Taşa bakan adam
Mücahit Bilici-Serbestiyet
Bir gün düşünen bir adamın önüne bir taş konur. Bu, üstünde çizikler olan koyu renkli bir taştır. Adam taşa bakar ve üstündeki çizgilerin rastgele çizikler değil birer sembol olduğunu anlar. Ve kelimelerle karşı karşıya olduğunu farkeder. Taşa dair ilk notlarını “kelimeler” adıyla kaydeder. Ve taşa dair ilk kitabının adını kelimeler anlamında Sözler koyar.
Taşa daha dikkatle bakıp ondaki o söz(cük)lerdeki kastı gördükçe bu sözcüklerin birer harf yığını veya kazara yanyana gelmiş kelimeler değil bir anlamı taşıyan “mektup” olduğunu anlar. Hazırda olmayan bir muhataba bir anlamı taşımak için kullanılan semboller paketine mektup denilir. Taşa bakan adam taşa dair ikinci kitabının adını “mektuplar” anlamında Mektubat koyar.
Eğer sözlerden kasıt bir anlam aktarımı yapmak ise ve o sözler birer mektup ise o mektuplardan maksat nedir? Taşa bakan adam anlama çabasıyla taşa daha bir nüfuz edip ona şeffafiyet verdikçe taşın içinde, kelimelerin gerisinde ve mektupların içinde aydınlanmalar, “parıltılar” görmeye başlar. Taşa dair bir sonraki kitabının adını Lem’alar koyar.
Bu bölük pörçük parıltılarla içi aydınlanan taşı daha da ovarak parlatıp tam bir zenaatkar gibi ona şeffafiyet kazandıran adam o gördüğü parıltıların ve aydınlıkların kaynağı olan ışığa ulaşır. Sembolden anlama, araçtan amaca doğru yürütülen bu kazı çalışması, bu anlam sondajı düşünce ufkundaki bölük pörçük aydınlıkları bulutlardan temizleyip birbirine komşu eder. Taştaki kesafet gecesi ışıltılı bir gündüz halini alacaktır. Parıltılar birbirleriyle birleşerek ve daha da saflaşarak şeffaflık kazanmıştır. Bir cam kadar şeffaflaşan taş sanki artık aradan çekilmiş, aydınlığın kaynağı olan ışınlar doğrudan doğruya görülür hale gelmiştir. Taşa bakan adam bu serideki son kitabının adını “ışıklar” anlamında Şualar koyar.
Taşa bakıp okuyan adamın elindeki küçük ve karanlık meteor artık şeffaf ve parlak bir taşa dönmüştür. Çünkü ona bakan adam ona nüfuz ede ede onu anlamıştır. Artık o içinden ışık geçen şeffaf bir taştır.
Bu hikaye bir tefekkür nesnesi olarak dünyayı temsilen kesif bir taşta hakikati arayan bir adamın kitaplarına verdiği isimlerin hikayesidir.
Kitaplarını bir şekilde duyanlar yahut o kitapları severek yakından okuyanlar fark etmese de kitapların isimlendirilmesinde böyle latif bir ilişki var.