Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Zelanda'da camilere yapılan terörist saldırı sonrası gündemin ön sıralarında yer alan Ayasofya tartışmalarına yazar Ümit Şimşek de katıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz gün bir mitingte söylediği "Sultanahmet'i bir doldurun ondan sonra ona bakarız" sözlerinin benzerini 5 yıl önce de kullandığını hatırlatan Şimşek, o dönem yazdığı yazısını bir kez daha yayınladı.
"2014 Haziran’ında Ayasofya ile ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yan tarafında Sultanahmet var; önce orayı bir dolduralım, ondan sonra gerisi gelir” şeklindeki sözleri üzerine Son Devir’de yayınlanan yazımızı tekrar hatırlıyoruz" notunu düşen Şimşek'in yazısı şöyle:
Bu söz yakışıklı bir söz değildir; bunu söyleyene ise hiç mi hiç yakışmamıştır
“Önce Sultanahmet’i doldurun” sözü bazı ağızlara oldukça yakışan bir sözdür; ancak Sayın Tayyip Erdoğan bunlardan birisi değildir. O, “şeâir”in ne demek olduğunu, Ayasofya’nın bu millet ve bu devlet için ne mânâya geldiğini, bu ulu mâbedin niçin kapatıldığını ve niçin açılması gerektiğini çok iyi bildiğinde şüphe olmayanların birincisidir, yahut bulunduğu mevki itibarıyla öyle olması gerekir. Olsa olsa, çok iyi bildiği birşeyi bir anlık bir gaflet eseri olarak unutmuş veya ihmal etmiş olmanın sonucu olarak böyle bir sözün ağzından çıkmış olduğunu düşünmek istiyoruz. Veya, daha iyimser bir yorumla, Ayasofya açıldıktan sonra herkesin birden ona rağbet edip de Sultanahmet’i garip bırakma ihtimaline karşı böyle bir tedbiri düşünmüştür de diyebiliriz. Fakat ne olursa olsun, bu söz yakışıklı bir söz değildir; bunu söyleyene ise hiç mi hiç yakışmamıştır.
Ayasofya en mühim güç kaynağı olmalıdır
Yahya Kemal Ayasofya’dan yükselen ezan sesini bu devletin iki temelinden biri olarak vasıflandırmıştı. Üzerinde yaşadığımız bu toprakları bir İslâm beldesi haline getiren ecdadın bize emaneti olan Ayasofya’yı tekrar bize emanet edildiği şekle kavuşturmak, sadece devletin değil, bu devlette iktidar sürenlerin de dayanacağı en mühim güç kaynağı olmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati Demokratlara defalarca hatırlatmış ve Ayasofya’yı açmakla pek büyük bir kuvvet kazanacaklarını müjdelemişti. Fakat Demokratlar buna cesaret edemediler. “Etselerdi ne olurdu?” sorusuna madde ve mânâ tarafından bakanlar farklı cevaplar vereceklerdir. Sayın Erdoğan’ın hangi taraftan baktığı iyi bilindiğinden, bu konuda bir hatırlatmayı zâit buluruz. Zaten kendisi de bütün şartların kendi aleyhinde ittifak ettiği ortamlardan geçerek bugünlere gelmedi mi? Onu iktidara taşıyan şey maddî bir güç değildi; şu veya bu kuruluşun veya topluluğun yahut ülkenin desteği de değildi. Bütün bunların toplamından çok daha büyük bir gücü, Sayın Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde hatırlarını sorup gönüllerini aldığı gecekondu sakinlerinin, yoksul ve düşkün kimselerin, temel haklarından yoksun bırakılmış insanların Arş’a açılan ellerinden almıştı. Gariptir ki, bu manzaranın net olarak göründüğü yerden Ayasofya’nın görüntüsü bir hayli bulanık çıkıyor!
Asıl korkulacak şey Fatih’in vakfiyesindeki lânet maddesidir
İktidar kimden gelir, iktidara gelenden ne beklenir? Bunlar, bir mü’minin kitabında cevabı belli olan sorulardır:
“O kimseler ki, kendilerini yeryüzünde iktidara getirdiğimizde namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emredip kötülükten sakındırırlar. Sonunda bütün işlerin dönüşü Allah’adır.” (Hacc, 22:41.)
Yeryüzünde herhangi bir seviyede bir güce kavuşan salih kimselerden ilk olarak beklenen şeyin namazla ilgili olması manidar değil midir? Bu İlâhî ihtarın şuurunda olanlar için, mâbedlerin, özellikle dinin sembolü haline gelmiş muhteşem bir mâbedin ibadete kapalı kalması kadar korkutucu birşey düşünülemez.
Fakat Ayasofya söz konusu olduğu zaman, nedense, hiç ummadığımız kimseler, hiç olmayacak şeylerle bizi korkutmaya kalkıyorlar. “Ya Avrupa’yı kızdırırsak?” ihtimaliyle yüreklerimize korku salarak Ayasofya’yı part-time kilise yapma fikrini kurtarıcı bir formül gibi bize sunanları bile çok yakın bir zamanda görmedik mi? Nedense böyle panik çıkarmayı hedefleyen şayialar, Ayasofya’nın açılmaya en yakın göründüğü zamanlarda ortaya salınıyor. Fakat asıl korkulacak şey, böylelerinin korktuğu ve korkuttuğu tarafta değil, onların korkmadığı yerde aranmalıdır. O da, Fatih’in vakfiyesindeki lânet maddesidir. Bu madde, Ayasofya’yı ibadetten alıkoyanlarla beraber, onu açma imkânı elinde olduğu halde kapalı tutanları da şümulüne almaz mı sanıyorsunuz?
O güç, Ayasofya’yı bu millete armağan edenlerin duasında ve bedduasında vardır
Başkalarına anlatmakta zorlanacağımız bir gerçeği, bugün iktidarda bulunanlara rahatlıkla hatırlatabileceğimizi umuyoruz:
Bulunduğunuz yere gelmeyi kime ve neye borçlu iseniz, orada kalmanızı da aynı yere borçlu olduğunuzu unutmayın. Sizinle iktidar pazarlıkları yapan veya verdikleri desteğin diyetini isteyenleri kastetmiyoruz; onların size zarar verecek bir güçleri olmadığını onlar da biliyor, siz de biliyorsunuz. Eğer istediklerini iktidara getirip istemediklerini oradan indirecek bir güce sahip olsalardı, sizden önce cömertçe destekledikleri kimseler bugünkü durumlarında olmazlardı. Üstelik, böylelerinin ayyûka çıkmış haksızlıklarına engel olmak sizi zayıflatmak bir yana dursun, daha da güçlendirecektir.
Fakat onlarda ve daha başkalarında olmayan güç, Ayasofya’yı bu millete armağan edenlerin duasında ve bedduasında vardır.
Artık o duayı mı arkanıza alırsınız, yoksa bedduayı mı; bu tercih size kalmıştır.