İnsanlar karekteroloji uzmanlarına veya roman eleştirmenlerine göre iki gruba ayrılır. Tip ve karakter. Karakter toplumsal kriterlere, alışılmış değerlere göre hareket etmeyen, kendi kutsal bildiği değer ve davranışları sergileyen ve onlar uğruna mücadele eden hatta hayatı hor gören kişilerdir. İnsanlar alelekser parayı severler, para uğruna olmadık kötülükler yapar. Balzac’ın Öjeni Gründak romanında, Öjeni’nin babası Bay Grandet bir tiptir. Öyle ki kendini ziyarete gelen yeğenine hizmetçi Nanon “Efendim Yeğeniniz burada kahve içmek ister ve kahveyi biraz fazla verin” der. O da “içmeyiversin kerata” der. Paraları bir kasada doludur, kasanın karşısında yatar ve kasanın anahtarını cebinde taşır. Evden gelip kasayı açmak isteyenler onun cebinden alırlar, o bundan mütelezziz olur. Kasa açılınca mukaddes bir kavramın karşısında gözleri ışıldar, para mabudu kasa da mabedidir.
Peygamberimiz (asm) bir Yahudinin evinin önünden geçer. Yahudi her gün onun başından aşağı toprak atar. Cenab-ı Nebi üstünü silkeler gider, birkaç gün böyle aynı hareket devam eder. Nihayet birgün bakar ki Fahri Kainat (asm) toz atan yok, hemen kapıyı döver. “Her gün beni tozlu kumla karşılayan arkadaşım nerde” der. Adam hastalanmıştır, Efendimiz içeri girer “dostum hastalanmışsın” der. Adam hasta iken ayağa fırlar “işte sen ancak peygamber olabilirsin” der ayaklarına kapanır.
En sevdiği akrabasını öldürtür bir kadın. Bir gün “Ya Resulallah falan müslüman olmak istiyor” derler. Cenab-ı vefa ona “gelsin olsun ama gözüme görünmesin, onu görünce amcam aklıma geliyor” demiş.
Milli eğitimdeki tarih kitaplarında hiçbir tarihi şahsiyetin unutulmayan karakter gösterileri yok. Topkapı’dan içeri giren Fatih Hazretleri hemen oraya bir seccade serer iki rekat şükür namazı kılar. Bir sofu “Padişahım bizim duamızla oldu” der. Fatih, “doğru sofu kardeş ama bu kılıcın hakkını da unutma” der.
Din kitaplarında da büyük velilerin ve Peygamberimizin (asm) hayatına dair büyük vakalar yoktur, doğdu, öldü, savaştı. Eğitimde vaka önemlidir, düz hayat değil, bir velinin bir vakası çok insanı uyarır. Alvarlı Efe’yi annem anlatmıştı. “Köpeği görür, yat köpek yat sen benden eysen, nefsin mercimek mürcümek bilmez, kürkün eskimek küskümek bilmez” der. Mübarek büyük zat.
Savaş isimlerini, doğum, ölüm tarihlerini bilmekle insanlar tanınmaz. Ne yapmalı? Her tarafa bakıyorsun bizimkiler, yapılana bakıyorsun, nerde bizimkiler.
Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, Mısır fethinden döner, gece saraya girer. “Efendim sizin için ihtilafaller karşılama törenleri hazırlamıştık” derler. O da “ya bana da bir gurur gelirse” der. Kırkıncı Hoca “bizim atalarımızın isimleri gökyüzüne yazılsa yeridir” demişti.
Victor Hugo’nun romanı olan Sefiller’de kahraman Jan Val Jan belediye başkanıdır. Hasbel kader bir mahkemeye uğrar, suçlanan birisi yaptığını kabul etmiştir. Kahraman “hayır o hırsızlığı ben yaptım” der. Bütün heyet ayağı kalkar insanlar şaşırmıştır. “Efendim o suçunu kabul etmiş” derler. O da “Benim yüzümden masum bir adamın zarar görmesini istemem” der.
Karakter dolu tarihimiz ve dünya tarihi ama kitaplarımızda karakter yok.
Kime lakin hani sahipleri yurdun
Ellerdi yatanlar sağa baktım sola baktım
Mustafa isimli bir Kürt aşiret reisi iki kese altın ile Bediüzzaman’a gelir. “Bu Türklere isyan edelim. Bu altınları sana getirdim zekat” der. Bediüzzaman “Bin yıl İslamın bayraktarlığını yapmış bir milletin çocuklarına kılıç çekilmez, benim zekat almadığımı bilmiyor musun, al onları git” der. “Seyda kolumu ta bundan kırdın” der. Bediüzzaman son yüzyılların dikenli yolda tayeran edan adamı, satın alınmaz, vela teşteru.
Necip Fazıl, Büyük Doğu’daki yazılarından dolayı bir CHP’li bakan tarafından çağrılır masada iki deste para vardır. “Bunları al git bizi eleştirme.” “Necip Fazıl hakaret ettim adeta” der gider. O zaman altmış lira da süt parası ödenmemiştir, onu düşünür.
Bediüzzaman, İngilizlerin aleyhine bir eser çıkarır İstanbul’da kendi dağıtır, şehir işgal altındadır. İngilizler öldürmek ister, vazgeçerler. Mustafa Kemal Ankara’ya çağırır, mecliste savaştan gelmiş gazilerin namazdaki tembelliğine içerler. Bir namaz bahsi yazar dağıtır. Mustafa Kemal “Hocam biz seni fikirlerinden istifade için çağırdık, sen ise namazı anlattın aramıza ihtilaf soktun” der.
Bediüzzaman, “Paşa paşa İslam’da imandan sonra namazdır namaz kılmayan Allah’ın emrine ihanet etmiştir, yani haindir. Onun hükmü reddolunur” der. Olay öylece kapanır.
Hz. Musa bir koyunu kurdun saldırısından kurtarır. Kurt “neden rızkıma engel oldun ya Musa” der. Hz. Musa bacağını açar ve “buradan istediğin kadar al” der. Birden Cebrail görünür, “Bunu da kazandın ya Musa” der.
İşte karakterler böyledir, hakkın hatırını kırmaz ve yerine getirirler. Allah bizi onlardan etsin. Karakteristik vakalar ve davranışlar olmadan karakter yetiştirilmez.
Roman terminolojisi tipoloji ve karekteroloji okumadan kitap yazılmaz. Kitap yazanlar ünvanlılar ama bunlardan haberleri yok. Ben tarih kitabı yazsam on büyük hükümdarı olayların içinde anlatırım. Tarihi ve ansiklopedik bilgilerle olmaz. Nesiller doğru dürüst kitap ile karşılaşmadı ki karakter ve kişilik edinsin. Çoğu para hastası, zeki olsan ne yazar ki?