Bir yerlerde bazı şeyler yanlış gidiyor.
Bir yerlerde bazı kişiler bazı şeyleri ha bire yanlış yapıyor/yaptırıyor.
Sanki birileri çok yüksek bir yere oturmuş zamanın seyrine göre taşları eline almış bazı şeyleri kurgulayıp duruyor.
Satranç desem değil, hazır planlar desem değil, ama öyle bir düzenek ki hangi zaman ve hangi konu olursa olsun birilerin işine nasıl gelecekse havaya göre taşlar oynatılıyor.
Yani bu ülke ve bu millet nasıl kendine gelmeyecekse öyle hareket ediliyor.
Yoksa bu kadar idarecilerin yaşayıp geçtiği bir memlekette bu kadar yanlışlıklar bu kadar milleti tanımama diye bir olay söz konusu olamazdı.
Evet gidişata baktığımızda “bu devlet bu milleti tanımıyor” kanısı insanda hakim oluyor.
Eski çağlarda değil ama günümüzde hele demokratik ilkelerle idare olunmak istenen hiçbir devlette, devlet tebaasıyla bu kadar inatlaşamaz.
Birde şunu merak ediyorum; bu devletin gözlemcileri yok mu?
Bu devlette kurulan hükümetlerin danışmanları yok mu?
Son 30 yılın en kanamalı yarası olan “doğu” ile ilgili hiç gerçekler gözlenmiyor mu?
Bu halk ne istiyor?
Bu halk kime ve neye, neden itibar ediyor?
Kime güveniyor?
Neden güveniyor?
Kim nasıl bakıyor nasıl değerlendiriyor bilmiyorum ama benim gördüğüm kadarıyla doğu tamamen ülkeden kopmuş bir vaziyettedir.
Bu duruma rağmen devlet ve hükümet nasıl kötü olacaksa öyle de devam ediyor.
Yahut ta öyle gösterilmeye çalışılıyor.
* * *
İsterseniz meseleye şöyle bir dalış yapalım:
“Nasıl ki az ihmal ile tavaif-i mülük (küçük devletler) temelleri atılmakta ve on üç asır evvel ölmüş olan asabiyet-i cahiliye (kendi milletine karşı gösterilen aşırı ve körü körüne taraftarlık) ihya ile fitne ikaz olunmaktadır.” (Bediüzzaman/Makalat)
Az bir ihmal ile böylesi sonuçlar meydana geliyorsa, Osmanlının son dönemlerinden bu yana ve özelikle cumhuriyet kurulduğundan beri ise adeta kasıtlı bir şekilde tahrik edilen doğuda devletin güttüğü siyaset sonucu Bediüzzaman’ın tabiriyle; “netice-i zulm-i hükümet olan fakr u zaruret ilcaatıyla, ağraz (gizli kinler kasıtlar) tesadum eder.”
Oysa günümüzde artık “ağraz” değil alenen kasıtlar ve kinler oluşmuş durumdadır.
Bu durumda doğuya giden (hoş pek fazla gidilmiyor ya) her hangi bir hükümet ya da devlet yetkilisi kesinlikle halkın seviyesine inemiyor tamamen teğet geçiyor.
Halk bunları gördükçe sadece buğz ediyor.
İşte bu hal yüzyılların sürüp getirdiği yanlışlıklar silsilesinin hazin sonucudur.
Bu gün ise gördüğüm kadarıyla çok daha vahimi devam ettiriliyor.
Bu noktada meseleyi tam kavrayabilmek için şöyle düşünelim;
Demokratik bir ülkedesiniz ve demokratik bir seçim yapılmış.
Bakıyorsunuz ki, seçimden öncesi bu halkın karakterine tam ters bir siyaset güdülmüş;
Yani, bölgenin bir ümit ışığı olarak gördüğü iktidar partisi, adeta Türkiye’nin tarihi boyunca yaptığı hataları da arkasına alarak “kesin kes kazanmalıyım” parolasıyla meydana çıkmış “halkın içinden” bir imajla değil de tamamen “aristokrat” bir yaklaşımla seçime girmiş.
Seçim sonunda ise böyle bölgenin etkin partisini daha da güçlendirecek bir tablo ortaya çıkmış.
İşte asıl yanlışlık bu hengâmede başlıyor;
1-Devlet gerek askeriyle gerek bürokratıyla bölgenin etkin partisinin kazandığı belde veya illerde müthiş bir sinir savaşına gireceği imajı veriliyor.
2-O belde veya illerin belediye başkanlarının yapabileceği işlerin önünü tamamen tıkanacağı söyleniyor.
3-Daha da önemlisi halkın devletten beklentilerini de karşılamayacağının altı çiziliyor.
4-Devletin imkânları bu halk için kullanılamaz duruma getirileceği hissettiriliyor.
Mesela daha önce zorluk çıkartmadıkları “yeşil kart”ların vizesini tazelenmeyeceğine dair duyumlar geliyor.
Bu da yine Bediüzzaman’ın tabiriyle;
“İhtilaftan tevellüt eden şurişle merhamet-i pederaneye bedel buğz-i zalimaneyi davet ediyor”
Yani devlet peder merhametini bırakmış zalimane bir buğz ile vatandaşa bakıyor.
Buna mukabil ise o bölgenin belediyeleri ise birbirlerine yardım edip kendi yağlarında kavrulmaya bakıyorlar.
Ve bu durum ve bu gidiş ise tamamen iki yakanın birbirinden uzaklaşmasına doğru gidiyor.
**
“Bedevilik, asabilik, hükümetsizlik, netice-i zulm-i hükümet olan fakr u zaruret ilcaatıyla, ağraz tesadum eder. Seda-i mevt gibi daima merkeze şikâyetler aksiendaz olduğundan, hükümetin lütfüne bedel sillesine istihkak ve rakiplerin de şematet lia’da aksi sedası gibi ehli hamiyetin kafalarında naara vurarak kuvve-i manevi yelerini meyusiyet darbesiyle mağlup ve ehli basireti dağdar ediyor.” (Bediüzzaman/Makalat)
Evet, şu anda bölgede ki görüntü bu…
Yani hayatın gerçeği bu yönde…
Şu durumda aslolan bu durumu en iyi şekilde ülkenin bütünlüğünü bozmayacak bir hale getirmektir.
Çünkü ne yazık ki ülkenin bütünlüğü bozulmak üzeredir.
Zira bu durumun böyle olmasını isteyen güçler geçen yüzyıldan bu yana böyle bir gayret içindeler.
Yalnız dikkat edilmesi gereken çok önemli bir noktayı göz ardı etmemek gerekir.
Yani madalyonun bir diğer yüzü de var…
Yukarda saydığım o maddeler doğrultusunda devletin doğu halkına yaklaşımı bu şekilde gözüküyor.
Lakin böyle bir görüntü tamamen bu ülkenin bütünlüğünü bozmak isteyen güçlerin işine yarıyor.
Dolayısıyla devletimizin böyle açık hatalar yapması akla uygun düşmüyor.
Öyle ise gerçek yetkililer yani bu vatanın gerçek sahipleri bu oyunu bozmaları gerekir.
Lanse edilen görüntüyü mutlaka düzeltmeleri lazım…