Tarikat gidilecek yollar demektir. Tarikat bir yoldur.
‘Etturuku ilallâhi bi adedil enfâsil halâik.’ ‘Allah’a giden yollar mahlukatın nefesleri sayısıncadır.’
Tarîkatlar da, bütün bu yollar içerisinde hakikatlerin yollarıdır.
’İmam-ı Rabbânî ve Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Farukî (r.a.) demiş: "Hakaik-i imaniyeden birtek meselenin inkişafı ve vuzuhu, benim indimde binler ezvak ve kerâmâta müreccahtır. Hem bütün tarikatlerin gayesi ve neticesi, hakaik-i imaniyenin inkişafı ve vuzuhudur.
Tarikatın belli bir sistem içinde ortaya çıkması, hicri III. asra dayanır. Cüneyd-i Bağdadî, Bayezid-i Bistami gibi zatlar, tarîkatın ilk önderlerindendir. Daha sonraki dönemlerde gelen Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylanî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, İmam-ı Rabbani gibi zatlar ise, tarîkatın en meşhur kahramanlarıdırlar.
Keramet, süluk-nefsi emmare-nefsi levvame-nefsi mutmainne, radiye-mardiyye gibi ifadeler tarikattaki ritüellerdir.
Mürid manevi yolculuğunda süluk edip giderken bazı mertebeleri aşarak, hakikata ulaşmayı esas alır.
‘Şeriat, tarikat yoldur varana
Hakikat marifet andan içeru.’
Tarikatta esas olan; Takva, ihlas ve marifettir.
Tarikat son makam değildir. Bir vesile ve ilk adımdır.
Nakşi-Kadiri-Rufai-Şazeli-Mevlevi-Yesevi gibi bilinen tarikatlar vardır.
Bin yıllık tarihimize baktığımız zaman İslâmiyetin yayılışı tarikatlar, dergâh, zaviye ve medreseler eliyle olmuştur. Bunların kaldırılması iyi niyetinde ötesinde büyük bir hata ve cürüm olmuştur. Ortada bir yanlış durum var idiyse,bu onun tamamen kaldırılmasını değil, ıslah edilmesini ve tekmil edilmesini gerektirirdi.
Tarikatta nefis bütün kötülüklerin başı olup, onları emrettiği için öldürülmesi cihetine gidilir. Bu ise isabetli ve doğru bir durum değildir. Zira çölde devesiyle giden bir insanın devesinin yapabileceği her türlü hırçınlık ve hayvanlığa karşı onu öldürmek demek, yolda aç, susuz ve yayan kalmak demektir. Nefsin öldürülmesinden çok, terbiyesi önemlidir. Zira insanı esfel-i safiline, aşağıların en aşağısına atan nefsi olduğu gibi, ala-yı illiyyin olan en üstün mertebeye çıkaran da yine nefsidir.
"Bilin ki, Allah'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar." (Yunus Sûresi: 10:62)
Tarikatta Allah’ın emirleri doğrultusunda hareket edilerek, Allah’ın dostluğu aranır.
Hadiste; ’Ceddidu imaneküm bi lâ ilahe illallah’yani-İmanınızı Lâ ilahe illallah-ile yenileyiniz” buyurulur.
Tarikatta zikir ve fikir esastır.
Tarikatlarla ilgili Mektubat adlı eserinde ‘Telvihat-ı Tis’a –namıyla bir eser yazan Bediüzzaman en sağlıklı bilgiyi vermektedir.
“…Velâyet yolları içinde en güzeli, en müstakimi, en parlağı, en zengini, Sünnet-i Seniyyeye ittibâdır.
Tarikat ve hakikat, vesilelikten çıkmamak gerektir. Eğer maksud-u bizzat hükmüne geçseler, o vakit şeriatın muhkemâtı ve ameliyâtı ve Sünnet-i Seniyyeye ittibâ, resmî hükmünde kalır, kalp öteki tarafa müteveccih olur. Yani, namazdan ziyade halka-i zikri düşünür; ferâizden ziyade evrâdına müncezip olur; kebâirden kaçmaktan ziyade, âdâb-ı tarikatin muhâlefetinden kaçar.”
NAKŞİLİK
Abdulhalik-ıl Güjdevani tarafından sistemleştirilen, Muhammed Bahauddin Şah-ı Nakşibendi'nin isim babası olduğu İslam dini tarikatı. Hz.Ebubekir’e dayanır. "Nakış yapan" anlamına gelen Nakşibend; Nakşibendi mürşitlerinin, kalbi dünyadan ahirete bağladığı düşünüldüğü için bu adı almıştır. Nakşibendi tarikatında sessiz zikir uygulanır.
"Der tarîk-ı Nakşibendî lâzım âmed çâr-ı terk:
Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hesti, terk-i terk."
Nakşi tarikatında dört şey terk edilir: Dünya, Allah namına ahiret yani ne cennet sevdası, ne de cehennem korkusu olmaksızın onu ve onu düşünmeyi dahi terk etmek, varlıkları ve mevcudatı ve hatta o terk etme işinin kendisini dahi düşünmeksizin her şeyi terk etmek. Kalbi direk olarak Allah’a müteveccih kılmaktır.
ABDULKADİRİ GEYLANİ
Onun dergahında gayri Müslimler de bulunurdu. Onun için; aşk ile doğdu, kemal ile ömür sürdü, kemali aşk ile Rabbine vasıl oldu. Tasarrufu hala devam etmektedir. Kadiri de sesli zikir uygulanır.