İffetsizlik, fikri, zikri, gözü, kulağı, bedeni esir alıyor. Bu durum ruhumuzda yaralar açıyor. Öyle ki yara, kabuk bağlayıp geçmiyor. Onun cerahati, günahların arasından sızmaya devam ediyor.
İslâm fıtratı üzerine tertemiz doğsak da ruhumuzun en aydınlık köşeleri, yanlış düşünce ve davranışların gölgesiyle kararıyor. Bu karabasan genç-yaşlı demeden herkesi kuşatıp işte, okulda, evde yani her an her yerde bizi zabt u rabt altına alıyor. Bu korkudan kurtulmanın ve hassas bir dengede yaşamanın yolu iffetten geçiyor. İffet, akla sadece namus kavramını getirse de dürüst davranma, izzetle yaşama, çalmama ve haramlardan sakınma anlamlarını da bünyesinde barındırıyor. Dolayısıyla 'eline, beline, diline hâkim ol' düsturunun yanı sıra evlilikte, ticarette, tesettürde hatta hayallerde bile iffetli olabilmek büyük önem taşıyor. Hiç şüphesiz bu kavram öncelikle kadını akla getiriyor. Ancak Kur'an-ı Kerim, Hz. Meryem'in temizliğine yer verdiği gibi Hz. Yusuf dolayısıyla erkeğin iffetine de vurgu yapıyor. Zira Nur Sûresi 30. ayette "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır." ifadesi yer alıyor. Akabindeki ayet ise "Mümin kadınlara söyle" cümlesiyle başlıyor ve kadınların gözlerini haramdan çevirmeleri, ırzlarını korumaları, ziynet yerlerini göstermemeleri emrediliyor. Art arda yer alan bu beyanlardan anlaşılıyor ki iffet cinsiyet ayrımı olmaksızın herkesi kapsıyor.
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Beşer de bu kavramın kadınlara mahsus bir özellik olmadığını vurguluyor. Töre, kadına şiddet, taciz gibi konular gündeme geldikçe 'iffetsiz kadın' profili ön plana çıkarılıyor. Ancak Peygamber Efendimiz, "Siz iffetli olunuz ki kadınlarınız da iffetli olsun" diyor. Bu ifade gösteriyor ki erkek de en az kadın kadar iffetine mukayyet olmalı. Zira insan olumsuz bir davranışta bulunup onda ısrar ederse Allah er ya da geç o şahsı aynı melanete maruz bırakıyor. Dolayısıyla kendisine toz kondurmak istemeyenlerin başkalarının iffetine karşı da dikkatli olmaları gerekiyor. Beşer, haysiyetle yaşayan, çalıp çırpmayan, namusunu koruma konusunda hassas davranan kimseler için 'afîf' tabirinin kullanıldığından bahsediyor. İffet genel anlamda iradenin gücüyle cismani ve behimi arzuları kontrol altına almak, zinadan uzak durmak anlamını taşıyor. İnsanın mala, paraya, yeme içmeye, cinsel arzularına karşı iştihası olduğunu hatırlatan Beşer, bu arzuların gemlenmesinde rol oynadığını söylüyor. Dolayısıyla bu kavramı bir bütün olarak düşünmek gerekiyor. Örneğin oburluk da iffetsizliğe bir nevi örnek teşkil ediyor. Çünkü kişi, midesinin arzularına sınır getiremiyor.
Başka bir örnek verecek olursak, mala karşı doyumsuz olan kişi ticaret ahlakına uygun davranmıyor. Daha fazla para kazanmak için her türlü yolu deniyor. Vatandaşa çürük ya da bozuk mal satıyor, tartıda terazide oynama yapıyor, para üstünü eksik veriyor. Yani ticarette iffetsizlik yapıyor ve Helal rızık yerine harama meylediyor. İbrahim Edhem hazretleri, "Ashab-ı kemal, ancak midelerine gireni kontrol etmekle kemale erebilmişlerdir." ifadesiyle temiz nesillerin yetişmesinde helal lokmanın önemine temas ediyor. İmam Gazâlî de haram yiyip içen bir kadının sütüyle beslenen çocuğun, ileride habîs şeylere ve çirkin işlere meyledeceğini söylüyor. Yani ekilen her tohum ya zakkum olup başkalarını zehirliyor ya da dalları semaları tutan bir ağaca dönüşerek insanlığa hizmet ediyor. Haram lokma ise ancak cehennem zakkumu mesabesinde kalıyor ve o kazançla beslenen çocuklar iffetsiz nesillerin temelini teşkil ediyor.
Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren, iffetin umumî manasını hatırda tutmakla beraber, onu daha geniş ele alıyor ve konuya farklı bir bakış açısı getiriyor. Dilenme mevzusunun da iffetle birebir ilişkili olduğuna değiniyor. Zira Kur'an-ı Kerim, Bakara Sûresi'nde (273. ayet) ihtiyacı olduğu halde dilenmeyenleri takdirle anıyor ve onların durumunu iffet çerçevesine dâhil ediyor. Efendimiz de (sallallahu aleyhi ve sellem) "Her kim iffetli olmaya çalışır, yüzsüzlükten sakınırsa Allah da onun iffetini korur ve artırır. Bir insanın bir ip alıp sırtında odun taşıyarak onu azıcık hurmaya satması, dilenmesinden daha hayırlıdır." hadisiyle iffetin önemli bir derinliğini izah ediyor. Ayrıca bu kavramı aile perspektifinden ele alıyor. Nur Sûresi 33. ayette yer alan "Evlenme imkânı bulamayanlar Allah'ın lütfuyla yeterli imkâna kavuşuncaya kadar iffetlerini korusunlar." ifadesine dikkat çekiyor. Nitekim bekâr insanın iffetini koruması bir nebze daha zor görünüyor. Ancak bu konuda hassasiyet gösterenler de yok değil. Bir dostumuzun anlattığı misal, günümüz gençlerine örnek oluyor. Hakan adındaki genç, anne-babası, ağabeyi ve yengesiyle birlikte yaşıyor. Delikanlının annesi ve babası umreye gidiyor. Hakan okul çıkışları eve gitmek yerine dışarıda oyalanıyor. Çünkü ağabeyi işten akşam dönüyor ve yengesi o vakte kadar evde yalnız kalıyor. İffet abidesi genç de yengesiyle evde yalnız kalmamak için eve gitmiyor. Günümüz gençleri Hakan ve onun gibileri ütopik bulsa da Allah Resûlü (sallalahu aleyhi ve sellem), "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, kendine helal olmayan ve yanında mahremi bulunmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Onların üçüncüleri şeytan olur." buyuruyor. Aslında "O benim dünya-ahiret kardeşim sayılır, biz sadece arkadaşız." gibi bahanelere sığınmayıp bize nikâh düşen insanlarla olan samimiyetimize de dikkat etmemiz gerekiyor. İffet sadece bekârları değil, evlileri de kapsıyor tabii. Gönüller Sultanı iffetli bir hayat yaşama arzusuyla evlenen kişiye Allah'ın yardım edeceğini bildiriyor. Bu ifadesiyle İslâm'da evliliğin ana gayesinin hem erkek hem de kadın için, 'iffetli hayat yaşama arzusu' olduğunun altını çiziyor. İffetini koruyan çiftlerin birbirine hayırhah olduğu aile ortamında karşılıklı sevgi ve güven hâkimken aksi bir durumda ise yalan ve aldatma gibi olumsuzluklar kaçınılmaz oluyor.
Prof. Dr. Beşer, iffetin hayâ ile olan ilişkisine değiniyor ve bu iki kavramın birbirini tamamladığını söylüyor. Ona göre insanın temiz kalmasını sağlayan yegane program hayâ. Bu programa virüs girmişse o kişinin iffetini koruması mümkün değil. Neticede utanma duygusu olmayan bir insandan her türlü kötü düşünce ve fiiller beklenir. Ancak kişi, utanma duygusuna sahipse kendine hayâdan bir zırh örer.
İFFET, DÜŞÜNCEDE BAŞLAR
İbn Sinâ'ya göre iffet, şehvet gücünün her türlü aşırılıktan alıkonulup orta bir noktada tutulması anlamına geliyor. Bu davranış, isteklerin bütünüyle bastırılmasını engellediği gibi, aşırı boyutlara varmasına da mani oluyor ve yeme-içme, cinsel ilişki gibi eğilimlerden elde edilen hazlara ölçü koyuyor. Hatta onları aklın kontrolüne vererek doğru düşüncenin sınırları içinde kullandırıyor. Aklın kontrolü aklımıza 'düşünce iffeti' kavramını getiriyor. Zira iffet, fikirde başlıyor. Çünkü görülen, duyulan ve söylenen şeyler zihinde kurgulanıyor, bu tahayyüller tasavvura dönüşüyor, o da belli bir kalıba dökülüyor. Fethullah Gülen Hocaefendi düşünce iffetini yakalamak ve korumak için tahayyül ve tasavvur planındaki duyguları dahi temiz tutmaya çalışmak gerektiğini beyan ediyor. Ona göre fikir, söz ve ameller bir yönüyle hayalde mayalanıyor. Hocaefendi, "Bir şeytanî ok gelip hayalinize çarptığı zaman dönebiliyorsanız hemen geriye dönmeli ve zihninizde meydana gelen yırtığı vakit geçirmeden dikmeye çalışmalısınız. O ok daha derinlere nüfuz etmeden ve aldığınız yara sizi öldürecek seviyeye ulaşmadan bir tabyaya sığınmalı, ezelî düşmanınızın saldırılarından korunmalısınız. Aksi halde, bazı hayal deryalarına yelken açmış olur, onun dalgaları içinde savrulur durur ve sahile çıkmaya yol bulamayacak kadar kıyıdan uzaklaşırsınız. Öyleyse, yol yakınken ve iradenizin gücü yetiyorken kötü duygu ve fena tutkulardan kurtulmalısınız." ifadeleriyle bizlere açık bir çözüm sunuyor.
Sözün özü, iffet, dil, göz, kulak, el, ayak gibi uzuvları günahlardan koruyarak helâl dairedeki zevk ve lezzetlerle iktifa ederek haramlardan uzak kalmak anlamına geliyor. Dolayısıyla ahlâkî değerlere bağlı ve günahlardan âzâde yaşamanın yollarından biri iffeti korumaktan geçiyor. Zira İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallahu aleyhi ve sellem), sabah-akşam "Allah'ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliğiyle beraber başkalarına muhtaç olmayacak kadar rızık istiyorum." niyazında bulunuyor. Her söz, hal ve tavrıyla hidayet üzere olan, iffetlilerin en afîfi Nebiler Serveri'nin bu konuda dua etmesi Allah'tan neler istememiz gerektiğine dair bir işaret olarak kabul edilebilir.
Tesettür, "Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar." (Nur Sûresi, 31) ayetinde zikredildiği üzere Allah'ın açık bir emri. Bu emir her şeyden önce Rabb'imizin rızasını kazanmak için yerine getirildiğinde makbul. Zira bir kadının iffetini muhafaza etmesi, meşru dairede hareket ederek her türlü fuhşiyattan uzak kalabilmesi adına tesettüre riayet etmesi son derece önem taşıyor. Çünkü örtü kötü nazarlar karşısında onu koruyan bir kalkan vazifesi de görüyor.
İstanbul İl Müftü Yardımcısı Kadriye Avcı Erdemli de tesettürün harama götüren yolları kapatmadaki etkenlerden biri olduğunu dile getiriyor. Ancak Müslümanlığın tek ölçüsünün tesettür olmadığını da hatırlatıyor. Çünkü örtülü olmadığı halde namazına, orucuna son derece dikkate eden hanımlar bulunuyor. Bunun yanı sıra tesettürlü olduğu halde en temel farz ibadetlerine riayet etmeyenler de bulunuyor. Ona göre İslâm dini, örtünmeyi emretmekle kadını muhafaza etmek istiyor ve tesettürü sosyal hayata katılma noktasında önemli bir etken olarak kabul ediyor.
Zira Ahzab Sûresi 59. ayette örtü emrinden sonra hikmetleri sayılarak "Niçin örtünmeli?" sorusunun cevabı veriliyor. Kadınların hür ve iffetli olabilmeleri için örtünmelerinin daha hayırlı olduğu ifade ediliyor. Allah, sosyal hayata katılacak olan kadının öncelikle iffetini korumasını istiyor ve bu ahlakî refleksi kazanmak için örtünmenin daha uygun ve faziletli olduğunu buyuruyor.