“Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık” (Hucurat,13).
Tearüf tanışma ve bilişmedir. Daha da ötesi Allah’ı bilmedir, marifetullahtır. Değer merkezli bir durum olarak tearüfün temelinde sevgi ve duyuşsal boyut vardır. Tearüf kaynaşmayı ve dayanışmayı sağlar, insanları hayır ve iyiliğe sevk eder.
Sosyal bütünleşmenin temeli adalet, esası da tearüftür. Tearüf ancak müsbet hareketle sağlam temellere oturur.
Tearüf, manay-ı harfi yani her şeyin Allah ile anlamlı hale geldiği dinî dünya görüşü üzerinden tevhid düşüncesiyle ümmet olma vizyonudur. Tevhid düşüncesi korku ve menfaat algılarına şekil ve yön verir. Dolayısıyla imana kuvvet vermek ve dine dayalı dünya görüşü ile tearüfü sağlamak; toplumsal bütünleşmeyi, sağlıklı birey ve toplumun vücut bulmasını sağlayacaktır.
Tearüf, düşünce birlikteliğini netice verir. Düşünce birlikteliği ise, sosyal kalkınmanın temelini oluşturur.
Tearüfe kaynaklık eden olgu, insanların farklılıklarla donatılarak yaratılmış olmasıdır.
Tearüf, farklılıkları anlamaya ve fertleri tek olmaktan çıkarıp birlik ve tanış olmaya yönlendirir.
Tearüf özellikle Müslüman milletlerin daima karşılıklı muhabbet içinde yardımlaşma ve dayanışmalarını gerektirir, birbirine adavet ve husumet davranışlarını ise şiddetle reddeder.
Tearüf ticareti kolaylaştırır. Ekonomik alanda dayanışmanın ve yardımlaşmanın yolunu açar. Küreselleşmenin etkisiyle iletişim ve ulaştırma olanaklarındaki hızlı artış eskiye nazaran tearüfü kolaylaştırmış, ırki asabiyet ve enaniyetleri önemli ölçüde azaltmıştır.
Menfaatleri elde etmek ve korkulardan emin olmak sadece bireysel bir serüven değildir. Sosyal ortamda varlığını devam ettiren bireyin içinde bulunduğu toplumun bireylerini tanıması, kendi menfaati için ötekine yardım etme gerekliliğini doğurur.
Birey farklı olmak istediği gibi farklı olanları da hoşgörüyle kabullenmesi gerekir. Birey ancak farklı rollerde farklı davranış özellikleri gösterebilir. Farklılıklar, bireyin ilgisini çeker ve farklı olana ilişkin bilgi sahibi olma ister. Zira birtakım fayda ve farklı menfaatler, farklı birey ve toplumlardan elde edilebilir. Farklılıklar bireye ve topluma fayda sağlar ve onu geliştirir. Huzurlu gelecekler ve medeniyetler tearüfle oluşur.
Ekonomik ve sosyal barış adına sağlıklı bir tearüf için, adalet/eşitlik, sorumluluk, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine dikkat edilmeli, keyfiliğe kesinlikle fırsat verilmemeli, denetim süreçleri ciddi olarak yerine getirilmelidir. Prensiplerde mutabakat, tercihlerde serbestiyet esastır.
STK'lar, topluma açılan pencere ve kapılar olarak birbirlerini daha yakından tanımalı ve tamamlamalıdır.İş birliğine acık olunmalı ve iletişimler artırılmalıdır. STK’lar proje odaklı çalışmalarla bir araya gelmelidir.
Tearüf, fıtratın gereğidir; eğitim sistemimizde çocuklarımıza tanışma, yardımlaşma, merhamet, karşılıksız iyilik yapma gibi temel değerlerimiz sağlıklı bir şekilde kazandırılmalıdır. Bu değerleri kazandırmak için, yaşayarak gösteren model insanların yetişmesinde STK’lar katkıda bulunacak uygulamalı projeler hazırlamalıdır.
Dijital sosyalleşmenin doğru yapılabilmesi için, tearüfün uygulama boyutuna dikkat edilmeli, bu ortamda da müspet harekete azamî olarak itina gösterilmelidir.
Muhabbetin mümince kavranacağı “tearüf vesileleri” için günümüzün iletişim araçları ile daha çok irtibat ve birbirini anlamaya fırsat vermek gerekmektedir.
Hac, özellikle de Arafat’taki buluşma, İslam Dünyasında tearüfün zirvesidir, Müslümanların birbirlerini tanımasının en önemli vesilesidir. Farklı ülkelerden gelen insanlar birbirlerinin farkına varırlar. Aynı Allah’a, aynı peygambere inandıklarını anlarlar ve aynı kıbleye döndüklerini müşahede ederler. Bu da farkındalıkla Hac/Arafat ruhunun anlaşılması ve anlatılması konusunda saha çalışmaları yapılması gerekir.
Modernleşme sürecinde; siyaset, meslektaşlık, ırkçılık, sekülerleşme ve ulus devletçiliğinin ayrıştırıcı özellikleri, İslam’ın birleştirici özelliğini ve tearüf vesilelerini zayıflatmıştır. Bu durum Müslümanların kardeşliğe dayalı ilişki biçimini ve özgüvenlerini kaybetmelerine yol açmış, birbirlerine karşı yabancılaşmış ve yalnızlaşmışlardır. Siyasi pozisyonların tahrip edici dili Tearüf’ü engellemiştir. Bu nedenle farklılıkları çatışma kaynağına ve aynileştirmeye dönüştürmeden toplumsal bağlar güçlendirilmelidir.
Kur'an hakikatlerini yaşayarak gösterecek ve ayine olacak nesiller yetiştirmek idealine uygun olarak karşılıklı sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma gibi ahlakî değerleri yeniden kazanmak için nurani bağları güçlendirmeli, tearüfün vesilelerine sarılmalı, birbirini inkâr ve tanımama sebeplerini ortadan kaldırmalı, yatay ilişki biçimini kurmayı başarmalı ve her işi istişare ile yapmalıdır.
Tekfir, hakaret, dışlama, çeteleşme, hırs, kutsalı kendi tekelinde görme taassubu ve ötekileştirmeyi besleyip uhuvveti kıran “tarafgirlik, inat ve haset” damarlarını hayra, marufa, marifete ve Arafat’a ulaştıracak yeni başlangıçlara, İslam coğrafyasının ilaç gibi ihtiyacı vardır.
Birey ortak kültürün oluşturduğu sosyal benlik ile kendisini kıyaslayıp değerlendirdiğinde ifrat ve tefrit noktalarını fark edip “ümmetün vasatün” ilkesine uygun hareket etmesine vesile olabilir. Farklılıklar olmazsa “tearüf” hakikati ortaya çıkmaz. Çeşitliliklerle birlikte bir arada olmanın formülleri üzerinde çalışıp “tearüf pratikleri” ile müzakere kültürü canlandırılabilir.
Tearüfün sağladığı bilgi, insan için güveni temsil eder. Böylelikle tearüf; güven ortamı oluşturur; özgüveni besler; bireysel ve sosyal benlik saygısını yükseltir, kaygı ve stresi azaltır denilebilir. Ayrıca bireylerin ve toplumun hoşgörü düzeyine katkıda bulunur.
Birey tearüf ruhu ile; müspet beyan, moral dili, birleştirici üslup, herkese eşit muamele ahlakı temelinde önce kendisiyle sonra herkesle yeniden tanışabilir.