Bir televizyon kanalının konukları olarak Caner Taslaman ve Mehmet Okuyan kurban meselesi veya rüya ile emir alma veya talimat alma meselesini tartıştılar. Rüyanın emre veya ahkama medar olmadığını ve rüya yoluyla emir ve talimat telakki edilemeyeceğini söylediler. Hazreti İsmail’in boğazlanması yolundaki emrin de rüya üzerinden bir algı ve imtihan olduğunu ifade ettiler. Yani böyle bir emrin olmadığını söylediler. Her şeyden önce ilahi mesajın araçlarından birisi vahiy veya Cebrail vasıtasıyla vahiy almak ise bir diğer vasıta ise rüyadır. Peygamberimizin (asm) nübüvvet devresinin ilk altı ayı rüyalar üzerinden şekillenmiştir. Bu nedenle de Peygamberimiz sadık rüyayı nübüvvetin kırk altı da biri saymıştır. 23 yıllık vahyin 46 diliminden birisi. Elbette 70 parçasından biri diye rivayetler de var.
Yine bir başka buyruklarında ise nübüvvetten geriye sadece mübeşşiratın kaldığını ifade etmiştir. Mübeşşirat sadık rüyadan ibarettir. Ahir zamanda görülen mübeşşirat/müjdeci veya müjdeli rüyalar nevinden sadık rüyalar bazen mutabakat arz edecek. Birçok kişi bir anda aynı rüyayı görebilecek. Bu da rüyanın kuvvetini veya sıhhatini artıracak. Lakin bu tür tevafuklu rüyalar bazen sadık değil istidrac kabilinden de olabilir. 1400 hicri yılının başında Harem-i Şerif baskını öncesinde Cüheyman veya Muhammed Kahtani ile ilgi rüyalarda olduğu gibi. Bu hususta da ihtiyatı elden bırakmamak lazım. Bununla birlikte rüyalar inşai değil ihbaridir. Yani bir hüküm bildirmez, getirmez. Rüyalardan algılanan hususlar tavsiye makamındadır. İstihare sonucu görülen rüyalarda olduğu gibi. Kanaat verir hüküm vermez. Hüküm değil karinedir. Mübeşşirat nevinden rüyalar da insanın manevi gücünü pekiştirir ve dayanma, moral gücünü takviye eder.
Rüyalar ahkama medar olabilir mi?
Peygamberimizin (asm) tarif ettiği gibi temelde rüyalar üç kısma ayrılıyor. Rahmani rüyalar, şeytani rüyalar ve şuur altı rüyalar. Rahmani rüyalar aynı zamanda rüyayı sadıka tabir edilen rüyalardır. Bu rüyalar aynı zamanda mübeşşirat olarak ifade edilen rüyalar kapsamına girer. Elbette şuur altı veya şeytani rüyalara iltifat edilmez. Bunlar arasında doğruya veya tasdike yakın olanlar da bulunabilir. Lakin yanlış gibi görülen doğru rüyalar insanı sevindirdiği gibi doğru gibi görülen yanlış rüyalar da insanı üzer, kederlendirir (tahzin). Beklentileri boşa çıkartarak insanları kedere boğar. Umutları kırar. İşte tartışmalı husus bu kısım rüyalarla amel edilip edilmeyeceğidir. Ya da amele müteallik kısmının uygulanıp uygulanmayacağı meselesi tartışmalıdır.
Rüyalarla fıkıh dairesinde amel edilir mi edilmez mi meselesine gelmeden evvel tabir meselesi de rüyanın kendi kadar önemli olduğunu söylemeliyiz. Bu yüzden rüya görenin değil tabir edenindir denilmiştir. Rüya bir form ise tabir onun içeriğidir. Bu nedenle sadık olsa da her rüya tabir edilmeyebilir. Her sadık rüyanın tevili veya tabiri sadık olmayabilir. Nitekim gökten bir gölgenin bal ve yağ akıtmasına dair rüyanın yorumunda Hazreti Ebubekir Radiyallahu Anh yaptığı tabir veya yorumda kısmen isabetli olmuş ve kısmen de yanılmıştır. Gölgeyi İslam olarak tabir etmiştir. Peygamberimiz (asm) rüyayı yorumlatsa da bu rüyanın yorumuyla alakalı değerlendirme yapmamıştır. Veya tevilin veya tabirin yanlış veya doğru kısımlarını detaylandırmamıştır. Peygamberlerin rüyaları vahiydir. Onun dışında sadık rüyalar da olsa tevilleri veya tabirleri peygamberler tarafından yapılmadıkça kesin sıhhat derecesi kazanmaz. Ya da sağlaması sadece olayların seyri üzerinden anlaşılabilir.
Rüyalar üzerine ahkam terettüp eder mi? Rüya elbette edile-i şer’iyeden değildir. Bununla birlikte, Peygamber Efendimiz (asm) döneminde bazı ahkamın vaz’ına medar olmuş veya delalet etmiştir. Sözgelimi ezanın tespitinde rol oynamıştır. Peygamberimiz Abdullah İbni Zeyd’in rüyasıyla amel etmiş ve onu esas alarak ezanı İslamın şeairinden kılmıştır. Keza leyle-i kadrin tespitinde de rüyalar esas alınmıştır. Sahabelerden bir grubun aynı rüyayı görmeleri üzerine peygamberimiz sahabelerden ramazan içinde kadir gecesini son 7 gün içinde aramalarını istemiştir. Müslümanlar Allah’ın yeryüzündeki tanıklarıdır. Toplu rüyaları da öyledir. Peygamberimiz burada ‘rüyaküm kad tevataat’ buyurmuştur. Türkçede muvazaa anlamına gelse de diğer bir mana uyuşma halidir. Yani burada mutavati rüyalardan maksat hadis diliyle mütevatir rüyalardır. Bir cem-i gafirin aynı doğrultu ve istikamette görmüş oldukları rüyalara ‘mutavati rüyalar’ denmektedir. Bunlardan birisi leyle-i kadrin tespitinde sübut bulmuş ve tahakkuk etmiştir. Peygamberimiz de birçok sahabenin görmüş olduğu rüya doğrultusunda leyle-i kadrin aranması gereken günlere veya gecelere işaret etmiştir. Görüldüğü gibi rüyalar ahkamdan ziyade şeairin tespitinde mühim bir rol oynamış ve yol gösterici olmuştur. Tevatuu eden rüyalar uyumlu veya tevafuklu rüyalar anlamındadır. Birden fazla salih kişinin aynı veya aynı istikamette gördükleri rüyalar bu kapsama veya kısma girmektedir. Bunlara mutabık rüyalar da denmektedir. Bununla birlikte elbette hadis dairesinde mütevatir hadis haberi yakindir veya vurudu ve sıhhati kat’idir. Bununla birlikte delaletinin kat’i olup olmaması başka kriterlere bağlıdır. Mutabık (mütevati) rüyalar da öyledir.
Rüyalar kat-i olabilir lakin bunlardan anlaşılan mana kat-i midir? Mutabık rüyalarla keşf veya mükaşefe olabileceği gibi tersinden istidrac da olabilir. Bunun en büyük delillerinden birisi ise 1400 hicri yılında (1979 Kabe baskını) Muhammed Kahtani hakkında görülen mutabık rüyaların doğru çıkmamasıdır. Aldatıcı çıkmıştır. Birçok arkadaşı onun Mehdi olduğuna dair rüyalar veya işaretler görmüşler ve bunlara aldanmışlardır. Rüyalar da imtihan aleminin bir parçasıdır. Ahir zamanda salih ve mübeşşir rüyaların artacağına dair rivayetler çoktur. Bunun nedeni her zorlukla bir kolaylığın olmasıdır. "Kıyamet yaklaşınca (ahir zamanda) mü'minin rüyası yalan çıkmaz" (İbn Mâce, Rüya; 9). Bununla birlikte rüyalara ittikal etmemeli. Gayreti elden bırakmamalı.
Mezkur ve benzeri hadislerde “kıyamet yaklaşınca” ifadesi yerine, “İza karube’z-zeman = zaman yaklaşınca” ifadesi vardır. Buharî’de de aynı anlama gelen “İza ikterebe’z-zeman” (Rüya, 91/26) ifadesi kullanılmıştır. Bu ifadeyi alimler farklı şeklide yorumlamışlardır: Bazılarına göre, “zamanın yaklaşması”, gece gündüzün eşit olduğu mevsimlere işarettir. O da daha çok bahar mevsimine rast gelir ki, o ortamda ruhlar yeni ortaya çıkmış yeşillik, çayır-çiçeklerden huzur bulduğu için, görülen rüyaların doğruluğu üzerinde olumlu etkisi vardır. Bazılarına göre, “zamanın yaklaşması” ifadesi, “kıyametin yaklaşması” anlamına gelir. Bu alimlere göre, kıyamete yakın zamanlarda, dini ilimler gittikçe eksilmeye başlar, insanlar bir nevi fetret devrine girmiş olurlar. Hz. Muhammed (a.s.m)’den sonra artık bir peygamber gelmeyeceği, İslam’ın hakikatlerini ders veren gerçek din alimleri de çok azalacağı için, Allah merhametiyle -dinini yaşamak isteyen- müminleri rüyalar vasıtasıyla desteklemek üzere uyarır, müjdeler ve azarlar. Bu sebeple, “Müminin rüyası neredeyse hiç yalan çıkmaz. Dili en doğru olanın rüyası da en doğru olur.
”Kıyamet veya ahir zamanın yaklaşması algısı her devir erbabı için geçerli olmuştur. Peygamberimizin ‘Yüzyıl sonra bugün aranızdan kimse kalmaz‘ buyruğuyla birlikte kimileri kıyametin eli kulağında olduğunu düşünmüşlerdir. Bu mesele günümüze kadar aynı minvalde devam etmiştir. Ahir zamanda sadık ve mutabık rüyaların artması Müslümanların büyük fitneler karşısında teselliye ihtiyaçlarından dolayıdır. İslam’ın ilk yıllarında bu müjdeyi bizzat Kur’an vermekte ve Rum Suresi gibi surelerle müminleri teselli etmektedir. Elbette Bediüzzaman’ın yaptığı gibi ahir zamanda Kur’an’dan istihraçlarla Kur’an’ın Müminlerin yüreklerini soğutması veya teselli kaynağı olması boyut değiştirerek devam etmektedir.
Hazreti Peygamberimiz de Hazreti İsa’nın tasvirine göre Faraklit-Paraklit’tir yani teselli vericidir. Ahir zamanda Kur’an’dan istihraçlarla birlikte, rüyalar da müminlere teselli vermektedir. Bununla birlikte bu rüyalar delaleti kat’i olsa bile müjdelerin zamanı kat’i değildir. Nitekim Peygamberimizin görmüş olduğu aynı zamanda Fetih Suresinde de tasdik edilen fetih rüyası da gecikmeli olarak çıkmış ve bu nedenle sahabelerden bir kısmı Hudeybiye’den geri dönmeyi içlerine sindirememiş ve ‘biz haklı değil miyiz?’ diye yakınmışlardır. Hazreti Ebubekir gibi zevat-ı kiram da rüyanın çıkma tarihinin bu yıl değil ertesi veya sonraki yıllar olabileceğine parmak basarak sarsılan diğer sahabeleri teselli etmişlerdir.
Rüya üzerine Hazreti Ebubekir ölünün vasiyetiyle amel etmiş ve vasiyetini yerine getirmiştir. Yemame’de Müseylemetü’l Kezzab kuvvetleriyle çarpışırken şehit düşen Sait İbni Kays cephede bulunan Müslümanlardan birisinin rüyasına girmiş, göründüğü şahsa savaş meydanında şehit düştükten sonra birisinin nefis ve pahalı zırhına el koyduğunu haber vermiş ve Halit İbni Velid’e giderek zırhını kurtarmasını ve ardından meselenin halifeye haber verilmesini istemiştir. Dediği gibi de yapılmıştır. Rüyasına girdiği adama da ‘ sakın ola ki rüya diye meseleyi savsaklama!’ diye tembih etmiştir. Halit Bin Velid zırhını kurtardığı gibi mesele Hazreti Ebubekir’e intikal eder o da rüya ile amel ederek zırhın satışından ele geçen parayı alacaklılara tevzi eder.
Rüyanın tabiri de önemlidir. Tartışmalı olmakla birlikte Kur’an’da fütya kalıbıyla geldiğinden kimileri rüya tabirini ifta ve fetva ile eşitlemiştir. Bununla birlikte rüyalar ritmik veya belirli bir kalıba bağlı değildir. Fetvanın kalıpları ve sınırları belli olmakla birlikte rüyanın fezası geniştir. Sınırları gayri muayyendir. Dolayısıyla rüyanın sadık olması yetmez tabirinin de isabetli olması gerekir.
Sadık rüyanın tahakkukunun zaman sınırları
Şah Veliyyullah Dehlevi bazı siyasi rüyalar görür. Bunlardan birisinde Hindistan Moğol Hanedanlığını sıkıştıran Catlar, Marata veya Maharat’ların yenildiklerini ve dağıtıldıklarını görüyor. Lakin rüyasının tahakkuku için 30 yıl kadar beklemesi gerekiyor. Rüyayı Hicaz’da görüyor lakin Hindistan’a döndükten sonra tahakkuk ediyor. Ahmet Şah Abdali Afganistan’dan gelerek serkeş grupları terbiye ediyor. Tefhimat-ı İlahiyye kitabında sadık rüyaların tahakkuk devrelerini veya sınırlarını tahlil ediyor. Hazreti Yusuf’un rüyası ve tahakkukuyla kıyaslıyor. Kimi alimler Hazreti Yusuf’un rüyasının 20 ile 40 yıl arasında çıktığını ileri sürüyorlar. Bazı alimler sahih rüyanın çıkmasının en son süresini 18 ile 90 yıl ile sınırlıyorlar. Elbette bu konulan 18 ile 90 yıl arasındaki sınırlar en uç sınırlar.
İbni Hacer sadık rüyaların ontolojik veya vucudi anlamda bilgi verebileceğini söyler. Rüyaları ciddiye alır. Kısaca rüyalar ihbaridir. İhbari alan da iki kısma ayrılır. İkaz ve müjde. Özellikle de usul-u fıkıh alanının İbni Haldun’u olan Şatibi rüyaların bişaret ve nezaret yani inzar ihtiva ettiğini kaydeder. Ahmet Bin Hanbel ise rüya bahsinde şu veciz ifadeyi kullanmıştır: Er Rüya: Tesurru vela teğurru: Rüya sevinç verir, sevindirir ama mağrur etmez ve aldatmaz! Sadır rüyalar reca kapısının anahtarıdırlar. Lakin havf ile dengelenmelidir. Bu hususta önemli bir makale kaleme alan Fehd İbni Abdurrahman el-Yahya ‘el İtimad ala tevatüi’r rüe’ başlıklı makalesinde aynen Bediüzzaman gibi ehli ilmin de kıyamet alametlerini veya melahim meselesini vukuundan sonra bilebileceklerini ifade eder (http://www.islamtoday.net/bohooth/artshow-86-2401.htm)
Bediüzzaman da bu hususta şunları kaydeder: “Âhirzamanda vukua gelecek hâdisata dair hadîslerin bir kısmı müteşabihat-ı Kur'aniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde te'vil ederler. Vema ya’lemu tevilehu illallah verrasihinu fi’l ilmi sırrıyla, vukuundan sonra te'villeri anlaşılır ve murad ne olduğu bilinir ki, ilimde râsih olanlar amenna bihi kullun min indi rabbina deyip o gizli hakikatları izhar ederler.” Demek ki akıl için ehli ilim için yol bir. Fehd Bin Abdurrahman El Yahya geçmişte Afganistan’la ilgili görülen rüyaların tam tahakkuk etmediğini hatırlatmanın ötesinde Saddam Hüseyin’i Süyani’ye benzetenlerin de isabet edemediklerini beyan etmektedir.
Kısaca: Buradan çıkan sonuç veya ders şudur ki, rüyanın ve mesajlarının yerini iyi tayin edersek ihtiyatlı hareket ederiz ihtiyatlı hareket edersek de vartalara düşmeyiz. Rüyalar sonuçta müjde ve teselli verirler. Zaferleri bildirirler. Lakin mantarlar gibi zehirlisi olduğu gibi şifa olanı da boldur. Farklarını işin erbabı bilir. Sadık rüyalar Salih insanların harcıdır. Salih insanlar da sadık rüyaların hakikate uygun yorumlarını yaparlar.