Tasavvuf, dînin özünü teşkîl etmesi bakımından, Hz. Âdem (a.s.) ile başlayıp asr-ı saâdete kadar bütün peygamberlerin hayatlarında mevcûd olagelmiştir. Öyle ki, her peygamberin hayatında tasavvufun pek çok düstûrunu bulabilmek mümkündür. Fakat tasavvufun günümüzdeki mânâsıyla sistemli bir ilim olarak tedvîni ve sülûk olunan bir yol olarak ortaya çıkışı ilk olarak hicrî ikinci asırda başlamıştır.
Asr-ı saâdette; kelâm, îtikâd ve fıkha âit mezhepler, henüz teşekkül etmemişti. Bununla birlikte mezheplerin zuhûrundan evvel de îtikadî, fıkhî vs. hükümler mevcuttu ve Allâh Rasûlü (s.a.v.) tarafından sahâbeye tâlim ve tatbîk ediliyordu. Ancak bunlar, ilmî usûller dâhilinde henüz tedvîn edilmemişti. Belli bir süre sonra meselâ “fıkıh” ilminde otorite sayılan büyük âlimlerin ictihadları, talebeleri tarafından benimsenip sistemleştirilmiş ve bu farklı usûllere “mezheb” adı verilmiştir.
Diğer dînî ilimlerde olduğu gibi tasavvufun telkîn ettiği zühd ve takvâ hayatı da aynı minvalde asr-ı saâdette yaşanıyordu. Aradan zaman geçtikçe bu feyizli yaşayışı devâm ettiren ve kendilerine hayat tarzı edinen Hak dostları, halkın dünyâya râm olup gaflete dalmasına mânî olmak gâyesiyle, rızâ-yı ilâhî için onlara nasîhatte bulunmuş ve onları gafletten uyandırmak için îkaz etmişlerdir. Bu zevâtın bir çığır açmak, bir yol ve hayat üslûbu meydana getirmek gibi bir gâyesi de yoktu. Ancak onların sohbet ve nasîhatlerinden istifade etmek isteyen insanlar, bu şahısları kendilerine mânevî birer rehber ve üstad kabul etmişlerdir. Bu kimseler, onların nasîhatlerini metodlaştırarak mânevî bir disiplin hâline getirmişlerdir. Netîcede bu üstadların isimlerine nisbet edilen tarîkatler meydana gelmiştir. Kâdiriyye, Mevleviyye, Nakşibendiyye vs. gibi…
Her tasavvuf kolunun Allâh’a ulaşma, tefekkür ve ihsan duygusunun kazanılması gibi husûslarda tâkib ettiği usûle tarîkat adı verilmiştir. Tarîkatler, metodlarına göre üçe ayrılır:
1. Tarîk-ı Ahyâr: İbâdet ve takvâ üzerinde yoğunlaşan tarîkatlerdir.
2. Tarîk-ı Ebrâr: Nefsi, çile ve hizmet ile terbiye etmeye ağırlık veren tarîkatlerdir.
3. Tarîk-ı Şüttâr: Aşk ve vecd ile hedefe vâsıl olmayı gâye edinen tarîkatlerdir.
(İslam ve İhsan)