Zafer Karlı’nın yazısı
Hicretin 9. yılında nazil olmaya başlayan Tevbe Suresi Mâide sûresinden sonra, Nasr sûresinden önce Medine'de nazil olmuştur. Bu sûrenin ilk âyetleri, Rasûlullah (s.a.v.)'a, Tebûk seferinden dönüşü esnasında indi. (1) Bu sırada Rasûlullah (s.a.v.) ile Ehl-i kitap arasında anlaşmalar olduğu gibi, onunla müşrikler arasında da anlaşma ve sözleşmeler vardı. Fakat müşrikler bu anlaşmaları bozdular ve Müslümanlara karşı savaşmak üzere defalarca Yahudilerle birlikte gizlice tuzaklar kurdular. (2)
Bunun üzerine nazil olan Tevbe suresinin baş ayetleri müşriklerle ilişkiyi kesmek, onlara dört aylık eman müddeti vermek, suçları sebebiyle onlara savaş ilân etmek, Mescid-i Haram'a girişlerini ebediyen yasaklamak, cizye vermeyi, ya da müslüman olmayı kabul edene kadar ehl-i kitapla mücadele etmekle başlamaktadır. (3)
Bu sûre nazil olunca, Hz. Peygamber, bu sûreyi hacda bulunanlara okuması için Hz. Ali'ye talimat verdi. Kurban Bayramının birinci günü, Cemretü'l-Akabe'nin yanında, Hz. Ali ayağa kalktı ve: "Ey nâs! Ben size, Allah'ın Resulünün elçisi olarak gelmiş bulunmaktayım " dedi. Bunun üzerine onlar: "Niçin?" dediler. Hz. Ali bunun üzerine onlara, (bu sûreden) otuz veya kırk ayet okudu. Mücâhid'den bunun onüç ayet olduğu da rivayet edilmiştir. (4)
Başkalarıyla yapılan anlaşmaların dokunulmazlığını (kudsiyetini) ele alan ve karşı tarafın bunlara içtenlikle uymadığı hallerde son vermeden önce göz önünde bulundurulması gereken prensip, hüküm ve nizamları ortaya koyan surenin ilk ayetlerinde "Yeryüzünde dört ay daha dolaşın" buyruğu geçmektedir.(5)
Surenin hemen ikinci ayetinde geçen "Yeryüzünde dört ay daha dolaşın" buyruğu hakkında müfessirler, "Yeryüzünde, istediğiniz gibi yürüyün, gezin dolaşın..." manasını vermişlerdir. Hâlbuki bu, bir emir değildir. Aksine bundan maksat, mübahlık, mutlaklık ve emânın tahakkuk edip, korkunun da zail olduğunu bildirmektir. Yani, "Bu müddet içinde siz, öldürülmekten ve savaşmaktan eminsiniz" demektir. (6) Buradan anlaşılacağı üzere müşriklere tanınmış bir süre söz konusudur. Surenin ayetinde bu süre haram aylar olarak ifade edilmiştir. Burada, «haram aylar» diye çevirisini yaptığımız surenin beşinci ayetindeki “eşhürü'l-hürum”den iki ayrı mana ve hüküm anlaşılmaktadır:
Birincisi, öteden beri biline gelen ve Araplarca saygı gösterilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.
İkincisi, kendileriyle antlaşma yapılan müşriklere tanınan dört aylık süredir ki, bu süre içinde herhangi bir savaş veya tecavüz haram sayılmıştır. (7)
Süddi, Mücahid, Amr b. Şuayb, İbn-i Zeyd ve İbn-i İshak'a göre, bu âyette zikredilen haram aylardan maksat; meşhur olan haram aylar değil, Zilhicce'nîn yirmisi, Muharrem ayı, Safer ayı, Rebiülevvel ayı ve Rebiülahir ayının 10’udur. Bunların toplamı dört aydır. (8) Çünkü bu tabirde mâruf olan haram ayları kastedilmiş olsaydı, o takdirde Mekke'de toplanan halka ilândan sonra sadece 50 günlük bir süre tanınmış olurdu ki bu âyetin siyak ve sibakı itibariyle taşıdığı ültimatom ve hükme ters düşerdi. Zilhiccenin onuncu gününden Muharremin sonuna kadar sadece 50 gün bir süre vardır ki, bu durumda mâruf olan haram aylarının süresi kısaltılmış oluyor. Oysa baştaki âyetler çok açık bir anlatımla müşriklere dört aylık bir süre tanındığını haber veriyor. Nitekim İbn Abbas da (r.a.) aynı görüştedir. (9)
Sonuç:
Tevbe Suresinde bahsi geçen haram aylar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve bir de Recep diye bilinen aylar olmayıp, Kurban Bayramı'ndan sonrasını içine alan dört aylık süredir. (10) Bu aylardan haram ay olarak bahsedilmesinin sebebi müşriklerle yapılan sözleşme gereği belirtilen süre içinde onlara kılıç çekmenin yasak olmasındandır.