İlimlerin lisanîyle şu kâinattaki mevcudatın bir birine yardım etmesi, ihtiyacına cevap vermesi ve bir birine dayanıp biri birisiz olmaması gösterir ki bir fabrikanın çarkları gibi bu kâinat bir tek Zat’ın tedbir ve idaresindedir. Bir tek tasarruf edenin tasarrufu altındadır. Bir Sultanın emir ve iradesi atında hareket etmektedirler.
Kâinatın mevcudatı bir birine yardım ediyor, biri birinin vazifesini tamamlıyor, bir birinin noksanını tamamlıyor, Öyle bir birinin içerisinde biri birlerinin ihtiyacını karşılıyorlar ve öyle biri birlerine dayanıyorlar ki kemerli binadaki taşlar gibi, biri çekilse diğerleri boşluğa düşecek.
Dünyamıza soba ve lamba vazifesi gören güneşten, takvimcilik eden aydan, buhar kazanları olan denizlerden, bulutların sevkinde çalışan rüzgârlardan ta ışık, hava su ve gıdanın canlıların ihtiyaçlarına ve imdatlarına koşmalarına dikkat edelim.
Kâinat yüzünde öyle bir birlik ve bütünlük var ki kâinatı bölünmez bir bütün haline getirmiştir ki biri birisiz olamazlar. Her bir şey âlemdeki nizamı gözetircesine ve bir vazifeyi tamamlarcasına ve bilmediği bir başkasının ihtiyacını karşılarcasına vazife görüyor. Bu vaziyet, kâinatı bölünmeyi ve daha aza indirmeyi kabul etmez bir küll hükmüne getirmiştir. Bu vaziyetiyle bütün kâinatta tasarruf edemeyen bir zat, hiçbir cüz'üne hakikî mâlik olamaz, tasarrufta bulunamaz.
Bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccihen hareket ederek onu besleyip kemale erdirmeye sevk olunması gibi, cansız unsurlar ve bitki ve hayvanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma ile kâinatın meyvesi olan insan ve hayvanların ihtiyacına cevap verecek şekilde koşturulması merhamet kar bir hâlık’ın sevk ve idaresi ve Rahmetin tecellileri olan, sualine cevap verme, ihtiyacını karşılama, noksanını tamamlama şeklinde tezahür ediyor.
Kâinattaki yardımlaşma ve dayanışma içerisindeki vaziyetin bir numunesi olan yediğimiz ve midemize defin olunan yiyeceklerin beden hücrelerinin imdadına koşmaları ve onları gıdalandırmaları hayatın bir mücadele içerisinde geçmediğini göstererek o koşmak ve o imdat vermenin Kerim bir Rabbin emriyle ve tasarrufuyla olduğunu kör gözlere de göstermektedir. Keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, kainat HalıkInın vahdetine ve birliğine gayet kuvvetli işaret ederler.
İnsan hayatının devamında yüzlerce faaliyetlerden sadece birisi olan yediğimiz yiyeceklerin sindirimi için, Karaciğer, pankreas ve öd kesesi, Mide, kalın ve ince bağırsaklar bunlar akılsız, gözsüz ve şuursuz oldukları halde, yardımlaşmayı nasıl biliyorlar. Bir bütünlük içerisinde kolektif hareketi hangi kışlada talim aldılar. Biri birlerinin ihtiyacı olan salgıları ve asitlerin terkip ve mahiyetlerini hangi kimya hanede öğrendiler, hangi laboratuarda imalatını bildiler, hangi rafinerilerde temyiz ve tefriki seyrettiler bildiler, hangi haberleşme ve ulaştırma istasyonlarında sevk ve gönderme işlerini yaptılar ki bütün bu işleri kusursuz yapıyorlar, zamanında ve yerinde ifa ediyorlar.
Bu koşma ve yardımlaşmanın kâinatın en geniş dairesinden, unsurlar arasına ta nebatattan hayvanat taifeleri arasına ve vücut azalarından tut ta hüceyratın arasındaki dayanışma ve yardımlaşmaya kadar cereyan eden yardımlaşma kanunu ve o şuursuz ve akılsız ve merhametten, tedbir ve idareden uzak mevcudat’ın bu hakimane muaveneti göstermeleri kat’iyyen ispat eder ki, Bir tek, yekta, Her şeye Kadir, her şeye Hâkim, her şeyi gören ve her şeyin ihtiyacını bilen ve yerine getirmeye gücü yeten, İlmi ve Rahmeti her şeyi kuşatan bir Zat’ın hizmetkârları ve mahlûkları olduklarını gösterirler.
İşte bu kâinattaki bu yardımlaşma, bu bir birinin noksanını tamamlama ve biri birine dayanma bir bütünlüğün ve bir tek elden idare etmenin tezahürüdür, tecellisidir.
Netice olarak; “Bütün bu âlemin bütün eşyası, birbirine bakar gibi, birbirine yardım eder. Birbirini görür gibi, birbirine el ele verir. Birbirinin işini tekmil için, birbirine omuz omuza veriyor, bel bele verip beraber çalışıyorlar.”
Bütün mevcudat hikmetli ve dikkatli olarak bir fabrikanın bir sarayın, bir şehrin kurumları gibi omuz omuza verip biri birine yardım ederek, biri birinin ihtiyacını karşılayarak ve biri birine dayanarak bir emri dinler gibi hizmet ediyorlar.
İlimsiz ve şuursuz mevcudatın, kuvvetlerinin bütün bütün haricindeki bu yardımlaşma bu dayanışma bu imdat ve bir birinin noksanını tamamlama gibi ilmi, hikmeti ve rahmet ve keremi gösteren bu terbiye bu istihdam, bir tek Müdebbirin plan, program ve tedbir ve idaresinde ve istihdamında bir faaliyet olduğunu zerre kadar aklı olanın anlaması lazım gelir.
Tabiat, tesadüf gibi kör ve hayali şuursuz mevhumlar, bu kâinattaki mevcudatı ve onların keyfiyetlerini, hangi unsurun neye ihtiyacı olduğunu ve o ihtiyacın nasıl karşılanacağını, yardımlaşma ve dayanışma ile hareket etmenin lüzumunu ve gerekliliğini ve ihtiyaca uygun, münasip ve yerli yerinde yardımı göndermenin, nasıl ve ne şekilde olacağını nasıl bilebilirler?
Şimdi dışı buhranlı içi dumanlı müflis felsefeci senin tesadüfün nerede? Bu yardımlaşmaya tesadüf karışabilir mi? Aciz ve kör tabiat ve tesadüfün, şuursuz mevcudatı, bir birinin imdadına zamanında ve yerinde ve ihtiyaç anında koşturacak gücü ve kuvveti var mı? Hangi mevcudun neye ne kadar ihtiyacı olduğunu bilebilir mi? İhtiyaç sahiplerini ve neye muhtaç olduklarını, işitip, görüp ihtiyaçlarına cevabın ne olduğunu bilerek onların ihtiyacına o şeyi gönderebilir mi?
Bu işlerde zerre kadar kör tesadüfe ve rastgeleliğe yer olsaydı hiç birimiz hayatta olmayacaktık.