“Tavuğun ve kuşun fistanları ve çarşafları.”
Şu tabir çok hoşuma gitti, hele devamında “dağın libası ve sahranın yüz örtüsü” (Şualar sh. 62) ifadesini okuyunca ruhuma kan geldi, can geldi.
Böyle bir ifadeyi başka hiç bir eserde görmedim…
Risale-i Nur şiir türünde yazılmış bir eser değil ama şiirden çok daha harika bir ahenk ve coşku var. Ve kendine “özel” bir ifade biçimi var.
Bir mühendis arkadaşıma –Risale-i Nurlardan haberi olmayan biri- Küçük Sözleri verdim. “Biraz okur musun?” dedim. Açtı ve bir parça okudu. “Ne düşünüyorsun? Bir şey anladın mı?” diye sordum. “Hayır bir şey anlamadım ama çok hoşuma gitti şiir gibi, çok güzel yazılmış” dedi.
Yine Diyarbakır’da Nurun Kahramanlarından ihtiyar delikanlı bir abimiz var, Askeri Yıldız; kendisi ile bir röportaj yapıyordum. “Risale-i Nurları nasıl tanıdınız?” diye sorduğumda şöyle cevap vermişti.
“Ben askerden önce köyde yaşıyordum ve Türkçe bilmiyordum, köyümüze bir öğretmen gelmişti zaman zaman köylüyü çağırıp ders yapıyordu ben de gidiyordum, okuduklarından hiçbir şey anlamadığım halde çok hoşuma gidiyordu, devamlı istiyordum ki, o okusun ben dinleyeyim. Sonra askere gittim orada Türkçeyi öğrendim köye geldiğimde hala o öğretmen oradaydı ve bu defa manasını da anlıyordum çok hoşuma gidiyordu öylece devam ettim” diye anlatmıştı.
Bunlar gibi yüz binlerce örnek var. Risale-i Nurun ifadesindeki selaset ve tarz-ı beyanındaki cezalet insanları cezp ediyor, ruhlarını tatmin, akıllarını bihuş ediyor.
Medine’de derse Arap vatandaşlar geliyormuş, Türkçe bilmedikleri halde dersi dinleyip gidiyorlarmış. Sorulduğunda “anlamasak da bu dersler çok hoşumuza gidiyor” diyorlarmış.
Risale-i Nura bu özellik Kur’an’dan tevarüs etmiş ondaki o özellik Risale-i Nurlara aksetmiş. Ağır hastalar, ölüm döşeğinde yatan insanlar, hapishanelerde müebbet mahkumlar Kur’an okunduğunda durup dinliyorlar.
Her şeyden rahatsız olan o insanlar Kur’andan rahatsız olmuyorlar. Adeta bir ilaç gibi geliyor onlara, bir teselli kaynağı oluyor.
Birçok kere başımdan geçmiş harika bir olay var.
İlk defa Risale-i Nuru okuduğum bazı insanlar dersten sonra “bu kitabı alabilir miyim?” diye sormuşlardır. Nereyi okuduğum hiç önemli değil, her ders aynı seviyede ihtiyacı olana etkisini yapıyor.
Mesela bunlardan birine vesvese bahsinden iki paragraf okumuştum. Bir diğerine Lahikalardan siyasi ve içtima-i hayata dair birkaç mektup okumuştum. Sonuç aynı “bu kitabı alabilir miyim?”
Rivayetlere göre Zübeyir abinin okuduğu her dersten sonra dersi dinleyenlerden bir ikisi o kitabı alırmış.
Zübeyir abi “dersin hakkı verildiğinde mutlaka dinleyenlerden birileri o kitaba talip olur” dermiş.
Risale-i Nur, okunurken ondan akıl istifade ettiği gibi, kalpte istifade eder, diğer duygular da, latifeler de, insanın tüm manevi duyguları ondan gıdasını alır. Bir kısmı dersini alıp kenara çekilse de bazı duygular ilânihaye okunsa usanmadan dinler ve ona tevcih olmaktan bıkmaz uzanmaz.
Demek Risale-i Nur akıllara gıda, ruhlara şifa ve sadırlara devadır. Ne mutlu o duygulara ki, böyle bir esere muhatap oluyor.