Taksim-ül a’mal

Afife ARTIK

Kastamonu Lâhika Düsturları-30

Taksim-ül a’mal bir işi kısımlara ayırarak paylaşmak, iş bölümü manasına geliyor. Risale-i Nur’da mühim düsturlardan biri olan taksim-ül a’mal diğer düsturlar gibi kâinatta câri olan bir kanundur. Peygamberlerin vazifelerinden tâ melaikenin vazifelerine, kâinattaki unsurlardan hayvanât ve nebâtat taifelerinin vazifelerine ve her bir bedenin azalarının vazifelerine varıncaya kadar bütün yaratılmışlar arasında bir vazife taksimi olduğunu görüyoruz.

Allah’ın kâinata koyduğu bu vazife taksimi kaidesine uymak insanları kemale taşır. Allah’ın rızası da bu kanuna riayet etmekten geçer. Hırs ve başkasına üstünlük sağlama arzusu ile taksim-ül a’malden gelen şevki kırmak, beşeri cehennem misal bir hale giriftâr eder. (Muhakemât, Altıncı Mukaddeme)

Kâinatta câri olan ve insanların da riayet ettiklerinde kemâle ulaşacakları bu kanun Risale-i Nur’un en ehemmiyetli düsturlarından biridir. İlk yazılmaya başlamasından itibaren iman hizmetinde hep bir vazife taksimi söz konusudur. Bediüzzaman’ın kalbine gelen hakikatleri söylemesi ve yanındaki talebelerin yazmaları sonra yazılanların temize çekilmesi ve talebelere gönderilmesi, talebelerin nüshaları yazarak çoğaltmaları ve tashih için tekrar Bediüzzaman’a göndermeleri, tashih edilen nüshaların dağıtılması gibi pek çok vazifeler talebeler arasında taksim edilmiştir. Hatta talebeler kendi vazifelerine göre vasıflandırılmıştır. Mesela Sabri Ağabey Barla’dan gelen Risaleleri Eğirdir Gölündeki iskeleden sandal vasıtasıyla Isparta ve İslamköy’e ulaştırdığı için ‘santral Sabri’, ‘Nur iskele memuru’ diye vasfedilmiştir. Risaleleri güzelce yazanlar ‘elmas kalemli’, Risaleleri gerekli yerlere ulaştıranlar ‘Nur postacısı’ olarak isimlendirilmiştir.  

Taksim-ül a’mal yani işlerin taksim edilmesi hususunda en önemli noktalardan biri herkesin kendi fıtratına muvafık işte istihdam edilmesidir. Eğer böyle olmazsa keşmekeşe ve işlerin aksamasına sebeb olmakla beraber yaratılışa zıt hareket edilmiş olur. Muhakemat’ın Onikinci Mukaddemesinde konu böyle izah ediliyor:

“Bir adam müstaid ve kabil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek, şeriat-ı hilkate büyük bir itaatsizliktir. Zira şanı odur ki, istidadı, san'atta intişar ve tedahül; ve san'atın mekayisine ihtiram ve muhabbet; ve nevamisine temessül ve imtisal, elhasıl, fena fi's-sa'nat olmaktır. Vazife-i hilkat bu iken, bu yolsuzlukla san'atın suret-i lâyıkasını tağyir eder. Ve nevamisini incitir. Ve asıl müstaid olduğu san'ata olan meyliyle, teşebbüs ettiği gayr-ı tabiî san'atın suretini çirkin eder. Zira, bilkuvve olan meyil ve bilfiil olan san'atın imtizaçsızlığı için bir keşmekeş olur. Bu sırra binaen, pek çok adam meylü'l-ağalık ve meylü'l-âmiriyet ve meylü't-tefevvukla mütehakkim geçinmek istediğinden, ilmin şanında olan teşvik ve irşad ve nasihat ve lûtfu terk edip, kendi istibdad ve tefevvukuna vesile-i cebir ve tânif eder. İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder. Buna binaen, vezaif ehil olmayanın ellerine geçti. Bahusus medâris bununla indirasa yüz tuttu. Buna çare-i yegâne, daire-i vahidenin hükmünde olan müderrisleri, darülfünun gibi çok devaire tebdil ve tertip etmektir. Tâ, herkes sevk-i insanîsiyle hakkına gitmekle, hikmet-i ezeliyenin emr-i mânevîsini, meyl-i fıtrîsiyle imtisal edip kaide-i taksimü'l-a'mâle tatbik edilsin.”

Taksim-ül a’mal hususunda fertlerin fıtratlarına uygun işleri üstlenmemeleri neticesinde medreselerin kapanma noktasına geldiğini nazara veren Bediüzzaman, Medresetüzzehra’nın sekiz şartından beşincisini “taksim-ül a’mal kaidesini bitamamiha tatbik etmek” olarak ifade etmiştir.

Bediüzzaman çok kereler Nur talebelerinin taksim-ül a’mal kaidesi ile hareket ettiklerini ifade etmiştir. İki misali:

“Risale-i Nur eczaları Kur'ân'ın tereşşuhâtıdır; bizler, taksimü'l-a'mâl kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhte edip o âb-ı hayat tereşşuhâtını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz.” [i]

“Cenâb-ı Hakkın ihsan ve keremiyle sizlerle gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette taksimü'l-mesâi kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hâsıl olan bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.” [ii]

Talebelere yazdığı mektuplarda Bediüzzaman’ın hem taksim-ül a’male teşvik ettiğini hem de bu tarzda hareket edenleri tebrik ettiğini görüyoruz:

“Aziz kardeşlerim fihrist bakiyesinin telifi size havale edilmişti. Taksimü'l-â'mâl tarzında yapsanız iyi olur.” Bir sonraki mektubdan: “Fihristeyi, taksimü'l-â'mâl tarzında mütesanid heyetinizin şahs-ı mânevîsine tevdiiniz çok güzeldir.” [iii]

Nur talebeleri, tevafuklu Kur’anın yazılmasını da taksim-ül a’mal kaidesi ile yapmışlardır. Her biri birkaç cüz yazmak suretiyle bu vazifeyi de beraberce ifa etmişlerdir. 

Hırs, riya, meylüttefevvuk, rekabet, kıskançlık ve tenkit gibi haller taksim-ül a’malin kezzabı iken tesanüd onun ruhu ve hayatı hükmündedir:

“Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile yazılsa, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksimü'l-a'mâl olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.” [iv]

Dünyevi işlerde de iş bölümünün büyük bir ehemmiyeti vardır. Tek başına alınabilecek neticelerden çok daha büyük neticelere iş bölümü sayesinde ulaşılır. Fakat netice kesif ve maddi olduğundan her iştirakçi bütün neticeye sahip olamaz. Ahirete taalluk eden manevi işlerde ise netice bölünüp parçalanmadan her bir ferde ait olur. Bir lambanın levazımatını aralarında paylaşarak getirenlerin o lambanın ışığından bitamamiha faydalanmaları gibi.

Her bir Nur talebesi ibadeti ile, tesbihatında onlara dua etmek suretiyle hepsinin manevi kazançlarına ortak olduğu gibi bütün mü’minlere dua ederek Adem Aleyhisselam’dan bu yana gelen bütün mü’minlerin kazançlarına da ortak olur. Ortak olunan manevi kazanç nur ve nurani olmasından kısımlara ayrılmadan aynen her birinin amel defterine geçer. Bir tek kişi binler kişi hükmüne gelir.

Bu zamanda günahların şiddetli hücumuna karşı da taksim-ül a’mal ve iştirak-i a’mal mühim bir kurtarıcıdır. Zira her bir fert, kardeşleri adedince dillerle istiğfar etmiş olur. İstiğfar günaha olan meyli kırdığı için bu asırda çok daha mühimdir. Kader risalesinde de bahsi vardır ki istiğfar sadece günah işlendikten sonrası ile ilgili değil, günaha olan meylin kırılması için de çok önemlidir.

İhlas ve rıza-yı İlahiyi esas tutan bir mü’minin âlem-i İslamdan gelen feyizlere mazhar olacağına dair bu ifadeler çok güzeldir:

“…onların ellerinden bal yer gibi, öyle dostlar bulur ki, daima dualarıyla ve âb-ı kevser gibi feyizler, âlem-i İslâmın etrafından onun ruhuna içirilir ve defter-i a'mâline geçirilir.” [v]

Taksim-ül a’malin bu denli büyük neticeleri varken onun ihmal edilmesi ise İslam âleminin perişaniyetine sebeb olmuştur:

“Haccın bahusus taarüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.” [vi]

Yazımızı bir dua ile tamamlayalım;

“Seksen küsur sene ibadetli bir ömr-ü bâkiyi temin eden Ramazan-ı Şerifinizi bütün ruh-u canımızla tebrik ve her gecesi bir nevi Leyle-i Kadir hükmünde hakkımızda menfaattar olmasını niyaz ederiz. Ve teşrik-i mesai sırrıyla ve her has Nurcu, umum Nurcuların mânevî kazancına hissedar olmasıyla, mânen binler dille ibadet ve dua ve istiğfar ve tesbihat yapmaya hakikî uhuvvet ve ihlâs ile mazhariyetinizi rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz ve öyle de ümit ediyoruz.” [vii]

[i] Mektubât s.605 (erisale)

[ii] Kastamonu Lahikası s. 114 (erisale)

[iii] Kastamonu Lahikası s.33 (erisale)

[iv] Tarihçe-i Hayat s. 260 (erisale)

[v] Mektubat s. 590 (erisale)

[vi] İlk Dönem Eserleri (Sünuhat) s.339 (erisale)

[vii] Emirdağ Lahikası 2, s. 379

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.