Şayet, malın tümü değil de sadece bir kısmı haramsa, bu haram kısım da yine biliniyorsa o bilinen şeyler de ayrılıp hayır yerine verilir. Yahut hak sahibine iâde edilir. Ama haram olan miktar bilinmiyor, helâlın içine karıştığı sanılıyorsa, bu defa mirasçıların bunu ayırması, birine vermesi gerekmez. Varsa günahı kazanana âittir, deyip miras haklarını alabilirler. Vebali harama el atan ölüye ait olur. Hesabını âhirette vermeye mecbur kalır.
Eğer mirasçıya düşen malın haramdan geldiği söyleniyor, fakat nereden ve ne şekilde olduğu kesin delilleriyle bilinmiyorsa, bu durumda mirasçı onu yiyebilir. Fakat takvaya en uygun olanı, o malı sahibi niyetine sadaka olarak vermektir.(Reddü'l-Muhtar, IV/130)
Bilindiği gibi, İslâm kul hakkını kolay kolay affetmiyor, hak sahibine hakkını iâde etmeyi esas kabul ediyor. Bu bakımdan başkalarının hakkıyla ölen kimseye, mirasçılarının en aziz yardım ve hizmeti, üzerindeki kul hakkından kurtarmak, yâni zimmetine geçmiş bulunan kul haklarını sahiplerine iâdeyi temin etmektir. Şayet mirasçılar böyle bir kadirşinaslıkta bulunurlarsa, ölen yakınlarına en büyük yardımı yapmış, en makbul hizmeti etmiş olurlar.
Bir ölü için üzerine geçirmiş olduğu kul haklarından dolayı mâruz kaldığı azabdan kurtarmak kadar büyük bir yardım ve hizmet düşünülemez...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet