Dr. Muhammed Mursi, sadece bir yıl önce, halkın yüzde 52’sinin oyunu alarak iktidara geldi. Daha sonra halkoyuna sunulan Anayasa da, halkın yüzde 60’ının desteğini alarak yürürlüğe girdi.
Şu anda bu desteğin azaldığı noktasında hiçbir şey söylemek mümkün değildir. Fakat bir yıl içinde karşı tarafta bulunan büyük bir kitleyi, antidemokratik bir söylem ve maksatla yeniden Tahrir Meydanına toplayabilen gücün de Mısır’da hala çok etkili olduğunun hesabının iyi yapılması gerekir.
Mübarek sonrası daha da bozulan ekonomik çarkların yeniden iyileştirilmesi ve işler hale getirilmesi için, yeterli miktarda çalışmaların yapılmadığı görülüyor. Ülkede ekonomiye hâkim olan bir lobinin, bu durumu özellikle tetiklediği de ifade ediliyor.
Ülkenin ekonomisinin büyük bir çoğunluğu, aralarında Mübarek ailesinin de bulunduğu otuz ailenin kontrolü altında. Ülkenin büyük bir gelir kaynağını oluşturan turizm gelirleri, büyük oranda erimiş ve bu süre zarfında adeta dibe vurmuş.
Mübarek ailesinin ve yakınlarının elinde bulunan ekonomi çarklarının da yeniden ve adil bir şekilde işlerlik kazanması için önemli bir yapısal reform ve hiçbir ciddi adımın da atılmadığı ifade ediliyor.
Halkın büyük kesimleri için geçinebilecek düzeyde bir hayat standardı, her şeyin üstünde bir öneme sahip. Nüfusu doksan milyona yaklaşan Mısır’da halkın büyük bir çoğunluğu, günde bir- iki dolar gelir ile hayatını sürdürmeye çalışıyor.
‘’Ben ekmeksiz yaşarım, fakat hürriyetsiz yaşayamam’’ diyen insanların çoğunlukta olmadığı ülkelerde, ekonomik bozukluklar ve dengesiz dağılım, her zaman ciddi tehlike ve kargaşa potansiyeli taşımaya devam edecek.
Sadece bir yıllık bir demokratik yönetim ile hiçbir şeyin düzelmeyeceği açık. Fakat şunu da söylemek gerekir ki, ekonomik olarak pek önemli bir adımın da atılamadığını kabul etmemiz gerekir.
Bu süre zarfında, sivil ve askeri bürokrasi, işlerin düzelmesi için hiçbir şekilde yardımcı olmadığı gibi, hep köstek olmak için gayret göstermiş. Müslüman Kardeşlerin tecrübesizliği ve tanımadıkları bir devletin çirkin ve dessas yüzü ile birden bire karşılaşmaları, bu başarısızlığı ve kargaşayı da beraber getirdi.
İMF gibi, ülkeleri borçlandırarak istediği gibi oynatmaya amade rant kuruluşları bile, Mısır’a geçici bir rahatlama sağlayacak borç para vermeye bile yanaşmadılar. Bu bile bu tezgâhın, geniş kapsamlı bir organizasyon işi olduğunu göstermeye yeter.
Mısır, fakir bir ülke. Demografik olarak da karışık bir yapıya sahip. Kıpti Hıristiyanların küçümsenemeyecek bir ağırlığı var. Suudi Arabistan’la yakın ilişkileri bulunan Selefiler de etkili bir konuma sahip.
Belki Türkiye tecrübesini daha önce yaşamadıkları için, böyle bir çirkin darbeyi pek hesaplayamadılar. Türkiye’de daha önceki yıllarda yaşanan darbeler, her kesime önemli oranda dersler verdi. 28 Şubat’ın verdiği dersler ise, hepsinden hem çok acı oldu ve hem de çok tesirli oldu.
Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin bu süre zarfında yakın bir münasebetleri oldu. Türkiye ekonomik olarak da bir miktar yardımda bulundu. Fakat Mısır’ın, Türkiye tecrübesinden bu süre zarfında yeteri kadar yararlanamadığı kanaatindeydim. Belki çok yakın bir işbirliği fırsatı da bulunamadı.
Ayrıca bütün siyasi analistlerin ittifak ettiği bir önemli nokta daha bulunmaktadır. Kriz dönemlerini atlatmakta liderlik kabiliyetinin en belirleyici faktörlerin başında geldiği konusunda bir şüphe bulunmamaktadır. Siyasi liderlik ve dirayet, devlet idare etmeye talip olanların, olmazsa olmaz vasıflarının başında gelmektedir. Mursi’nin bu vasıfları taşımakta veya uygulamakta yeterli olmadığı sonucunu da çıkarabiliriz.
3 Temmuz 2013 darbesi, Mısır için tarihi ve acı bir 28 Şubat tecrübesi olacak. Mısır’daki Müslümanlar ve özellikle İhvan, bu dramatik tecrübe ile bundan sonra hesaplarını daha iyi ve daha gerçekçi bir şekilde yapacaklar. Darbenin hayırlısı olmaz, hepsinin de ayağımın altına alıyorum fakat Mısır’daki 3 Temmuz darbesi bu yönü ile belki de hayırlı sonuçları beraber getirecektir.
Tahrir’de başlayan bir demokrasi hülyasının, yine Tahrir’de sergilenen bir çirkin tezgah ile geçici olarak da olsa kesintiye uğraması, başta Mısır olmak üzere bütün İslam Alemi için çok hazin olmuştur. Geçici diyorum, çünkü bu konuda bir tereddüttüm bulunmamaktadır. Mısır halkı geçen yıl yapılan secimle ve Anayasa referandumu ile gücünün farkına vardı.
Asla gidilmez zan edilen ve neredeyse Mısır’lıların kendi kaderleriyle özdeşleştirdiği Mübarek’in çatır çatır yıkılmasının zevkini yaşayan Mısır halkı için bu diktatör taslakları, bir pamuk kuleden farklı olmayacaktır. Ve ömrü asla uzun olmayacaktır.
Kurduğu parti ile geçen sene seçime giren ve ancak yüzde bir buçuk oy alabilen Baradey’in önceleri Başbakanlığa atanması ve gelen tepkiler üzerine apar topar bu göreve atanmaktan vazgeçilmesi birçok ilginç. Bu durum, bir panik halinin tezahüründen başka bir şey değildir.
Ayrıca yüzde elliden fazla oy alan bir Cumhurbaşkanının bir darbe ile görevden alınması ve yüzde bir buçuk oy alan Baradey’in Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına getirilmesi de darbenin karakterine çok güzel yakışan bir tasarruf olarak tarihe geçmiştir.
Ayrıca çok ilginç bir başka noktaya daha işaret etmekte fayda vardır. Yüzde altmış oy alan bir Anayasa’nın yürürlükten kaldırılması ve aynı Anayasa’nın Mahkemesinin başkanı olan bir Hıristiyan Kıpti’nin darbeciler tarafından Cumhurbaşkanı olarak görevlendirilmesi de dramatik bir darbe çirkinliğidir. Ayrıca kukla Cumhurbaşkanı Adil Mansur’un lağvedilen bir Anayasa hükümlerine göre yemin etmesi de çirkin bir tenakuz olarak, hafızalardaki yerini almıştır.
Cunta başbakanlığa atayacak adam bulmakta büyük zorluk çekiyor. Baradey’den sonra Ziyad Bahattin’in ismi geçmeye başladı. Bu isim için de itirazlar yükselmeye başlayınca, bu isimden de vazgeçildi. Böyle güçsüz ve geleceği karanlık olan bir ihtilalin başbakanı olmak, aklı başında hiçbir insan için cazibeli görünmüyor. Şimdi bulunan isim de zaten konjuktüre uygun ve silik bir şahsiyet olarak bilinen birisi.
Milli Savunma Bakanlığı önünde yapılan ve birkaç gün önceden planlandığı anlaşılan katliam, Mursi’ye karşı olan insanların bile cunta taraftarı olmaktan vaz geçmelerine sebep oldu. Çünkü namaz kılarken yapılan, elli üç kişinin ölümü, üç yüzden fazla kişinin yaralanmasına sebep olan katliam, bence darbeciler için sonun başlangıcı olmaya başladı. Katliam haberinin, basın ve yayın kuruluşlarına konan bütün engellemelere rağmen duyulması ile birlikte, halkın direnci ve tepkisi de yükselmeye başladı.
Bu çirkin darbe, Mısır’ın 28 Şubat’ı gibi tarihe geçecek, fakat Türkiye’deki gibi uzun bir süreye yayılma şansını bulamayacaktır. İnşallah Mısır, en fazla bir yıl içinde bu çirkin askeri darbe kıskacından kurtulacak.
Mısır, pek kısa bir zamanda gerçek diplomasını alarak Afrika ve Orta Doğu kıt’alarının başına ağabeyi Türkiye ile geçecek ve İslam’ın bahtının miftahı açılacaktır. Şimdi, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin yıllar önce Mısır hakkında verdiği müjdenin tahakkukunu tam olarak bekleme zamanıdır:
‘’(Rus Polisi) dedi: "İslam parça parça olmuş."
"Dedim: "Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslam’ın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadisinde çalışıyor. Mısır, İslam’ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslam’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İla ahir..."
"Yahu, şu asılzade evlat, şehadetnamelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt'a başına geçecek, muhteşem adil pederleri olan İslamiyet’in bayrağını afak-ı kemalatta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelinin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilan edecektir."