Tecdit yenileme, müceddit ise yenileyen, yenilikçi anlamına gelen bir dini terimdir. Dinde tecdit, dini fıtrî olan asliyetine irca etmektir. Asliyetine irca ise vahyin kaynağına, Kuran ve Sünnete dönmek, dine ve ibadete zaman içinde sokulan sünnete aykırı bidaları temizlemektir.
Zaman içinde iyi veya kötü niyetle heva ve hevesin eseri olan pek çok şey dine girer ve bunlar adet haline gelir. Mücedditler dinden olmayan bu gibi adetlerin dini bir değeri olmadığını izah eder, farz ve sünnetlerin değerini ortaya koyarlar.
Peygamberimiz (sav) Şüphesiz Allah her yüzyılın başında bu ümmete dini işlerini yenileyecek bir müceddit gönderecektir buyurur. Bazı âlimler Men harfinin hem müfret yani tekil, hem de cemi, yani çoğul için kullanıldığına dikkatimizi çekerek müceddidin sadece bir fert değil, bir topluluk ve cemaat olduğunu ifade etmişlerdir. Fertte olmayan cemaatte vardır ve cemaatin tesiri daha fazla ve daha çoktur. Bu bakımdan müceddit bir fert olmakla beraber açtığı çığır ve yaptığı hizmet ile bir cemaat oluşturarak cemaatin şahs-ı manevisi ile daha geniş bir sahada tecdit görevini tesirli bir surette ifa eder.
Tecdit, reform anlamına gelmez. Reform dini asliyetine ircâ etmek değil, dini çağa uydurmak anlamına geldiği için tecditten çok daha farklıdır. Bu bahsimizin dışındadır.
Muhakkak ki Allah bu ümmete her yüzyıl başında bir müceddit göndererek dini yeniden ihya eder hadisinde adı geçen yüzyıl başı İslam bilginleri tarafından genellikle hicri yıl olarak kabul edilmiştir.
İslam bilginleri Bu dinin kuvvetli ve güçlü olacağı zamanlar vardır. Güçlü olduğu zaman herkesin dini konuda bilgi sahibi olduğu, âlim konuşunca dinlenildiği ve itibar edildiği, cahil konuşunca susturulduğu zamandır. Zayıf olduğu zaman ise herkesin dini konuda cahil olduğu, âlim konuşunca dinlenilmediği, cahil konuşunca dinlenildiği ve itibar edildiği zamandır buyurmuşlardır.
Halk arasında dini meselelerde cehalet bilgisizlikten çok yanlış bilgi sahibi olmak anlamındadır. Doğruya isabet etmeyen bilgi cehalet sayılır. Bu bakımdan bilgi amacı dışına çıkarsa, yanlışa alet edilirse cehalettir. Mücedditler dini amacına uygun, Allah rızasına muvafık ve saadet-i ebediyeyi netice verecek şekilde anlaşılmasını ve ibadet edilmesini sağlarlar.
Dinin tecdidi, onun ihyası demektir. İlmin ihyası, dinin ihyası demek olduğundan müceddit mutlak surette âlim olacak ve yazdığı eserler ile ilmi ihya edecek ve amacına hizmet edecektir. Müceddidin âlim olması hususunda ulemanın ittifakı vardır.
Muhaddis ez-Zühri (v. 124/740) ve Ahmed b. Hambel müceddit olarak birinci asırda Ömer b. Abdülaziz ve ikinci asırda İmam-ı Şafiyi kabul ederler. Biri 101 yılında diğeri 204 yılında vefat etmişlerdir. Yüz yıllık bir zaman dilimi sona ererken hayatta olan, iyi tanınan ve kendisine atıfta bulunulan âlim müceddit sıfatını alır.
Yine mücedditler Al-i Beytten olmalıdırlar. Nitekim peygamberimiz (asv) Allah dinine bağlı olanlara her yüz yılbaşında benim ehl-i beytimden, dinle ilgili konuları onlar için ihya edecek birini bas edecek, gönderecektir buyurmuşlardır.
Mehdi gibi mücedditlerin de peygamber soyundan olması uygundur. Bu husus Al-i Resulün, Al-i İbrahim gibi olacağı gerçeğine de uygundur. Bu her müslümanın namazda tahiyyattan sonra okunması vacip olan salâvat ile de teyit edilen bir husustur.
1-Ebu Davud, Melâhim, 1
2-Avnil-Mabûd, 4:181; Keşful-Hafa, 1:243
3-Şemsül-Hak Muhammed el-Azimabadi, Avnil-Mabud fi Şerh-i Sünen-i Ebi Davud, (Medine, 1389/1969) 11: 385; Ebu Davud, Melahim, 1
4-Avnül-Mabud, 11: 386
5-Celaleddin-i Suyuti, et-Tehaddüs bi-Nimetullah, Nşr: E. Sartain (Cambridge, 1975) 11:216