Beş duyumuzla tanımlanmayan varlıkları, akıl ve sezgi yoluyla inceleyen felsefe alanına metafizik adı verilir. Ontoloji ise varlığı inceleyen ve tanımlayan felsefe dalıdır.
İlk insanlardan itibaren tabiatın sürekli bir değişim içinde olduğu algılanmış ve bu devinimin neden ve niçini felsefenin ana sorunlarını oluşturmuştur.
Teori, eski Yunan felsefesinde Yaratıcının kosmosu yani varlıkların tabiattaki kanunların devinimini (namosları) özgür ve zorunsuz seyredişi olarak tanımlanır. Yani evrenin yaratıcı tarafından temaşası. Bütün varlıkların sonsuz ilim, irade ve kudret nazarında resmi geçidi.
Theos; kök olarak Yaratıcı yani Allah, Kosmos; yaratılmışlar yani masiva, Nomos; ilahi kanunlar yani namus. Zamanla da Theoria-teori; bilkuvve, salt bilgi, Praxis-pratik; bilfiil, bilginin uygulamaya dökülmüşü şeklini almıştır.
Onunu söz altıncı hakikatin haşiyesi:
Her şeyin gayat-ı vücudu ve netaic-i hayatı üç kısımdır: Birincisi ve en ulvîsi, Sâni'ine bakar ki; o şeye taktığı hârika-i san'at murassaatını, Şahid-i Ezelî'nin nazarına resm-i geçit tarzında arzetmektir ki, o nazara bir ân-ı seyyale yaşamak kâfi gelir. Belki vücuda gelmeden, bilkuvve niyet hükmünde olan istidadı yine kâfidir. İşte seri-üz zeval latif masnuat ve vücuda gelmeyen, yani sünbül vermeyen birer hârika-i san'at olan çekirdekler, tohumlar şu gayeyi bitamamiha verir. Faidesizlik ve abesiyet onlara gelmez. Demek her şey hayatıyla, vücuduyla Sâni'inin mu'cizat-ı kudretini ve âsâr-ı san'atını teşhir edip, Sultan-ı Zülcelal'in nazarına arzetmek birinci gayesidir. (Sözler, 75)
Şimdi bu metni yukarıdaki felsefi tanımlar eşliğinde anlamaya çalışalım. Bütün varlıkların varolma gayesi ve neticeleri içinde en önemlisi Yaratıcının nazarında resmi geçit yapmalarıdır.
Yaratıcının, varlıklarda yansıyan hikmet ve güzelliği, onların inceliklerini en iyi bilen olarak, sanatını yine kendisinin temaşa etmesidir. Bu Mona Lisa’nın sırrını en iyi Leonardo Da Vinci’nin bilmesi gibi birşey. Yumurta ve çekirdekler gibi bir varlığın doğmamış programları dahi, onun sonsuz ilminde bu temaşa görevini yapıyorlar. Pratiğe dönüşmeyen teori. İyi niyetin kerameti gibi.
Denizlerin yüzlerce metre altında yaşayan rengarenk canlılar, ateşböceği gibi ışığa sahip balıklar, derin mağaralarda yaşayan ışıklı canlılar bugüne kadar kimsenin görmediği sayısız güzelliklerin niçin var olduğu sorusu herzaman insanın zihnini meşgul etmiştir. İnsanın dışında şuur sahibi başka varlıkların da var olduğu şüphesizdir. Bu uçsuz bucaksız uzayda yaşayan sadece dünyalılar değil elbette. Ancak yinede evrenin gizemleri ve güzellikleri ancak onun sanatkarı tarafından bilinir ve görülür.