu ortaya koymuştur. Nursi’nin bu persfektifi hayata ve düşünceye hakim olduğu takdirde insan ruhunun ve düşüncesinin kemal bulması mümkün olacaktır. Aksi takdirde taklit ve istibdat bugün olduğu gibi gelecekte de düşüncenin özgürleşmesini engelleyen dinamikler olarak karşımızda duracaktır” dedi.
Said Nursi’nin toptan kabul ve toptan red anlayışından da uzak duran erdemli bir insan olduğunu vurgulayan Beytar, yazısında şu görüşlere yer verdi:
“Türkiye deki sorunların kronikleşmesine sebep olan önemli etken otoritenin Türkiye toplumuna dayattığı mutlak doğrucu anlayış ve düşünce tarzıdır. Mutlak doğrucu anlayış beraberinde toptan redçi veya toptan kabul anlayışı getirir ki bu anlayışın özellikle içinde yaşadığımız toplumda çok aktif durumda olduğunu söyleyebiliriz. Bu hastalıklı düşünce dindarından dinsizine, Kemalistinden ulusalcısına, sağcısından solcusuna, Türk’ünden Kürdü’ne kadar her sınıfa sirayet etmiş görülmektedir. Bu gün Kürt sorunun, alevi sorununun ve başörtü sorununu çözümsüzlüğe iten önemli saiklerden biri bu hastalıklı düşüncedir. Çünkü bu hastalıklı anlayış fikirlerin çarpışarak ortak doğruyu bulmayı zorlaştırmaktadır. Nursi düşüncesini ve yorumlarını mutlaklaştırmadığı gibi toptan kabul ve toptan red anlayışından da uzak duran erdemli bir insandı. Her mü’minin bütün sıfatları mü’mince olmadığı gibi her kafirin bütün sıfatları da kafirene değildir mealindeki sözü Nursi’nin bakışını ve algısını ortaya koymaktadır.
“Tabulardan ve klişelerden kurtulmanın yolu ve yöntemi kanaatimce Nursi’nin koymuş olduğu ölçüdür. Söylenen sözün kalbe göndermeden önce onu vicdan denilen terazide tartmak ve kalbe girmeye layık ise gitmesine izin vermeliyiz. Bu yöntem veye metod bizi otorite karşısında hak, adalet ve özgürlük yanlısı bir tavır takınmamızı sağlayacaktır.”