Pusula dergisi sordu:
-Sayın Hocam, dünyada ve Türkiye’de Müslümanlar üzerine bir oyun mu oynanıyor, son dönemde Müslümanların katledilmesi, Müslümanlara karşı başlatılan bir savaşın işaretleri mi? Eğer böyle ise bunun sebepleri nedir? Yakın bir gelecekte Müslümanlar için nasıl bir dünya tahayyül ediyorsunuz?
Cevap:
-Hangi devirde Müslümanlar üzerine bir oyun oynanmamış ki şimdi oynanmasın. Bu bir, ikincisi, Müslümanlara karşı savaş hiç bitmedi ki şimdi başlamış olsun. Peygamberimizden bu tarafa Müslümanlara karşı başlatılan savaş hep devam etmiştir ve edecektir. İslam düşmanları her devirde olmuştur ve olacaktır. Şeytanlar ve mikroplar her devirde olduğu ve her devirde görevlerini yaptığı gibi onlar da görevlerini hep yapacaklar ve şu an yapmaktadırlar.
Şeytanlardan ve mikroplardan dertlenmek ve şikâyetlenmek yerine,bizi onlardan koruyacak yolu bulmalı, bizi onlardan koruyacak zırha bürünmeli, bizi onlardan koruyacak kaleye sığınmalı ve bizi onlardan koruyacak mevziye girmeliyiz.Ki o yolun adı Kur’an’dır. O zırhın adı, hakiki imandır, o kalenin adı İslamiyet’tir, o mevzinin adı da Muhammedî ahlaktır. (s.a.v)
Şimdi biz Müslümanlar olarak kendi kendimize soralım: Acaba biz Kur’an yolunda mıyız?Hakiki iman zırhına bürünmüş müyüz?İslamiyet kalesine sığınmış mıyız?Muhammedî ahlak mevzisinegirmiş miyiz?
Bu gün Müslümanlarla savaşanlar, dün de Peygamberimizleve ona inananlarla savaştılar. Fakat Peygamberimiz ve o devrin Müslüman’ı çok zor ve kritik anlar yaşadılarsa da o gün kendileriyle savaşanlara üstün geldiler. O devir Müslüman’larının hâkim olduğu coğrafyalarda insanları ezen ve üzen her türlü olumsuzluk yerle bir oldu. Asır,helaket, felaket, rezalet ve şekavet asrı iken;saadet, emniyet, rahmet ve bereket asrı oldu. Sadece Müslümanlara mı? Hayır, tüm insanlığa.
Hz. Peygamber’den sonraki asırlarda ne zaman ki Müslümanlar çoğunlukla yoldan çıktılar, zırhlarını attılar, kalelerini ve mevzilerini terk ettiler,dağıldılar, bölük-pörçük oldular, iyilikleri emretme-kötülüklerden sakındırma görevlerini unuttular,“bana ne” dediler; işte o zaman mikropların hücumuna uğradılar, düşmanları tarafından vuruldular, dünya yönetiminin dizginlerini ellerinden kaçırdılar.Günümüzde olduğu gibi işte o asırlar helaket,felaket ve şekavet asrı oldu. Sadece Müslümanlara mı? Hayır, tüm insanlığa.
Demek istiyorum ki, ne zaman ki Müslümanlar dünyaya hâkim olmuşlar, hem Müslümanın yüzü gülmüştür, hem de Müslüman olmayanların. Ne zaman ki Müslümanlar mahkûm olmuşlar, hem Müslümanlar ağlamıştır, hem de Müslüman olmayanlar.
Dünya şimdi, Müslümanların hâkimiyet dönemini değil, mahkûmiyet ve mağlûbiyet dönemini yaşamaktadır. Onun içindir ki dünyamız rahat değildir. Onun içindir ki, dünya kan ağlamaktadır.
Akla şöyle bir soru gelebilir:
-Kur’an-ı Kerim’de şöyle bir ayet-i celile var: “Allah yazmıştır: Ben ve elçilerim mutlaka ve mutlaka her zaman galibiz ve hep galip geleceğiz. Çünkü Allah güçlüdür, Allah üstündür.” (Mücadele, 58/21)
Bu ayet-i kerimeye göreMüslümanlar her zaman hâkim ve galip olmaları gerekirken nasıl olmuş da günümüzde olduğu gibi zaman zaman mahkûm olmuşlar, galipken neden yenik düşmüşler, yiyilmişler ve dövülmüşlerdir?
Cevap:
-Allah’ın sözü yerden göğe kadar doğru ve gerçektir. Yenik düşen Allah ve elçileri değil. Yenik düşen, Allah’ın rızasına uygun yaşamayan ve Allah’ın elçilerinin izinden gitmeyen Müslümanlardır. Müslümanlar, Allah’ın gönderdiği elçilerin, özellikle de son zamanların tek elçisi Hz. Muhammed’in (s.a.v) izinden gitselerdi, onun varislerini incitmeselerdi, “ben” demeselerdi, herkes, “bu nimete veya bu makama bendense o kardeşim daha layık” diyebilselerdi birlik ve beraberliklerini koruyabilselerdi, asırlar içinde ve günümüzde zaman zaman gördüğümüz mahkûmiyetler, mağlûbiyetler, mağduriyetler ve mazlûmiyetler yaşanmayacaktı.
Allah’ın rızasına uygun yaşandığı, Hz. Peygamber’in gölge gibi takip edildiği zamanlara bir bakarsanız, geçen ondört asır içindeki şahlanmaları seyredeceksiniz. Kavga yok, kan yok, gözyaşı yok, zekât verilecek fakir yok. Çünkü Hz. Peygamber’i gölge gibi takip edenlerin birinci gündem maddesi dinleri idi. Onlar, Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem.”Diyecek kadar Kur’an sevdalısı idiler.Kâfirlerden aldığı darbe ile yere düşen Sahabe, Uhut Savaşında, kâfirler tarafından koparılan “Peygamber öldü” yaygarası karşısında, savaşma gücünü kaybeden arkadaşlarınaşehadet şerbetini içmeden önce son bir hamle ile sesleniyor ve:“Peygamber’in olmadığı ve davasının yok olduğu bir dünyada siz niye yaşıyorsunuz ki?” diyordu.Bu sözleriyle arkadaşlarının yeniden kenetlenmesine, kanatlanmasına ve şahlanmasına vesile oluyordu.
Onların dertleri ve davaları Allah’dı, Peygamberdi, Kur’an’dı, ahiretti. Dünyayı da ahiretleri için seviyorlardı,ahiretin bir tarlası, Allah’ın isimlerinin bir aynası olması cihetiyle seviyorlardı. Onları şahlandıran, muasır milletlerin seviyesine aşıran ve taşıran onların bu güzel tutum ve davranışlarıydı. Ne zamanki Müslümanların derdi nefisleri, şehvetleri, şöhretleri, servetleri, evleri, yatları, katları, çocukları olmuşsa işte o zaman da perişan olmuşlardır. Az bir gurubu müstesna tutarsak Müslümanlar bu gün bu ikinci durumu yaşamaktadırlar.
Halbuki elimizdeki her şeyinasıl sahibi Allah’dır. Allah’ın verdiklerini Allah’a vermeyen, Allah yolunda kullanmasını bilmeyen bir insan elbette mahkûm ve mağlup olacaktır. Elbette dünya ve ahiretin zilletine, acısına ve cehennemine maruz kalacaktır. Neuzu billah ve hafızanallah.
PEKİİİ ÇARE NEDİR?
-Çare, Kur’an’ın Tevbe sûresindeki 24. Âyetini iyi okumak, iyi anlamak ve gereğini yapmaktır. Ne buyuruluyordu acaba Tevbe suresinin 24. Ayetinde? Şimdi gelin Lütfenhep beraber onu okuyalım ve kendimizi test edelim. Allah buyuruyor:
“De ki: "Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, (aile efradınız), elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizce Allah’tan, Peygamberinden ve Allah yolunda (hizmetten ve) savaşmaktan daha sevgili geliyorsa, Allah’ın buyruğu gelene kadar bekleyin. (Allah’ın azabına hazır olun.) Allah fasık kimseleri (Allah’ın ve Peygamber’in emrinden çıkmışları) doğru yola eriştirmez." (Tevbe, 9/24)
Bu ayetten anlaşılmaktadır ki, Müslüman’ın birinci gayesi dünyası değildir, dinidir. Birinci gayesi Allah’ın kelimesini yüceltmek, iman ve Kur’an hizmetini dilden dile, ilden ile ulaştırmaktır. Allah eri, Allah adamı olmaktır. Allah demede ve Allah yolunda olmada ölüm de olsa geri adım atmamaktır. Çünkü Hakk’ın hatırı yücedir, hiçbir hatıra feda edilmez.
Onun içindir ki Üstad Bediüzzaman, “Alem-i İslam’a indirilen darbelerin en evvel benim kalbime indirildiğini hissediyorum.”“En büyük musibet dine gelen musibettir.” demiş,“Dünya dolu bela başında varken (yani İslam darbe üstüne darbe yerken) ne bağırırsın küçük bir beladan!”diyerek kendini düşünmeyi kınamıştır.
İşte Tevbe suresinin 24. Ayetini kamil manada anlamak buna derler. Hadis-i şerife göre: İslam’ın ve Müslüman’ın derdini, kendi derdinden daha önemli görmeyen kâmil mümin, kâmil kardeş, kamil dost olamaz.
DİĞER MİLLETLER SİZİ YEMEK İÇİN TOPLANACAKLAR
Aşağıda arz edeceğim hadis aynı zamanda yukardaki ayetin de bir tefsiri sayılabilir:
Sevban (r.a) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Yakında diğer milletler, açların bir çanak etrafında toplanması gibi sizin etrafınızda, sizi yemek için toplanacaklar!”Biri, Rasulullah’a (s.a.v) sordu:
–Ey Allah’ın Rasûlü! dedi, o gün biz az mı olacağız ki bizi yemek için bizim etrafımızda toplanacaklar?Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
–“Hayır, bilakis, o gün siz çok olacaksınız! Lakin sizler selin (sürüklediği) çöp gibi olacaksınız! Allah, düşmanlarınızın göğüslerinden size karşı korkuyu kaldıracak ve sizin kalplerinize vehn atacaktır!”Bu sefer de bir başkası, Rasulullah’a (s.a.v):
–Ey Allah’ın Rasulü! Vehn nedir? dedi.Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
–“Hayatı sevmek ve gerektiği zaman ölümü göze almamaktır.” (Ebu Davud 4297, Ahmad bin Hanbel Müsned 5/287)
Yani fani dünyayı gündemin birinci maddesi yapmak ve ona sımsıkı sarılmak, baki ve ebedî dünya olan ahireti, asıl vatanımızı ciddiye almamak, ahirete hazırlık yapmamak, hatta ahireti gündemden çıkarmaktır.
Müslümanların dünya hâkimiyetini kaybetme ve yeniden kazanma sebeplerinden birisi de Kur’an-i Kerim’de şöyle dikkatlere sunulmaktadır:Allah buyuruyor: “Yeminle söylüyorum: Biz Tevrat’tan sonra Zebur’da da yazdık: “Dünyaya benim salih (iyi ve dürüst) kullarım varis (ve hâkim) olacaktır!” (Enbiya, 21/105)
Bu ayetten çıkarılacak manalardan biri de şudur: Müslümanlar dünyaya bu gün varis ve hâkim değildirler. Neden Çünkü salahatlerini kaybetmişlerdir. Salih olsalardı, dünyaya varis ve hâkim olacaklardı.
-Pekii salih olmanın, kaybettiğimizi bulmanın imkânı var mı?
-Var. Şimdi onları arz ediyorum:
1-Salih olabilmek yani dürüst ve temiz kalabilmek için önce bir kirlerden arınma cehd ve gayreti içine gireceğiz. Toptan Allah’a dönüp (Bkz. Nur, 24/31) istiğfar edeceğiz. (Bkz. Maide, 5/74) Yanlışlarımızdan dolayı, ırkçılık davası, benlik davası, bölgecilik davası güttüğümüzden dolayıözür dileyip Allah’tan af isteyeceğiz. İncittiğimiz mümin kardeşlerimizden helallik dileyeceğiz, küsmüşsek barışacağız, bir ve beraber olmanın yollarını arayacağız, bu da olmuyorsa birbirimize zarar vermekten uzak duracağız.
2-Allah’ın dinine ve kitabına sımsıkı sarılacağız.
3-Hz. Muhammed (a.s.v) Efendimizi çok iyi okuyacağız, tanıyacağız, içimize alacağız, gönül tahtına oturtacağız, anamızdan-babamızdan ve bütün sevdiklerimizden daha çok Onu seveceğiz. (Bkz, Ahzab, 33/6) Onun ahlakıyla ahlaklanacağız. Çünkü Yüce Rabbimiz açıklamış: “(Habibim!) Sen onların içinde iken, onlar tevbe ve istiğfar ederlerken,Allah onlara azap etmeyecektir.” (Bkz. Enfal, 8/33)
4-Bütün Müslümanlar, Allah’ın hatırı, Peygamberin hatırı için birbirlerini sevecek, ırkçılık ve ayrımcılık davası güdülmeyecek, birlik ve beraberlik sağlanacak, herkes kendinden çok başkasını düşünecek, başkalarının derdi kendi derdi olacak, beş vakit namaz her Müslümanın birinci gündem maddesi olacak. Çünkü beş vakit namaz Allah’ın kulun üzerindeki en büyük hakkıdır. Zekât ve sadaka mutlaka verilecek. Çünkü zekât verilecek mal, fakirin hakkıdır. Namaz insanın özel hayatını düzene sokacak, zekât da toplumun hayatını tanzim edecek, huzur ve güvene kavuşturacaktır.
5-Peygamber ahlakı ve Kur’an ahkâmı herkese hâkim olacak. İmkânsız görünen bu hakikatler gerçekleştiği gün dünyamızda cennet hayatı yaşanmaya başlayacak. Bu cenneti gören gayr-i müslimler, bu güzellikler karşısında büyülenipİslamiyet’e koşacak.Bunların arkasından dünya hâkimiyeti gelecek, dünyanın yönetimi kansız-kavgasız Müslümanlara teslim edilecek, Peygamber ahlaklı ve Kur’an ahkâmlı Müslüman’ın yönetimindeki bir dünyada savaş, anarşi ve terör, kan ve gözyaşı olmayacak. Çünkü dünyanın nimetleri adil bir şekilde dünyanın en ücra yerlerine dahi gönderilecek, hiç kimse aç, sefil ve çıplak kalmayacak. Çünkü her insan insanca ve daha doğrusu İslam’ca yaşayacak. Böylece yeniden bir saadet asrı doğacak.
Hadisi şerifte: “Din garip olarak başladı, garip olarak dönecek.” (Tirmizî, İman, 13) buyurulmasının bir anlamı da bu olsa gerek. Yani din önce garip karşılandı, itildi kakıldı, kovuldu. İtilen, kakılan ve kovulan din, kendisini itenlere, kakanlara ve kovanlara bir saadet asrı sundu. Onu iten ve kakanlar, mahcup oldu, utandı. Herkesin düşmanı olan din, herkesin sevgilisi oldu. Şimdi de öyle olacak. Gericilik telakki edilen ve gündemden çıkarılan din, yeniden insanlığa bir saadet asrı sunacak. Bu müjdeyi Hz. Peygamber vermiştir ve bu mutlaka gerçekleşecektir. Hadisin devamı da çok önemli. Şöyle buyuruluyor: “Bu ihya ve diriliş hareketinde, dinin anlatılmasında ve yayılmasında rol alan gariplere müjdeler olsun. O garipler ki başkalarının yakıp yıktığını, bozup dağıttığını onlar düzeltir ve restore ederler.” (Tirmizî, İman, 13)
Böyle gariplerden olma şerefini Allah herkese nasip eylesin. Miyanmarda, Arakan’da Müslüman nüfus azınlıkta, Budistler çoğunlukta olduğu için Büdistler, Müslümanları soykırıma tabi tutuyorlar, onlara hayat hakkı tanımıyorlar. İsrail, Gazze’ye hayat hakkı tanımıyor.
-Neden?
-Çünkü rahmet dini, şefkat dini, adalet dini olan İslamiyet onların elinde yok. Bir zamanlar dünya hâkimiyetini elinde tutan Müslümanlar, asırlarca Müslüman olmayan azınlıkların gül gibi geçinmelerine imkân tanımışlar. Bunun içindir ki Bizansın devlet adamlarından Grandük Notaras: “Biz, İstanbulda Bizans serpuşu görmektense, Osmanlı kavuğunu görmek isteriz.”diyerek Müslüman Osmanlının yönetiminden razı olduklarını söylemiştir. İslam tarihinde buna benzer misaller çoktur.
Her türlü ideolojik saplantıdan uzak olarak biz diyoruz ki: Müslümanlar gül devrine ve dünya da dahi cennet hayatına kavuşmak istiyorlarsa dinleriyle yatmalı ve dinleriyle kalkmalıdırlar. Ayakta durabilmek için dini payanda olarak kullanmak yerine, dini ayakta tutabilmek için dine payanda olmak gerekir. Çünkü bizim ayakta durmamız, güçlü olup galip gelmemiz, dinin ayakta durmasına, dini ayakta tutmamız bağlıdır.
Ne güzel demiş Üstad-ı Muhterem:
“Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası,
İhyay-ı dinle olur, bu milletin ihyası.”
Yani:
Hayatımızın hayatı dindir,
Hayatımızın ışığı, temeli dindir.
Bu milletin diri olması, diri kalması
Ancak dini diriltmekle mümkündür.