Hükümete yönelik yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile başlatılan operasyon ile hükümetin hâkimlere yönelik suçlamaları, aklıma “tarih tekerrürden ibarettir” sözünü getirdi. Eğer tarihten ibret alınmazsa tekerrür edeceği hakikati İslam Şairi Mehmet Akif Ersoy tarafından ifade edilmiştir.
Tarihten günümüze yönelik ibret almamız gereken hadiselerden biride Yıldırım Bayezid ile veziri ve kadılarının yaptıkları sonucu Osmanlı Devleti’ni dağılma aşamasına getiren Ankara Savaşı yenilgisidir. Tarihçi, Hukukçu âlimlerden Ahmet Cevdet Paşa konuya dair şu bilgileri aktarmaktadır: “Yıldırım Bayezid, kahraman oğlu kahraman idi. Ahir ömrüne dek kahramanca yaşadı. Muharebe meydanlarında ibraz ettiği şecaat ve besaletin (kahramanlığın) yarısı kadar tedbir-i mülkte maharet ve kifayet göstermiş olsaydı kolaylıkla İstanbul’u feth ile payitaht ittihaz eylerdi. Fatih ve Yavuz gibi e’azımı ahlafı da (haleflerinin büyükleri de) Avrupa’yı istila ve Hindistan’ı feth ederlerdi.
Yıldırım Bayezid Han, devlet işlerini Sadr-ı a’zam Ali Paşa’ya ihale edip Ali Paşa ise pek sefih, hem de bazı rivayete göre mürtekib (yiyici) idi ve haricen Ali Paşa dâhilen Sırp kızı Melica, kendisine devlet işlerini unutturmuş ve zevk ü safa davasına düşürmüş olmaları halkın hususiyle dine sımsıkı bağlı olanların nefretini mucib olmuştu. Kudat’tan (hâkimlerden) bazılarının zulümleri kulağına vardığında cümlesinin idamını emretmiş iken bir mukallid (soytarı) Habeşi’nin sayesinde kurtulabilmişler idi. Bu cihetle me’murin-i şer’iyye (şeriat memurları) dahi kendisine dilgir olmuşlar (gücenmişler) idi.
Geçmiş Osmanlı Sultanları her hususta ümera ve erkân-ı devlet ile müşavere edegelmişler iken Yıldırım Bayezid Han, usulü istişareye riayet eylemeyip her işe müstebidane ve mütehevvirane mübaşeret eylerdi (tek başına ve şiddetle başlardı). Ve muhlis ve emektar bendegahın nasihatlerini dinlemezdi.”[1]
Ahmet Cevdet Paşa konunun devamında ayrıca Yıldırım’ın askeri ve diplomatik açıdan yaptığı hatalara dikkat çeker. Netice itibariyle Ankara Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenilir devlet topraklarının üçte birini kaybeder ve Yıldırım’da Timur’a esir düşer ve bir müddet sonra kahrından hastalanıp vefat eder.[2]
Konuyu kısaca özetlersek Ankara Savaşı’nın mağlubiyetle neticelenmesinin sebepleri Padişah’ın istişareye önem vermeyip her konuda tek başına ve şiddetle karar vermesi, Vezirlerin bazılarının rüşvetçi olması, kadıların yani hakimlerin rüşvet yiyip halka zulmetmeleridir. Sanırım Ankara mağlubiyetinden hükümet, emniyet, hakimler ve vatandaşlar olarak hepimizin alması gereken dersler var.
Evvela hükümet başkanları devlet ve milletle ilgili işlerde tek başına karar vermemeli, mutlaka istişare kanallarını işletmelidirler. Bakanlar rüşvet yememeli ve yolsuzluğa izin vermemelidirler. Haksız kazanç sağlayan velev ki evlatları da olsa onları korumamalı ve yargılanmalarına engel olmamalıdırlar. Yargı cephesi de olaylara hükümeti nasıl zora düşürürüz mantığıyla yaklaşmamalı ve sadece hakkın hatırını ali tutmalıdırlar.
İslamiyet’in en çok önem verdiği konulardan biri de devlet yöneticileri, emniyet yetkilileri ve hakimlerin hüküm verdiklerinde adil olmalarıdır. Konu ile ilgili olarak Ayeti Kerime’de şöyle buyrulur: “Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.”[3] Bir başka ayette de şöyle buyurulur: “Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden haberdardır.”[4]
Konu ile ilgili bir diğer ayette ise yargılananların ve onların yakınlarının mahkeme yetkililerine rüşvet ve haksız kazanç sağlayarak onları yanlış karar vermeye yönlendirmemeleri gerektiğine dikkat çekilir ve şöyle denilir: “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.”[5]
Hükümet ve adil olması gereken hakimler eğer adil olamazlarsa devletin yıkılmasına sebebiyet vereceklerini unutmamalıdırlar. Maalesef bugüne kadar hükümetler ve hakimlerin ekseri kararlarında adil olamamışlardır. Örneğin hükümet Kürtlerin gasp edilmiş olan anadilde eğitim hakkını vermemekte ve bu konuda konuyu sürüncemede bırakmaktadır. Bu ise açıkça bir zulüm ve Kürtlerin devlette güven duymamasına neden olmaktadır.
Yine bu ülkede son iki yüzyılda hakimler verdikleri kararlar ile dehşetli cinayetler işlemişlerdir. Örneğin yaşı büyük insanların yaşı küçültülüp, yaşı küçük insanlarında yaşlarının büyütülerek idam edildiği hadiseler yaşanmıştır. İstiklal Mahkemeleri’nde işlenen dehşetli hukuk cinayetleri hala tam açıklanmamıştır. Bediüzzaman Said Nursi, Nurculuk ve Nurcular hakkında hukukçular 1500’e yakın mahkeme açabilmişlerdir. 1980 ve 1990 yıllarda devlet görevlileri tarafından işlenen birçok toplu cinayet hakimler tarafından cezasız bırakılmış daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bu cinayetlerden dolayı Türkiye tazminat cezasına çarptırılmıştır. Yine son yıllarda KCK Davası denilerek binlerce fikir suçlusu cezaevlerine atılmış ve üstelik yıllarca hapiste tutulmalarına rağmen hala haklarında hukuki bir karar verilmiş değildir.
28 Şubat sürecinde de başörtüsü takmaları nedeniyle idam cezasıyla yargılananlar olmuş (Hüda Kaya vb.), depreme ilahi ikaz dedikleri için insanlar hapse atılmışlardır. İmam Hatip öğrencilerine dehşetli vahşetler yaşatılmıştır. Ancak maalesef hakimlerimiz post modern darbeyi gerçekleştirenlere en küçük bir ceza dahi vermemişlerdir. Bu karar hakimlerimizin kararlarında adil davranmadıklarının en küçük bir göstergesidir.
Evet, hükümet kendisine yönelik operasyonlardan başarılı şekilde yakasını kurtarmak istiyorsa hakları gasp edilmiş kesimlerin haklarını iade etmeli ve her kesimi eşit gören anlayışla yeni bir anayasa yapmalıdır. Milletin desteği ve duasını almak içinde başta Ayasofya Camii olmak üzere kapatılan ya da müzeye çevrilmiş olan mabedleri ibadete açmalıdır. Ayrıca devlet içinde kadrolaşmak isteyen kesimlerin çalışmalarına engel olmak içinde adil bir sınav sistemi getirmeli ve memur yükselme sınavlarında yapılan mülakatları kaldırmalı ve yazılı sınavları ile yerleştirme yapmalıdır.
Bir başka yazıda buluşmak dileğiyle Allah’a emanet olun.
[1] . Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa c. 2, Bedir Yayınevi, İstanbul 1986, sh. 630-631
[2] . Geniş Bilgi için bk. A. g. e, sh. 618-632
[3] . Nisa Suresi: 35
[4] . Maide Suresi: 8
[5] . Bakara Suresi: 188