Aktüel olaylar ister istemez zihinleri meşgul ediyor. İnsaniyet hasletinin gereği mutlaka az veya çok tesir altında dolduran şeyler hayatımıza yön veren etkenlerdir.
Acılar, hüzünler, sevinçler ve mutlulukların yansımaları “dışarıdan izleyenlere” bir şekilde acı veya sevinç olarak tesir ediyor.
Gündemi yorumlayan yazar, çizer, bilim adamı, vatandaş her kesimden insanlar çeşitli açılardan sonuçlar çıkarıyorlar.
Sıradan bir vatandaş gözü ile bir iki kelam da biz yazıp çizelim dedik. Belki “malumu ilan kabilinden olacak” ama toplumsal şuurlanmanın göstergesi olarak bir de benden olsun.
Bir zaman, hem belediyecilikten milletvekilliğine geçiş yapmış başarılı ünlü bir politikacı dostumun hususi sohbetimizde söylediği şu söz dikkatimi çekmişti;
“Bütün tartışmalarda doğru tespitler ortaya konuluyor da proje ortaya konulmuyor.”
“Ülke gündemini yorumlayanlar gerçekten doğru ve isabetli tespitler, teşhisler dile getiriyor da çözüm olarak proje bazlı çözüm ortaya koyan yok” demişti.
El hak durum öyledir.
Statüko ile özdeşleşmiş çevrelerin konumunu korumak için toplumdan gelen her türlü talebi potansiyel bir tehlike, ihanet, “……elden gidiyor!” gibi değerlendirmesinin altında mutlaka kendine yansıyan bir kaybetme olayı vardır. Kamuoyuna beyan edilen gerekçe veya bahanelerle arka plandaki, bilinçaltındaki gerçek gerekçe farklıdır. Gerçek gerekçe yaldızlı sloganik laflarla kamufle edildiğinden işin içine manüplasyon teknikleri giriyor.
Yönetim gücünü elinde bulunduran, devlet erkini kullananlar her dönem vatandaş taleplerini doğru değerlendirememişlerdir.
Meselâ, Bediüzzaman Said Nursi’nin ilk İstanbul’a gelişi doğuda bir üniversite kurulması talebidir. Sultan Abdulhamid’in etrafını kuşatan dalkavukları aşamadığı gibi sus payı olarak sunulan ihsan-ı şahaneyi reddettiği için tımarhaneye atılmıştır.
Sonra Sultan Reşat döneminde talebine olumlu cevap aldığını biliyoruz.
Bediüzzaman Cumhuriyet döneminde de ilk meclisten aynı üniversite talebini sürdürmüş ve bu talebi 163 mebusun reyleri ile kabul edilmiştir. Daha sonraki meclis-i mebusanı teşkil eden kadrolaşmada kurucu üyelerin çoğunun tasfiye süreci, tek parti, tek şef döneminin malum baskıcı uygulamaları ile kesintiye uğramıştır.
Sözün kısası gündemi meşgul eden toplumsal taleplerdir ve bu taleplere gösterilen tepkilerdir.
Halbuki gerçek mânâda demokrasinin gereği toplumun her kesiminden doğru ve yanlış taleplerin ilgili mercilere yansıtılması normal karşılanmalıdır.
Cumhuriyetin kuruluşu gömleğin yanlış iliklenen ilk düğmesinin bugüne yansıyan çarpıklığının sıkıntıları yaşanıyor.
Ancak şu realiyeti de dikkate almak gerekir ki, resmi ideolojinin 80 küsür senedir dayattığı yaklaşım çocuk yaştan itibaren beyin yıkama yöntemi ile toplumun genlerine işleyen bir anlayış da ortaya çıkmıştır.
Kemalizmin en belirgin yöntemi olan tek tiplilik ve iki kutupluluk, sen ve ben, dost veya düşman, öteki veya beriki gibi kasıtlı ayrıştırmacı bakış açısı toplumun genetiğinde dahi hissedilmektedir.
Her ne kadar Kemalizm karşıtı gibi görülen insanların dahi, hâkim olduğu pozisyonu devam ettirmede baş vurduğu yöntemler farkında olmadan Kemalizm yöntemleridir.
“Aldatmakla iş görmek” olarak hadislerde de işaret edildiği gibi bugünkü versiyonu “manüplasyon”, yani yönlendirmedir. Cambaza bak cambaza tekniğidir.
Evet gündemi yorumlamaktan bahsetmiştik.
Gündem taleplere gösterilen tepkidir. Varlığını karşısındaki, muhalifinin varlığına endekslemedir. Diğer bir tabirle “düşmanım sağ olsun, o yoksa benim varlığım tartışma konusu olur” demektir.
Ortalık kan gölü olmazsa silaha yapılan yatırımı açıklamak mümkün mü?
Tespit, korku iklimi oluşturulmuş. Vatandaş rahat değil. Hadiseler gösterdi ki, baskı ortamını gerekçe göstererek dağa çıkan terör örgütü de son tahlilde vatandaşın taleplerinin karşılanmasından rahatsız. “Bittii!!” diye sevinç çığlıkları atıyor.
Terörle mücadele eder görünen güvenlik güçlerinin bazı isimlerinin terörist örgütün başındakilerle iki dağın arasındaki dere kenarında buluşmaları da artık biliniyor.
Yine söz dönüp dolaşıp taleplerin algılanması ve karşılanmasına geliyor.
Toplumsal bilinçlenme, provokasyon ve manüplasyonlarla perdelenerek uzun süre geciktirildi. Artık provokasyonlarla manüplasyon dönemi sona eriyor.
Zamanı gelen bir düşünceyi, talebi hiçbir güç engelleyemez.
“Fıtri meyelan mukavemetsûzdur.”
Efkâr-ı âmme denilen kamuoyu ister ve istemesini bilirse hiçbir güç engel olamayacak. Toplumun talepleri de doğru ve haklı talepler rafine edilerek ele alınıp gerçekleşecektir inşallah.
Talep etmek istemektir. İstemek ise dua etmektir. Toplumsal bilinçlenme, ne isteneceğinin bilinmesi şartına bağlıdır.
Toplum istemeyi öğrenecek, amacı da aracı da hakkaniyete, insaniyete yakışır olduğunda güzel şeyler olacak inşallah…
Ümitvarız, “Şu istikbal inkılabatı içinde en gür seda İslâm’ın sadası olacaktır.”