(تحمل) Tahammül: Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. * Sabretmek. Katlanmak. * Kaldırmak. Manalarını ihtiva etmektedir.
Bir insanın hayatının muhtelif hadiseleri neticesinde muhtelif his ve düşünceleri o insanı bitamamiha ihata eder. Nasıl ki yüzmek için denize giren birisi denize daldığında tamamıyla su içine dalarsa insan da bu hadiseler karşısında muhtelif his ve düşüncelerle denize dalan insanı su sarıp sarmaladığı gibi sarmaktadır. Nitekim on sekiz bin alemin kavşak noktası insandır. Çünkü “insan, şu âlem-i kebirin bir misal-i musaggarıdır”[1] Hal böyle olunca insan da kainatın alemlerinin çeşitliliği kadar hal ve tavırlar sergileyecektir.
Kainatın kullanma kılavuzu olan Furkan-ı Hakim’in muavviziteyn sureleri biz insanlara bil mana olarak "Kâinatta adem âlemleri hesabına çalışan şerirlerden ve insî ve cinnî şeytanlardan kendinizi muhafaza ediniz" [2] demektedir. Şer ve günah manasını içeren tüm hal ve etvarımızın adem alemleri hesabına olup cehennemi haletler namına olduğunu da unutmamamız ve bilmemiz gerekmektedir.
Bir insanın tarz-ı nazarı şu surette olsa “Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da; Dünyasını, Cennet’in intizar salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder..."[3] Hayata karşı bu tarz-ı nazar ile o insana “İman-ı bil'âhiret nuru ve kuvveti bana öyle bir sabır ve tahammül ve teselli ve metanet, belki mücahidane, kârlı bir imtihan dersinde daha büyük mükâfatı kazanmak için bir şevk...”[4] vereceği muhakkaktır.
Bu tarz-ı nazara insan sahip olmazsa “Vücudu o kadar zaîf ve incedir ki; bizzât kendinde hiç bir şeye tahammül edemez ve yüklenemez.”[5] Bizler de böyle tahammülsüz bir halde olursak “Tahammül edemeyen ferdlerin imdadına Rahman-ür Rahîm isimleri imdada yetişirler.” [6] Bunun için o isimlere layık bir surette insanın gayret etmesi gerekmektedir.
Tahammül için en tesirli çare de oruç tutmaktır. İnsana sabrı, metaneti ve hadisat karşısında muhkemiyeti öğretir. “Hem insanın ekseriyet-i mutlakası... Sabır ve tahammül için bir idman veren açlık, riyazete muhtaçtır... beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.” [7] Beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur." [8]
Oruç sadece midevi değildir, günaha karşı oruç ve nefsin arzularına karşı oruç olarak da bakmalıyız ki orucun envaı var.
Bir de malum bizlerin murakabesi için içimize yerleştirilen bir sistem var. Bu sistem ise vicdandır. Yaşanan hadiselerde bir bir pusula görevi yapar insana tıpkı sünnet-i seniyenin insana yaptığı bu mihmandarlık gibi. “Vicdan bu derece teellüme tahammül edemediğinden..”[9] çok defa azab içinde kalıyor.
İnsanın hayat serencamında hayatı ahirete çeviren ve ahiret suretine mal edebilecek bir surette yaşaması için bazı şeyleri kendisine prensip edinmelidir. Hayattan “Daha ziyade istifadem için ve sizin de daha ziyade itidal-i dem ve ihtiyat ve sabır ve tahammül ve şiddetle tesanüdünüzü muhafaza..” [10] ihtiyat, sabır, tehammül, tesanüd, itidal-i dem olarak bu iktibasta görünmektedir.
Tahammül ile alakalı külliyata baktım. Tahammül ekseriyet itibariyle sabır ile beraber geçmektedir. Yani sabır ve tahammül ikisi birbirinden et ile tırnak gibi ayrılmaz olarak karşıma çıktı. Bu 5’i 1 yerdenin ehemmiyeti azimdir.
Hayatımıza aldığımız insanlar da bizim gibi hatalı ve kusurlu kimselerdir. Belki bizde olmayan bazı kusurlar onda, onda olmayan bazı kusurlar bizde olması söz konusu olabilir. Bu kusur farklılıklarını görmeye sebep olur. Böyle bir birliktelikte her iki taraf kendisini keşfedecektir.
Ve hayatımızdaki insanlara karşı tavrımız ise “Gücenmemek ve gücendirmemek ve ikiliğe meydan vermemek ve itidal-i dem ve tahammül etmek ve mümkün olduğu derecede bizim arkadaşlar uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek gayet lâzım ve zarurîdir.” [11] Burada ise karşımıza “Gücenmemek, gücendirmemek, ikiliğe meydan vermemek, itidal-i dem, tahammül etmek, uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek” karşımıza çıktı. Hakikaten bir insan bunları yapmak gayretinde olsa incitmekten korkar. İncinmeyi göze alabilir ama incitmeye yeltenmez.
“Pekçok sevab kazandırmalarına itimaden sabır ve tahammül içinde şükür ve tevekkül etmek ve مَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ düsturuna teslim olmak elzemdir, vazifemizdir.” [12] Yaşadığımız dünya ve kurduğumuz hayatımızda hadiselere ve kişilere karşı “Tahammül ve inkıyad lâzımdır.”[13] “Hüsn-ü niyet sahibi olmak, başkalarına iyilik etmek, iffet, hayâ, müsamaha, sabır ve tahammül, iktisad, doğruluk, istikamet, sulhperverlik, hakperestlik, her şeyden fazla Cenab-ı Hakk'a itimad ve tevekkül, Allah'a itaat... Müslümanlık nazarında hakikî iman esasları ve hakikî bir mü'minin başlıca sıfatları olarak gösterilmiştir.”[14]
İki cihan saadetine giden yol hizmet-i imaniyeden geçmektedir. Ve bunun yanı sıra muvaffakiyetli bir hayat isteyen kimsenin alemine tesiri olmayan hiçbir şey yoktur. Yani her şey insana tesir eder. Bunun içinde en fazla tesirlisi olan aile hayatıdır. Aile hayatı ise bir insanın en uzun süren ibadetidir. “Meşakkat ise ziyade sevaba sebeb olması bana sabır ve tahammül verir." [15] aile hayatında olan meşakkat ise sabır ve tahammülle daha kolay bir şekilde atlatılır. Yaşanan “sıkıntılara karşı mezkûr faideleri düşünüp, sabır ve tahammülle mukabele etmek gerektir." [16] ki sükunet olsun. Yoksa ateşle barut bir arada olursa netice bedihidir. Ateşe odun atmak ise “usandırmakla sarsmak ve nazik ve tahammülsüzleri evhamlandırmak.."[17] sebebiyle insanlar tahammülsüz olup yuvalarını dağıtabiliyor.
Aile fertleri olarak birbirimize tahammül etmeyi öğrenmeli ve ortak noktalarımızı arttırmalıyız. Sadece bir kusuru göz önüne alınıp sürekli ona bakılırsa o noksan büyüyüp müsbet olan tüm vecihlerini kapatacaktır. Buna cerbeze de denilebilir.
“Hem de cerbeze ile insan, adalet yaparken zulme düşüyor. Zira insan kusursuz olmaz. Fakat uzun zamanda ve efrad-ı kesîre içinde ve tahallül-ü mehasinle ta'dil olunan müteferrik kusurları cerbeze ile cem'edip, bir zaman-ı vâhidde bir şahs-ı vâhidden sudûrunu tevehhüm ederek şedid cezaya müstehak görür. Halbuki bu tarz, bir zulm-ü şediddir.”[18]
“Cerbezenin şe'ni, bir seyyieyi sünbüllendirerek hasenata galib etmektir. Meselâ şu aşiretin herbir ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta tahayyül edip başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa.. veyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-ı zaman tevehhümüyle, birden dakika-i vâhidede, o şahıstan sudûrunu tasavvur etse; acaba ne derece evvelki adam müstakzer, ikinci adam müteaffin olur? Hattâ hayal gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa mağaralarından kaçsalar, hakları var. Akıl onları tevbih etmeyecektir.”[19]
Aile hayatında da vea herhangi birisiyle de ilişkilerimizde bakış açımız bu olursa yani olumlu yanlarını göz önünde tutup o ortak ve olumlu yanlarının oranını arttıracak olursa olumsuz kısımlar zaten kendisi yok olacaktır. Olumsuz olan şeylerin eseri kalmayacaktır. Bunu tatbik edersek karşımızdakini sevebiliriz.
Hayatın tadına varmak isteyenler için bu formül iyi bir tekliftir.
Hasıl-ı Kelam: şu şeyler bizim dareynde hayatımızı kolaylaştıracaktır. “Hüsn-ü niyet sahibi olmak, başkalarına iyilik etmek, iffet, hayâ, müsamaha, sabır ve tahammül, iktisad, doğruluk, istikamet, sulhperverlik, hakperestlik, her şeyden fazla Cenab-ı Hakk'a itimad ve tevekkül, Allah'a itaat... Gücenmemek, gücendirmemek, ikiliğe meydan vermemek, itidal-i dem, tahammül etmek, uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek.”
[1] Sözler ( 41 )
[2] Asa-yı Musa ( 85 )
[3] Sözler ( 39 )
[4] Asa-yı Musa ( 44 )
[5] Sözler ( 537 )
[6] Mektubat ( 379 )
[7] Mektubat ( 403 )
[8] Mektubat ( 403 )
[9] Lem'alar ( 116 )
[10] Şualar ( 311 )
[11] Şualar ( 315 )
[12] Şualar ( 495 )
[13] İşarat-ül İ'caz ( 69 )
[14] İşarat-ül İ'caz ( 222 )
[15] Emirdağ L.-1 ( 19 )
[16] Şualar ( 311 )
[17] Şualar ( 500 )
[18] Tarihçe-i Hayat ( 63 )
[19] Münazarat ( 34 )