“Evet her şeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakk’a bakar. Diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakk’a bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk’a bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır.”
Burada “mana-yı harfi ve mana-yı ismi” konusuna devam edilerek, mana-yı harfinin “Hakk’a bakan cihet”, mana-yı isminin ise “halka bakan cihet” olduğu nazara veriliyor. Hakk’a bakan cihet, bir şeyde tecelli eden İlâhî isim ve sıfatlar, o şeyin yaratılış hikmetleri, onda kendini gösteren rahmet ve inayet, o eseri Cenâb-ı Hakk’ın bizzat müşahede etmesi, meleklerine göstermesi, bütün ruhaniyata seyrettirmesi gibi gayelerdir. Halka, yani mahlukata bakan ciheti ise o şeyin başka varlıklara sağladığı faydalardır.
Meselâ, güneşin Hakk’a bakan ciheti O’nun nur ismine ayna olması, kudret ve azametini göstermesi gibi görevleridir. Halka bakan ciheti ise, yeryüzündeki bütün canlılara yaptığı çok hayatî hizmetlerdir. Aslında bu hizmetler, Allah’ın rahmet ve inayetini göstermeleri yönüyle de Hakk’a bakmaktadırlar.
Varlıkların halka bakan faydaları ve hikmetleri düşünülürken, bunları şuursuz, ilimsiz, cansız, merhametsiz sebeplerin yapamayacağı dikkate alınırsa, böyle bir bakış “tenteneli bir perde yahut şeffaf bir cam parçası” gibi olur ve biraz dikkat edildiğinde altında Hakk’a bakan ciheti gösterir.
Kalın bir perde yahut puslu veya renkli bir cam parçası, altındaki şeylerin görünmesine engel olduğu gibi, varlıklara mana-yı ismiyle bakmak, yani sadece onların özelliklerini ve faydalarını inceleyerek bunların o varlıklara nasıl ve kim tarafından takıldığını hiç düşünmemek de hakikatlerin görünmesine mani olur.
Cansız ve şuursuz varlıklardan gördüğümüz faydalarda gafletin dağıtılması ve bütün hayrın Allah’tan olduğunun anlaşılması bir derece kolaydır. Ama bu hayır, insanların eliyle geliyorsa ve o kişiler de bu başarılarını kendilerine mal ediyorlarsa perdeler çok daha kalınlaşmış ve camın rengi iyice koyulaşmış demektir. Böyle bir durumda, o kimseler kendilerini büyük bir tehlikeye attıkları gibi, bu iyilikleri onlardan bilen kişiler de yine büyük bir gaflete düşerler. Yani, insan, mahlukat içinde en şerefli olmakla birlikte, enaniyet ve kibir yoluna girdiğinde hakkın görünmesini engelleyen çok kalın bir perde olmaktadır. Bir cam parçası gibi görev yapacağına, katı bir cisim gibi nazarları kendine çeker ve nimetin gerçek sahibinden kendisi gaflet ettiği gibi, başkalarının da gafletine sebep olur.