Şiar oldu bu lâkap, Kazım Sert Ağbeyime,
Kederlendik, hüzünlendik, bir yıldız kaydı yine.
Tek başına mücadele açmış idi ta!... Çin’e,
Çin takkesi değil de, yerli mal giysenize.
Böyle deyip ikaz eder, dokurdu yün takkeler,
Bütün Mümtaz ağabeyler, takkesini giydiler.
Kalkıp geldi Hatay’dan, bu Evliya şehrine,
Ayrılığı, garipliği, sindirmişti nefsine.
O fırtınalı yıllar!... Hapis, takip ve tehditler,
Suç sayılan; tesbih, takke ve dahi; Risaleler.
Amma o hiç yılmadı, her akşam gitti derse,
Rabbim inayet eder, hiç incitmez isterse.
Bursa’nın hizmetine, bunlar hep omuz verdi,
Öyle bir ağbeydi ki; her cemaati severdi.
Mahiyeti bilinsin, diye o menhus şahsın,
İlham olunmuş zâhir; bir küçük eser yazsın.
“ACI GERÇEKLER” diye, tuttu bir eser yazdı,
O seksen hükümeti, bu esere çok kızdı.
Mahkemelere verip, suçlar isnat ettiler,
Hapishane damında; çokça tacîz ettiler.
Bu tacizden halâs için, Bakırköy mesken oldu,
Oradan rapor alıp, dillere destan oldu.
Roman bile yazıldı: REJİM DÜŞMANI RIZA,
Söyleyip duruyordu; Sistemde var arıza.
Aynı şeyler şimdilerde, herkesçe söyleniyor,
Yanlışlar ve doğrular, bir güzel dilleniyor.
Zahmeti onlar çekti, geldi Hürriyet Asrı,
Her şeyler ayân oldu; görüldü aslı-faslı.
Vazifeyi yapmanın hazzıyla göçüp gitti,
Şimdi ücret zamanı, burda angarya bitti.
Duacıyız biz sana, şefaat eyle ağbey,
Tahtlar seni bekliyor, gidip de kurul ağbey.