Mehmed Kırkıncı
İki taşın intizamla üst üste konulması bir iştir, fiildir. Bu fiilin fâilsiz, kendiliğinden olduğuna aklı başında kimse inandırılamaz. Taşların üst üste konulmasıyla bir duvar yapıldığını varsayalım; o duvarın fâili ise hiç inkâr edilemez. Çünkü, fiil çoğaldıkça, o fiili, o işi yapanın mahareti daha net ortaya çıkar. Daha sonra diğer duvarlar, bölmeler, kapılar, pencereler de yapılarak bir ev meydana getirilse, artık bu evin kendiliğinden olduğunu iddia eden adam, akıllı olamaz.
Aynı kişi, böyle binlerce ev yaptığı taktirde, büyüklüğü bu eserlerin göstermesiyle daha açık olarak anlaşılacaktır. Mimar Sinan’daki mimarlık sanatı da bir tek Selimiye camiini yapmaktan ibaret değil, çok daha büyüktür. O zat hayatta kalsa idi daha nice Selimiye’ler, hattâ daha mükemmel camiler yapabilirdi.
Bir hafızın harika bir sadâ ile Kur’an’dan bir aşr-ı şerif okuduğu söylense, o hâfızın dilsiz birisi olduğuna hiç kimse ihtimal vermez. Bunun aksine, o hâfızın böyle daha nice aşırları ve hattâ Kur’ân-ı Kerîm’in bütün sûrelerini okuyabilecek bir kemalde olduğuna hükmedebilir.
İşte her bir canlı da, hücre denilen taşlarla yapılmış birer ev, birer cami veya kâinat kitabından birer aşır (bölüm) gibidir.
Bütün insanlar, hayvanlar ve bitkiler, ve ayrıca bütün yıldızlara ve başka mahlûkatta da tasarruf eden, idare eden Sâni-i Zülcelâl’in azametini ve kibriyâsını hakkıyla anlamamız mümkün olmamakla beraber, yukarıdaki örneklere kıyasla, hiç olmazsa şu mânâyı anlayabiliriz:
O Kâdir-i Külli Şey (gücü her şeye yeten sonsuz kudret sahibi Allah) bu çok büyük fiilleri yapmakta nihayetsiz derecede büyük ve azizdir. O halde O’nun kudretinin haşri getireceğinden şüphe edilemez. Zaten ilk olarak yarattığı, yaşattığı gibi, tekrar yaratacağını Allah (cc) vaad ediyor.
İnsanlar ölümü görerek bildikleri halde, dirilmeyi kendileri yaşayıp biliyorlar. Yani, bir insan, ölümü ancak diğer insanların veya bitki ve hayvanların ölümüyle biliyor; bizzat kendi başından geçmediği için, hayatta kaldığı müddetçe ancak başkalarında görerek bilebiliyor. Yok iken var edilmeyi, diriltilmeyi ise, kendi o yoldan geçerek, yaşayıp biliyor. Çünkü bir defa başından geçti ve yaratıldı.
Mesela bundan elli sene önce yokluk âleminde iken bugün var olan insan, öldükten sonra dirilmeyi aklen inkâr edemez. Çünkü yokken yaratıldı…
Hissiyatına ve şeytana mağlup olup inat edip inkar edenler bahsimizden hariçtir.