Kameri takvime göre ise rebiülevvel ayının 12.günü idi. Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) göbek bağı kesilmiş, sünnetli bir şekilde ve kürek kemikleri arasında ‘’risalet mührü’’ ile doğmuştu. Dedesi Abdülmuttalib torununa, Hz. Amine’ye iletilen ilahi mesaj doğrultusunda ‘’Muhammed’’ ismini verdi.
Hz. Muhammed (sav) doğumu esnasında bir çok olağanüstü hadise yaşanmıştı. Kabe’de bulunan putların bir çoğu sebepsiz bir şekilde yıkılmış, İran’da Mecusilerin hiç sönmeyen kutsal ateşleri aniden sönmüştü. Sasani hükümdarının sarayı önemli bir sarsıntı geçirmiş büyük hasarlar meydana gelmişti. Bugün İsrail’de bulunan Taberiye Gölü bir anda kurudu. Semave vadisi seller altında kaldı.
Risale-i Nur'da Peygamber Efendimiz'in doğumu
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in doğumu, Risale-i Nur'da, Mektubat'ta geçmektedir.
Üçüncü Kısım: İrhasattan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın velâdeti hengâmında vücuda gelen harikalardır ve hadiselerdir. O hadiseler, onun velâdetiyle alâkadar bir surette vücuda gelmiş.
Hem bi'setten evvel bazı hadiseler var ki, doğrudan doğruya birer mucizesidir. Bunlar çoktur. numune olarak, meşhur olmuş ve eimme-i hadis kabul etmiş ve sıhhatleri tahakkuk etmiş birkaç numuneyi zikredeceğiz.
Birincisi: Velâdet-i Nebevî gecesinde, hem annesi, hem annesinin yanında bulunan Osman ibni Âs'ın annesi, hem Abdurrahman ibni Avf'ın annesinin gördükleri azîm bir nurdur ki, üçü de demişler: "Velâdeti ânında biz öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı."
Üçüncüsü: Meşhur Kisrânın eyvânı (yani saray-ı meşhuresi) o gece sallanıp inşikak etmesi ve on dört şerefesinin düşmesidir.
Dördüncüsü: Sava'nın takdis edilen küçük denizinin o gecede yere batması ve İstahrâbâd'da bin senedir daima iş'âl edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin mâbud ittihaz ettikleri ateşin, velâdet gecesinde sönmesi...
İşte şu üç dört hadise işarettir ki, o yeni dünyaya gelen zat, ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını parçalayacak, izn-i İlâhî ile olmayan şeylerin takdisini men edecektir.
Beşincisi: Çendan velâdet gecesinde değil, fakat velâdete pek yakın olduğu cihetle, o hadiseler de irhasat-ı Ahmediyedir (a.s.m.) ki, Sûre-i elem tera keyfe'de nass-ı kati ile beyan edilen Vak'a-i Fildir ki, Kâbe'yi tahrip etmek için, Ebrehe namında Habeş meliki gelip, fil-i Mahmudî namında cesîm bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke'ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler. Ebâbil kuşları onları mağlûp ve perişan etmiş, kaçmışlar. Bu kıssa-i acibe, tarih kitaplarında tafsilen meşhurdur. İşte şu hadise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın delâil-i nübüvvetindendir. Çünkü velâdete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâbe-i Mükerreme, gaybî ve harika bir surette, Ebrehe'nin tahribinden kurtulmuştur.
Risalehaber.com