Bediüzzaman takva ve amel-i salih üzerine düşünmüştür. “Takva menhiyattan içtinab etmektir” diyor. Kur’an’ın nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulandır takva ve amel-i salih. Kur’an takva konusundaki telkinleri ile kabrin karanlığı ve haşrin korkutucu halleri kolaylaşır. “Kur’an-ı Kerim in verdiği zad ve takva ile ve nur-ı hidayetle zulumat-ı berzah ve ehval-i haşir asan olur. Vesika-i Kur’an’iye ile insan bin senelik yolu bir günde kateder“ der. Yine şöyle der Bediüzzaman: “Hilkat-ı beşerdeki hikmetin takva olduğuna ve ibadetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın en büyük mertebe olduğuna işaret vardır.” “Ey muhatab olan insanlar havf ve reca ortasında bulunmakla takvayı reca ederek Rabbinize ibadet ediniz.” İnsanın yaratılışının gayesi Allah’tan korkmak ve günahlardan kaçmaktır. Korku ve ümidin ortasında yaşamaktır.
Daha garip ve sarsıcı bir yorum: “İnsanlar ilk yaratılışlarında ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve kabiliyeti onlarda gören onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümid eder. İnsanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksad ibadetin kemali olan takvadır.“
Allah insanı takvaya kabiliyetli yaratmış, ondan sonra ondan takva istemiş. İnsanın memur olduğu vazife ve kemal ancak takvadır. Dünya da takva üzerine yaratılmıştır. ”Halbuki arz, takva üzerine tesis edilmiş bir mescid hükmündedir.” İnsanın dünyayı gözlemlemesi takvayı doğruyor, yeryüzünün inşa şekli bir azamet ve heybet telkin eder, ibadete teşvik eder. Herkes takvasını gözden geçirmeli.
Bir tek günahtan kaçınmak bile önemlidir. “Binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takva namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a'mâl-i salihadır.
Nur talebeleri ancak takva ile bu asırda dayanabilirler. ”Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir. Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu'cizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.”
Takva yani kaçınmak menfi ibadet, ne kadar ibadet edersen et günahlardan kaçmıyorsan, malını rüzgara savuran adama benzersin. Takvayı esas tutmalı diyor, niyet-i içtinab yani kaçınmak niyeti.
Kur’an’daki müttaki kelimesini taradım. Bediüzzaman’ın olayı ne kadar büyük bir perspektiften izah ettiğine hayret etmemek elde değil. Dini korumada ne kadar önemli takva. İbadeti fanus içine almak. Zaten ışığı az bir ibadet günahlar içinde sönüp gidiyor, hayatta tesiri yok. Ehli dünya zevk ehli Müslümanlar. Giyim kuşam günlük hayat modernizmin mezbelesi bir İslami hayat.
Zübeyr Abi cihat ile ubudiyet ve takvayı birlikte alıyor. İftirakı hasar-ı azim. İnsan bir yolcudur, seyyahtır. Seyahatını kolaylaştıran takvadır.
“O seyahat ise kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun yolu mütefâvit derecede kat' ederler. Bir kısım ehl-i takva berk gibi, bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da hayal gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat' eder.”
Takva nur talebesinin de başarı şartıdır. "Risale-i Nur dairesine, sadakat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle, o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektir."
Dört şartı var: Sadakat, hizmet, takva, içtinab-ı kebair.
Selefi salihin takva-i kamile kapısı ile İslamiyetin dairesine girmişlerdir. Takva-i kamile, nakısını bulamadık, ki kamileye dayanalım. Heyhat.
Hakiki takvanın gurur ve enaniyetle bir arada olamayacağını da beyan eder Bediüzzaman. Bir muhibbanı onun takvasını anlatır. Mârifet-i takva ve hikmet mülküne, bir Süleyman-ı emârettir sözün.
İbadet ile takva çok bağlantılı. Kamil ibadet takvadır. Dört şubeli. Okudum başımı ellerimin arasına aldım, ne söyleyeyim. Yunus Emre hazretleri “başımı alam elime yoluna verem yürüyem“ diyor. Ben ne söyleyelim.
Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan "irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye" her birinin bir gayetü'l-gàyâtı var: İradenin ibadetullahtır. Zihnin, mârifetullahtır. Hissin, muhabbetullahtır. Lâtifenin, müşahadetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gayetü'l-gàyâta sevk eder.” İrade, zihin, his ve latifenin kayyumu takva. Zihin, irade, his ve latife niye gelişmiyor, işte takvasızlıktan. Sanat bu dört şeyin gücü ile kulluk da öyle.
Kur’an azimüşşanın tarif ettiği takva üzerinde durur Bediüzzaman. “Kur'ân-ı Kerim, takvayı üç mertebesiyle zikretmiştir:
Birincisi, şirki terk,
İkincisi, maâsiyi terk,
Üçüncüsü, mâsivâullahı terk etmektir.
Şirki terk, şirk Allah’a gitmekte kıvamı ayarlanamayan herşey şirke gidiyor. Allah’ın olan zamanı çalanlarla dostluk şirk. Günahları terk etmek, tasnif et günahları. Ya üçüncü, Allah’a vardırmayan herşey masiva. Bu nasıl yapılabilir. Çok dua etmeli, zor iş takva.
Bediüzzaman talebelerinin “takvadarane ve riyazetkârâne meşrebi”nin olduğunu söyler. Takvadarane yukardaki izahlar doğrultusunda yaşamak ve riyazet, yani her halde azla kanaat etmektir. Talebelerinin düşmanlara karşı tavrında da takva sahiblerine saygı vardır.” Muarızlara adavetle mukabele etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar, ehl-i takva, ehl-i ilme karşı dostane vaziyet alınız.”
Bediüzzaman sabrı üçe ayırırken biri günahlara karşı sabırdır. Mâsiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvadır. “Allah kendinden korkanlarla beraberdir” ayetinin sırrına (innellahe maal müttakin) mazhar eder.
Hz. Peygamber’de (asm) “Şeriat-ı İslâmiyenin şehadetiyle ve müddet-i hayatında gösterdiği bil'ittifak fevkalâde takva”dır. Yani olağanüstüdür.
Peygamberimizin (asm) sünnetine uymak, yaşama prensibi haline getirmek de ciddi bir takvadır. “Sünneti Seniyyenin küçük bir âdâbına mürâât etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor.“
Takva Müslümanların sosyal ve gündelik hayatını, ilişkilerini de düzenler. “İşte bu esaslara binaen, ehl-i İslâm dünyaya ve hırsa sevk etmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve âsâyişler bununla temin edilmez. Belki mesailerinin tanzimine ve mâbeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evâmir-i kudsiyesiyle ve takva ve salâbet-i diniye ile olur.”
Takva Allah’ın rızasını da elde etmektir, bu durumda halkın rızasına ihtiyaç yoktur. “Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salih ile Hâlıkını razı ettiysenhalkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rızave muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa, kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır. Maahaza, ikinci şıkkı takip etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir. Evet, bir maslahat için sultana müracaat eden adam sultanı irzâ etmiş ise, o iş görülür. Etmemişse, halkın iltimasıyla çok zahmet olur. Maamâfih, yine sultanın izni lâzımdır. İzni de rızasına mütevakkıftır.”
Bediüzzaman Bakara suresinin 21-22. ayetlerinin açıklarken takvanın önemini anlatır. "Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vâsıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki, arzı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semâdan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere yerden meyve ve sair gıdaları çıkartsın. Öyleyse, Allah'a misil ve şerikyapmayınız. Bilirsiniz ki, Allah'tan başka mâbud ve hâlıkınız yoktur."ibadeti tainat ve tabiat gözlemlerine yaslandırır, oradan takva mertebesine ulaştırır.
İman takva ile temizlendikten sonra insanı mekan ittihaz eder. ”Onun için kalb, takva ile seyyiattan temizlenir temizlenmez, hemen onun ardın da imanla tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir.” Bu çok önemli bir sırdır.
Şeytan ve yardımcılarının tesirinden de takva insanı korur. ”Şeytan ve avenelerinin tasallutlarına karşı istiâze, istiğfar, hıfz-ı İlâhîye iltica ve takvayla Sünnet-i Seniyeye yapışmaktan başka çare yoktur.
Nur talebeleri takva ile yaşamakta Kur’an hesabına görevlidir. Dinin yaşaması toplumda güvenirliği ve dayanışmayı artırır. ”İçtinab-ı kebâirdeki takvalarında, Kur'ân hesabına vazifedar sayılırlar.“
Takva dini ve insanı düşmanlarına karşı koruyan bir savaş zırhıdır. Resulullahın (asm) sünneti de siperdir. Biri siper biri zırh. “Düşmanlarınıza karşı zırhınız, Kur'ân tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü vesselamın sünnet-i seniyyesidir.”
Yine başka şekilde tekrar eder, ”Ey kardeş! Zırh ve silâh, namaz ve takvadır.” Aynı hakikati tekrar tekrar anlatır Bediüzzaman. “İnsanın Allah’a karşı ubudiyet, vazifesidir. Terk-i kebâir, takvasıdır. Nefis ve şeytanla uğraşması, cihadıdır.“
Gençlerin hayatında istikamet, iffet ve takva birlikte olması lazım. “Evet, bu zat gibi gençliğin mahiyetini bilmeyen ihtiyarlar, gençliklerini düşünüp teessüf ve tahassürle ağlıyorlar. Halbuki gençlik, eğer ehl-i kalb, ehl-i huzur ve aklı başında ve kalbi yerinde bulunan mü'minlerde olsa, ibadete ve hayrâta ve ticaret-i uhreviyeye sarf edilse, en kuvvetli bir vesile-i ticaret ve güzel ve şirin bir vasıta-i hayrattır. Ve o gençlik, vazife-i diniyesini bilip sû-i istimal etmeyenlere, kıymettar, zevkli bir nimet-i İlâhiyedir. Eğer istikamet, iffet, takva beraber olmazsa, çok tehlikeleri var; taşkınlıklarıyla saadet-i ebediyesini ve hayat-ı uhreviyesini zedeler. Belki hayat-ı dünyeviyesini de berbat eder. Belki bir iki sene gençlik zevkine bedel, ihtiyarlıkta çok seneler gam ve keder çeker.”
İnsan bu metni zaman zaman okumalı.