Tatil yeni bir soluk mu?

Hüseyin KARA

Okulların bir yılsonu itibariyle sona ermesiyle tatil söz konusu olunca, geniş kitlelerde bir hareketlenme oluyor ister istemez. Çokları da tatilin gündeme gelmesinden hoşlanmıyor değil.

Neden tatili iple çekeriz? İş kaygısı duymadan bütün sorumlulukları arkada bırakarak bir tembelliğin içine girmekten mi? Yoksa sorumsuzca bazen deniz kenarında, bazen dağda ve bazen ötede beride eğlenmek, oynamak, günü gün etmekten mi?

Bence hiçbirisi tatilin asıl amacı değil. Aslında tatil/dinlenme, yıl boyunca iş yoğunluğundan bir nefes almadır, bir yılın monotonluğunu doğanın güzellikleri ve her zaman görünenin dışında bir takım değerlerle dağıtıp yeni bir enerji ile görev başına dönmektir. Bu dinlenme sürecinde duyguların bir akü gibi yeniden dolup taşmaktır. İş ve görevlerin türüne göre kullanılan dinlenme amaçlı izinler, adeta dayatılmış bir atmosferin boğuculuk ve monotonluğundan kurtuluşun nefesleridir. Bu nefesler alınmazsa yıl boyunca süre giden işlerden iyi bir verim alınmaz.

Elbette insan hayatında bir değişiklik ister ve bu değişikliği zaman zaman yapmalıdır. Yeni duygularla işinin başına dönmeli ve yeni açılımlarla dünyaya bakmalıdır. Tabiat da her yıl yeni bir görüntü ile önümüze sergilenmiyor mu? Yıllarca süre giden bir kışı ya da uzun zaman aramızdan ayrılmayan bir yaz mevsimini düşünün? Kim bu tekdüzelikten hoşlanır? Tabiatta yaratılışın kanunlarına uyarak nasıl ki bir hareketlilik gözlenir, aynen onun gibi insanın hayatında da inişler ve çıkışlar gözlenmektedir. Bütün bunlar insanı tekdüzelikten kurtaran hayat hazlarının ya başlangıçları ya da sonlarıdır. Hayat bu başlangıç ve sonların arasındadır işte.

Hayatta statik hiçbir şey yoktur. Her şey yenilenmektedir. İnsan yenilenmekte ve tabiat yenilenmektedir. Uyumak bir donmuşluk, bir uyuşukluk, bir hiçbir şeylik değil. Uyumak bile aslında hareket ve aktifliğin en yoğun yaşandığı hayatın bir kesitidir. Siz rüyada birkaç saniyede gördüğünüzü saatlerce ancak anlatabilirsiniz?

İnsan değişiklikten hoşlanır. Evinin eşyalarını bile aynı yerde ve aynı görüntüde görmek istemez. Tembelliği sevmeyen, ruh canlılığını isteyen çok ev sahipleri, sürekli ev eşyalarının yerlerini değiştirirler. Göz her zaman değişik pozisyonlar görmek ister. Hayatlarının birçok kesitlerinde bu değişiklikleri yapmayanlar bir ataleti yaşayarak çoğunlukla acı çekerler.

Tatil bir değişiklik, bir nefes alma, bir tekdüzelikten kurtulma, bir enerji depolama anlamında ele alındığına göre, tatilin gerekli olup olmadığı üzerinde değil, daha çok “bu zaman dilimini nasıl değerlendirelim?” sorusunun üzerinde durmada yarar var. Zor bir işimiz var, on bir ay boyunca çalışıyoruz; memuruz, masa başında adeta kör kütük olmuşuz; bir fikir işçisiyiz, yani yazarız, kafamız yığın tığın bilgilerle dolmuştur. İşte bu yoğunluktan biraz olsun ayrılıp, “oh dünya varmış!” deyip, bazı değişikliklerin farkına varmamıza tatil diyoruz. Bu süreçte biz dinleniyoruz, işimiz, masamız ve fikirlerimiz demleniyordur. Sürekli fokurdayan suda çay olmaz; en az on beş ya da yirmi dakika ateşle direkt temas etmeden demlenmesi gerekir, öyle değil mi? İşte tatil, önümüzdeki şeyin bir zaman demlenmesi için gerekli bir işlem.

Tatil bizi yormamalı elbette. Ölçüsüz eğlenceler, sınırsız haz tatminleri insanca bir davranış olmadığı gibi, çok büyük yorgunluktur ve duygu erozyonudur. Oysa tatil, daha dinlenmiş bir ruhla işlerimizin başına dönme fırsatını bize bahşetmelidir. Bir yazarsak, günlerce fikir ve yazı yoğunluğundan nasıl kurtulabiliriz? Elbette, bütün bu çalışmaları masamızın başına bırakıp, çoğunlukla şöyle bir güzel manzaraların görüldüğü yüksek bir yerden etrafı seyretmekle değil mi? Bu dinlenme/tatil sürecinde hem biz dinlenmiş oluyoruz ve hem de fikirlerimiz, çalışmalarımız ve kaynaklarımız dinlenmiş oluyor. Bu dinlenme sırasında her şey yerine kendiliğinden yerleşir. En önemlisi de bu dinlenmeden sonra yeni bir oluşumla karşılaşmamız. Yazarsak, bu dinlenmeden sonra çalışmalarımızı daha verimli hale getirebiliriz. Deyim yerindeyse, dinlenme, yazarın fikir yoğunluğunun bir demlenme sürecidir.

Bir işçi, bir memur ve bir öğrenci için de dinlenme, budur. Bu üç grup aslında bu dinlenme esnasında çok şey yapar farkında olmadan. En azından hayatlarının değişikliğini yaşarlar, monotonluğunu üzerlerinden atarlar.

Bence tatil/dinlenme, çalışmanın bir süreci. Yani tatil, bir tür çalışma. Bir işçi, bir memur ya da bir fikir işçisi sürekli kaç saat çalışır? Kişiden kişiye değişmekle birlikte en az dört-beş saatte bir teneffüse ihtiyaç duyar; yani mutlaka bir dinlenmesi gereklidir. İnsan her gün bunu yapma ihtiyacını hissederken, yıllık çalışmalardan ötürü neden ihtiyaç duymasın?

Tatilin, yani dinlenmenin en yararlısı, en güzeli ve en anlamlısı önceki iş doğrultusunda eğlence esprisi içinde öğretici ve ilgi alanlarıyla ilgili konularda açılımcı olmasıdır. Bir yurt ve bir ülkeler gezisi ya da dinlendirici özellikte deniz ve yayla sefası bilgiye bilgi ve enerjiye enerji katar. Böyle bir dinlenmeden insan çok yönlü yararlanır. İçki, kumar ve aşırılıkların dışında her dinlenmenin elbette yararı vardır ve insan buna son derece muhtaçtır. İnsan her zaman ağlamaz; bazen de gülmeli ve mizahlara girmelidir. İnsan her zaman çalışamaz; bazen başını işinden kaldırmalı ve yeni bir soluk almak için dinlenmelidir. Allah dinlenmemiz için uykuyu bize ihsan etmiş. Hiç uyumadan çalışan ne kadar verimli olur?

Buna göre, tatilden yorgun olarak dönülüyorsa, tatil amacına uygun kullanılmamış olur. Bu ise bir zaman kaybıdır. 

İşimize göre alacağımız izinlerle, hayatımıza yararlı olacak nitelikte iyi bir dinlenme hakkına sahibiz. Önemli olan bu dinlenmeleri, çalışma hayatımızın bir süreci olarak görüp, sonunda yepyeni bir soluk ve enerji ile işimizin başına dönmek.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.