Yüzbinlerce öğretmen, binlerce yönetici ve okul ve milyonlarca öğrenci... Giderek büyüyen bir bütçeye de sahip.
Ama doğrusu, ne işe yaradığını okuyanlar gibi okula gönderenler ve okutanların da doğru dürüst anlamadığı bir "Okul" sistemi.
Üstelik yeni "yatırımlar" da yolda. Yakında "dijital tahta"larla donanmış sınıflar, bunun hemen ardından her öğrenciye birer "tablet bilgisayar". Bu "yatırımlar"ın devlete-topluma kaç paraya mal olacağını siz hesap edin... Konuyla ilgili kuruluşlar çoktan sıraya girmiştir herhalde...
Peki bütün bu kaynak ve gayretler ne için? Bütün bu kaynak ve gayretler düne (yani ilgili KHK'ye kadar) öğrencileri her şeyden önce "Atatürk ilke inkılapları, anayasada ifadesini bulan Türk milliyetçiliğine bağlı Türk milletinin milli, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren;ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan" vatandaş kalıbına dökmek içindi.
Tamam, yeni KHK'nin çizdiği yeni amaçlar sıralanırken "küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak" diye dile getirilen görev biraz fazla "ekonomizm" kokuyor. Ama olsun, MEB'i yukarıda sıraladığım yüzyıllık görevlerinden kurtarmak "cesaret" ister doğrusu... Her cenahtan "millici" çevrelerin "Okul"dan hep beraber ve sürekli şikayet etmelerine rağmen "veliler"in ve hatta öğrencilerin karşısında...
Türk Milli Eğitimi gerçekten şaşırtıcı işler başarmıştır. 6. sınıftan başlayarak en az altı yıl boyunca haftada en az 4-5 saat derse devam ettirdiği öğrencileri lisenin sonunda üç aylık kursa devam eden birinin düzeyince bir İngilizce ile mezun etmek kolaylıkla başarılabilecek işlerden değildir mesela!
Demek ki ortada herkesin (ama herkesin) bildiği bir "okulculuk oyunu" sahneye konmaktadır.
Her sabah "Andımız" okunsun, İstiklal Marşı okunurken haylazlık yapanlar önce kaş göz sonra daha ciddi biçimde ikaz edilsin, ilkokuldan başlayan bir "Tarih" ve "Türkçe" müfredatı her yıl üzerine üç beş sayfa konarak 11-12. sınıfa kadar okutulsun, 10 Kasım'da gözyaşı döküp sırasında sinir krizleri geçirilsin (uydurmuyorum, şahidiyim), , bayramların iki ay önceden "provalar"ı başlasın, yani sonuç olarak Türk aşağı Türk yukarı yıllar hızla akıversin...
"Okul"u mevcut haliyle bir törenler alanına iterek "başarılı olma"nın direksiyonunu ele geçiren "dershane sistemi"ni hatırlatmıyorum bile...
Bu öyle bir "Okul" ki, müfradatına soktuğu her şeyden öğrencileri nefret ettirmeyi çok iyi beceriyor. "Tarih" mi dediniz, öğrencilerin fikri "aman eksik olsun"dan ibaret; "Edebiyat" mı dediniz, öğrencileri okuma zevkinden uzaklaştırmayı çok iyi başaran bir ders; "Matematik" mi dediniz, öğrencilerin pek çoğunun gözünde korkulu bir rüyadan farkı yok...
Ayrıca unutmayalım ki bu "Okul"un devlete ait olanı ile "özel"i fark etmiyor. "Özel"in bazı avantajları yok değil tabii ki; daha zengin çeşitler barındıran kantinler, daha az öğrencinin ders gördüğü dershaneler, üst-baş ve üniformalar daha özenli filan... Ama unutmayın ki "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" gereği (ne ilgisi varsa öyle diyorlar!) hepsinde o aynı bıktırıcı müfredat.
Biliyorsunuz, Türkiye'de sadece "Okul"un kendisi değil, "Okul"u konu edinen tartışmalar, konuşmalar, paneller vs de büyük ölçüde sıkıcı.
Demek ki bu alana ilişkin (biz kalkışana kadar "Okulsuz toplum"a geçilmez ise!) büyük bir silkinme gerekiyor. "Reform" filan demiyorum, çünkü önümüzdeki "şey" reforme edilebilecek türden değil. Dolayısıyla bu alana ilişkin olarak bizim başka bir şey yapmamız lazım. Bu işin ne derece zor olduğunu hatırlatmaya bile gerek yok sanırım. Bu hantal yapı hantallığından dolayı yenilikler karşısında çok da dirençli çünkü.
Fırsat bulmuşken "Okulumuz"u önümüzdeki günlerde birkaç yazıya daha konu ederiz herhalde. Ben yazıyı –unutmadan- söz konusu KHK'den hareketle Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer üzerinden Kararname'yi yayınlayan hükümete yönelik bir soru ile bitirmek istiyorum.
Kararname MEB'in amacını olması gereken yola sokarken, "Okul"dan farklı bir şey olan üniversitelerin, yani "Yükseköğretim"in amacının bugün ilgili kanunda yazdığı gibi koruması bir tutarsızlık örneği değil midir? Üstelik, Anayasa'nın yüksek öğretime ilişkin maddeleri -MEB'in alanına giren eğitim/öğretime ilişkin maddelerin aksine- "Atatürk ilkeleri", "milliyetçilik", "aile-vatan" gibi konulara girmemişken. Yüksek Öğretim Kanunu'nun "Yükseköğretimin amacı" başlıklı gerçekten "müzelik" 4. maddesini hatırlayalım isterseniz:
Madde 4 – Yükseköğretimin amacı:
a) Öğrencilerini;
(1) ATATÜRK İnkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı,
(2) Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan,
(3) Toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu,
(4) Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren,
(5) Hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı,
(6) Beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş,
(7) İlgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip, vatandaşlar olarak yetiştirmek,
b) Türk Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak, refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunacak ve hızlandıracak programlar uygulayarak, çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı haline gelmesini sağlamak,
Ömer Dinçer -doğrudan ilgisi olması da- bu konuyu da yeni bir KHK konusu yapmaya niyetlidir umarım... Bu yeni kararnameye -Anayasa değişikliği filan gerektirmeyen- "Andımız"ın okullardan ihracına ilişkin bir madde de eklenebilir pekâla. "Okul"u madem ki zararlı "milli" unsurlardan arındırmaya karar verildi, "Andımız"ın da sonu gelsin artık...
Yeni Şafak