Milletler, vatanlarını, her zaman toprakları istilâ edildiği için kaybetmezler. Hattâ çoğu zaman müstevlilerin taşıdıkları yeni teknoloji ve imkânlar sayesinde istilâ edilmiş topraklarında daha müreffeh yaşama imkânı da bulurlar. Esir milletlerin kaybettikleri, topraklarından önce, vatanı vatan yapan mânevî değerlerdir: Dindir, ahlâkdır, edebdir, asırların bağrında serpilip kökleşmiş olan an’anedir, irfândır.
Vatan, üzerinde yaşayabildiklerinizle kudsiyet kazanır. Dünyevî refah, vatan olmanın yegâne vasfı olsaydı, dünyanın herhangi bir yerinde daha müreffeh yaşayan bir mültecinin kalbini vatan hasreti dağlamazdı. Topraklarınızı vatan olmaktan çıkaran herkes müstevli, herkes düşmandır. Vatan unsurlarını tahrib edenler dahilde olunca, düşmanın en alçak sınıfı olan hainlere dahil olurlar. Vatanın en ufak unsurunu tahribe yönelen el, kemin eli olursa olsun haindir, âdidir, şerefsizdir ve hak nokta-i nazarından merduddur.
Evet, Türkiye Cumhuriyetinin toprakları haricî bir gücün istilâsı altında değildir. Ama üzerinde yaşadığımız ve vatan dediğimiz bu topraklar, bir asra yakındır vatan olma vasfını kaybetmekte devam ediyor. Dahil ve haricin dessas işbirliğiyle dine uzanan mel’un ve meş’um bir elin bin yıllık bir mâziyi bütün mefahiriyle birlikte red ve tahrib etmeye çalıştığını görmemek için kör olmak yetmez, hayvan derekesinde şuursuz olmak da gerekir. Geçmişi itibariyle yeryüzünde medeniyet adına en parlak ve en şerefli devirlere hayat veren bir milleti toz yığını haline getirmeye savaş meydanlarında gücü yetmeyen hasımlarımız, çâreyi bu milletin çocuklarını ahlâksızlaştırmakta, yatak odalarına girmekte buldular...
Herhangi bir milleti birkaç bin yıl iftiharla kanatlandırabilecek mefahirimizi barbarlık ve gericilik olarak çocuklarımıza telkin eden düşmanlarımıza megafonluk yapan dahildeki hainlerin kirli ellerini putlaştırarak öpmeye devam ettiğimiz müddetçe mevte mahkûm oluruz. Ahlâk ve edebin en insânî olanları ile şöhret bulmuş bir milleti Batının sefih, ahlâksız ve gayr-i insanî dinsiz hayat tarzına, telkin ile teşvik etmek alçakça bir hıyanettir. Bu hıyanetin sahiplerini kahraman ve vatanperver ilân etmek, akıl ve iz’ana hayasızca bir tecavüz, alçakça bir iftiradır. Dünyada vatan-ı aslî olan mânevî vatanın en esaslı unsurlarını düşmana peşkeş çekenleri vatan kurtarıcıları olarak ilân etmek, aklın sukut ve mevtini ilândır.
Başına sürüklendiğimiz uçurumun dehşetini şuursuzlukları ile hissetmeyip eğlenmekte devam edenlerin menfaatlerine milletin istikbalini fedâ etmeye kimsenin hakkı yoktur. Ön isminden başka Türklükle alâkası kalmamış Türk Medyasının ahlâksızlığı hayıtımıza kasteden haricî düşmanların tehdidlerinden daha alçakça, daha kahredici ve daha öldürücüdür. İğrenç menfaatlarının devamı için milletin bütün mukaddeslerini yerle bir etmekte beis görmeyen televizyonların “dizi” adı altında sergiledikleri hayasızlığa daha ne kadar seyirci kalacağız, bu dehşetli ahlâksızlığı akılalmaz bir ahmaklık hâlet-i ruhiyesi içinde gömüldüğümüz koltuklarda çoluk çocuğumuzla birlikte daha ne kadar seyredeceğiz?
İstisnasız bütün dizilerde, karşı cinse duyulan en hayvanî hislerin ölçüsüzce ve ahlâksızca tatmininden başka ne var? Yeğenle yengenin insan olan herkesin ar damarlarını çatlattıracak hayvanî koşuşturma ve entrikalarını dizi adı altında millete seyrettirmek, alçaklık değilse, nedir? Kardeşler arası rekabeti, hayvanî duygulara indirip aynı kızın peşinden koşturan zihniyetin masum olduğunu kim iddia edebilir? Bu en adi cinsinden hayvanlığa “san’at” adı vererek kimi kandıracaklarını sanıyorlar? Lut kavminin helâkına sebeb olan livatanın en rezil örneklerinin de dahil olduğu bir iğrençliği tıpkı hayvanlaşmış Batılılar gibi “Porno Endüstrisi” gibi bir ekonomik değer atfıyla Türkçeye tercüme eden Türk basınının, Türk aydınının Türk ve müslüman olduğunu hangi şerefsiz iddia edebilir?
En tehlikeli duygulardan biri olan ve anarşizmin açık kapısı gibi duran intikam duygusunu putlaştırarak “Ezel” adı alıtında hak ve hukuk anlayışı bir asırda tahrib edilmiş bir milletin çocuklarına telkin etmekten beklenilen nedir? Devlet ve adalet mekanizmasını rafa kaldırıp herkesi intikam almaya teşvik eden bu diziye ahlâkî bir paye vermek iz’ana sığar mı? Evet, zâlim cezalandırılmalı. Ama ceza mercii devletin adlî mekânizmalarıdır, hukuktur; müntakim mazlum değil...
Ezel dizisi de en az Aşk-ı Memnu kadar memnu ve yasak olmalı... Kurtlar Vâdisi’nin ferdiyetten milliyet makamına yükseltilen şiddeti ile millet, paranoya derecesinde ırkçılığa teşvik edilmektedir. Bir iç kavganın eşiğine sürüklendiğimizi görmezlikten gelenler, sokakların fitili ateşlendiğinde bu ve benzeri dizilerin sebebiyet verdiği paranoyanın bedelinin ne kadar ağır olduğunu ancak farkedeceklerdir. Ba’de harab-il Basra...
“İstemeyen seyretmesin, televizyonunu kapatsın!” demekle iktifa etmek, suçu teşvik etmektir... Hırsızı görmezlikten gelip, “Evine niçin alarm takmadın, niçin çift çelik kapı kullanmadın, neden bekçin yok?” demek kadar ahmakça olan bu itirazla milleti susturmaya çalışmak, ahlâksızlığın daniskasıdır. “Biz televizyonları ıslah etsek de internet var!” demek de hinliktir, edepsizliktir. İnternetteki hayvânî malzeme bolluğunun kontrolündeki güçlük ile para kazanmak için milletin ahlâkına tecavüz eden televizyonların yeri aynı değildir. Batı bile pornografiyi henüz müşterek bir seyir vasıtası olarak hazımda güçlük çekiyor, biz de ise çok daha ferdî, çok daha gizli bir günah olarak takib edilmektedir. Onun için kontrolü bir yere kadar mümkündür. Bütünüyle kontrol edemezsek bile bu haricî dayatmaya hiç değilse düşmandır, düşmandan herşey beklenir; ihtiyatkârlığı ile yaklaşırız. Ama herkesten çok Türk ve ahlâklı geçinen Türk televizyon ve medyasının ahlâksızlaştırma ihanetlerine râzı değiliz, sükûtla karşılayamayız.
Kültür Bakanı Günay, iki dizinin saat 23’den sonra yayınlanması için RTÜK’e çağrıda bulunmuş. Yetmez... Bu kabil dizilerin yayın saatinin ertelenmesi iyi bir adım olmakla birlikte daha iyisi, bu dizileri protesto ile seyretmemek, uğrunda milleti ahlâksızlıkla katlettikleri iğrenç menfaatlarının ibresi reytinglerini düşürmektir. Ve başta Günay olmak üzere devlete daha fazla mükellefiyet düşer. Kendi milletini koruyamayan bir mekanizma devlet olma vasfını kaybetmiş demektir. Ya da dönüp diyeceksiniz ki, millet olarak ensest ilişkiye doğru olan bu gidişattan memnunuz, bu ahlâksızlık hoşumuza gidiyor. El insaf...