Kurulacak yeni bir İslami düzende Mekke döneminden mi yoksa Medine döneminden mi başlanması gerektiği geçmişin tartışmalı konularından birisiydi. Hatta ağırlıklı tartışma konularından biriydi. Kimileri artık İslam’ın tamamlandığını ve dolayısıyla yeniden Mekke ve Medine dönemi ayrımı yapılamayacağını savunuyorlardı. Onlara göre doğrudan Medine dönemine geçilmeli ve İslam hukuku da tecil edilmeden uygulanmalıydı. Yanlış hatırlamıyorsan, Bu tezi savunanlar arasında Hizbuttahrir mensupları da bulunuyor. Herhangi bir ön hazırlık yapılmadan ve toplum hazırlanmadan İslam hukukunun uygulamaya konulması gerektiğini ifade ediyorlar. Buna mukabil, bir kısım kimseler veya gruplar da İslam hukukuna geçiş öncesinde toplumun sosyal olarak hazırlanması gerektiğini savunuyorlar. Hukuka geçmeden önce hem psikolojik hem de sosyal düzeyde bir hazırlık olması gerektiğini müdafaa ediyorlar. İslam hukuku birçok veçhesiyle asırlardan beri muattal olduğundan dolayı hazırlıksız bir biçimde ve aniden İslam ahkamının uygulanması reaksiyonlara neden olabileceği gibi hikmete de uygun olmayabilir. İki tez veya sahipleri arasında cedel ve tartışma bugüne kadar bitmemiştir. Arap Baharının başlamasıyla birlikte ve özellikle de Mısır’da seçimlerden sonra İhvan kökenli Muhammed Mürsi’nin iktidara gelmesiyle birlikte acilciler veya Medine modelini savunanlar Muhammed Mürsi’nin bir çırpıda vaad ettiklerini yerine getirmesini ve İslam devletini kurmasını ve hilafeti ilan etmesini istiyorlar. Özellikle de Selefi kesimler arasında kümelenen bu acilciler/tacilciler ivedilikle hilafetin ilan edilmesini istiyorlar.
*
Sadece bununla yetinseler yine de anlayışla karşılar ve geçersiniz. Lakin suçlama cihetine de gidiyorlar ve Muhammed Mürsi’nin hilafetle ilgilenmediğini, böyle bir derdinin olmadığını söylüyor ve sadece İhvan ajandasıyla veya gündemiyle hareket ettiği suçlamasında bulunuyorlar. Mürsi’nin umumi bir projesi olmadığını özel bir projesi olduğunu düşünüyorlar ve Müslüman Kardeşlere karşı güvensizlik izhar ediyorlar. Elbette Mısır devrimi bir noktaya kadar geldi lakin halen kırılgan. Ve hala güçler dengesi diye de bir husus var. Onun ötesinde Mürsi’nin tek yanlı bir biçimde hilafeti ilan etmesi de ne kadar isabetli ve uygulanabilir olur? Zira bu kurum üs yapı ve ümmet çapında bir meseledir ve bütün İslam alemini alakadar etmektedir. Oldu bittilerle işin içinden çıkılması mümkün değildir. Diyelim ki, Muhammed Mürsi hilafeti ilan etti ve Mısırlı kurumlar hemen buna yanaşır mı? İkinci olarak, İhvan’dan bir halife Selefileri ve özellikle de hilafet üzerinde en fazla yoğunlaşan lakin İhvan’la da fikri ihtilafları olan Hizbuttahrir’i tatmin eder mi? Yoksa çekince mi koyarlar? ? Veya bu kesimler bu konuda henüz düşünme aşamasındalar mı? Mürsi halifeliğini ilan etse bu anılan kesimlerin refleksi ne olur? En azından ben bilmiyorum.
*
Lakin bu tacil ve tecil meselesi İslam tarihi kadar eski. Sözgelimi Ömer Bin Abdulaziz’in iki yıllık hilafet dönemi var ve bu dönemde İslam hukukunu ve ahkamını veya ıslahatı tedrici bir tarzda ele almıştır. Bu konuda oğluyla bir tartışması var. Oğlu acilciler veya tacilciler sınıfındandır ve babası Ömer Bin Abdulaziz’in bütün ihmal edilen ahkamı bir çırpıda ve tehirsiz uygulamasını istiyor. Ömer Bin Abdulaziz ise oğlunun bu kanı kaynayan tezine itiraz ediyor. Bunun kabil-i tatbik olmadığını ileri sürüyor. Hatta Ömer Bin Abdulaziz oğluna şöyle cevap veriyor: Ahkamı bir anda ve sindire sindire olmadan uygulayacak olursak insanlar da fırsatını bulduğunda birden uygulamayı bırakabilirler. Başladıkları gibi sona erdirebilirler. Bundan dolayı değerleri ve hükümleri kökleştirmek için bir sindirme aşamasından geçilmesi gerektiğini savunur (http://www.asharqalarabi.org.uk/mu-sa2/b-mushacat-5511.htm ). Elbette Mekke ve Medine dönemi sonraki dönemler açısından modeldir ve benzetmelere konu olması tabiidir. Mekke ve Medine dönemine geri dönmekten maksat aslında tedriciliktir. Bu konuda farklı fikirler ve tezler olsa bile sonuçta tedricilik hikmete daha yakın duruyor ve muvafık düşüyor. Zira İslam daima şartları dikkate almıştır. Olumsuz şartları ortadan kaldırmadan ve olumlu şartları da ikame etmeden ve sağlamadan hükümleri meriyete sokmak yukarıdan inmeci bir davranış olur ve hikmete ters düşer. Belki maazallah geri de teper.