1909da yapımına başlanıp 1912 Martında tamamlanan Titanik, zamanının en ileri teknolojilerinin ürünüydü
Dört bacası, 3 bin 547 kişi kapasitesi, 252 metre boyu ile bir teknoloji harikası inşa etmiş olmaktan dolayı yalnız yapımcı firma değil, bütün İngiltere, hatta bütün Avrupa övünüyordu.
Ziraat toplumundan sanayi toplumuna hızlı geçen Batı insanının başı bu başarı karşısında iyice dönmüş, hayata hükmettiği zannına kapılmıştı.
Vücuda getirdikleri dev eseri hiçbir kuvvetin yok edemeyeceğini düşünüyor, adeta Allaha meydan okuyorlardı!
Titanic (Titanik) o güne kadar yapılan gemilerin en büyüğüydü
Bu ismin verilmesi ise, bir meydan okuyuştu: Çünkü Titanic, Yunan mitolojisindeki en güçlü tanrılardan birisinin ismiydi.
Kırk altı bin ton kapasitesiyle kendi döneminin en büyük transatlantiği olan Titanic, her anlamda devasa boyutlarda inşa edilmişti. On altı kazanlı motorları altmış altı bin beygir gücüne sahipti. Saatte yirmi üç deniz mili hız yapıyordu.
Çok da lükstü: Geminin birinci sınıf kamara-suitlerinde odun yakılan şömineler bile vardı. Kısacası, Titanic, her şeyiyle bir gurur abidesiydi
Zaten denize indirilirken yapılan konuşmalarda sürekli olarak İngiliz devletinin gurur payı vurgulanıyor, ayrıca kimi konuşmacılar tarafından bir hezeyanın altı çiziliyordu:
Bu gemiyi Allah bile batıramaz! (hâşâ) diyorlardı.
Buna öylesine şartlanmışlardı ki, bazı subaylar, gemi batarken bile yolcuları yatıştırmak için aynı argümanı kullanıyorlardı:
Merak etmeyin, bu gemiyi Allah bile batıramaz!
1912 yılının 10 Nisan günü, İngilterenin Southampton Limanı'ndan ilk ve son yolculuğuna uğurlanan bu gurur abidesi, içinde dünyanın en zengin bin üçyüz sekiz yolcu (sekizyüz doksan sekiz de mürettebatı vardı) olduğu halde lüks ve ihtişam içinde New Yorka rota tuttu.
Birkaç gün içinde gemidekilerin içtiği içki, koca bir şehri günlerce sarhoş edecek seviyedeydi
Yaşanan rezaletler ise, akıllara durgunluk verecek cinstendi
Ve yolculuk, 14 Nisan'ı 15 Nisan'a bağlayan gece sona erdi
Çünkü Allah dahi batıramaz denilen gurur abidesi gemi, Kanada yakınlarında dev bir buzdağına çarpmıştı.
Fakat çarpayı fazla önemsemediler. Yolcuların çoğu zaten sarhoştu. New Yorktaki bir gökdelen kadar yüksek olan bu geminin batabileceğini düşünmüyorlardı bile. O kadar ki, bazıları, çarpma sırasında güverteye sıçrayan buz parçalarını toplayarak içki kadehlerinin içine atıyorlardı.
Sadece Kaptan Smith ve yüksek rütbeli birkaç subay durumun ciddiyetinin farkındaydılar. Buna rağmen geminin batabileceğine onlar da pek ihtimal vermiyorlardı. Onlara göre de Titanic tam bir mühendislik harikasıydı, muhtemel bir çarpışmada Titanicin değil, Titanice çarpacak olan nesnenin zarar göreceğine inanıyorlardı.
Bu nesnenin, Allahın denizinde serseri mayın gibi yüzen bir buzdağı olacağını elbet bilemezlerdi. O kadar ihtimal dışıydı ki
Titanic kimsenin tahmin edemediği bir sonla buluştu. Tam altı ayrı yerden yaralandı, dakikada yedi ton su alarak battı.
Gemide mürettebatla birlikte toplam iki bin ikiyüz altı kişi vardı. Cankurtaran sandalları ise en çok bin beşyüz kişi alabilecek kapasitedeydi.
Servet, şöhret ve asaletin şımarttığı kadınlarla erkekler ilk kez bütün bunların işe yaramadığı bir ortamla yüz yüze geldiler
(Ergenekoncu kaymak tabakadan değil, Titanikin hayata hükmettiğini zanneden zengin ve şımarık yolcularından söz ediyorum).
Filikada kendilerine yer bulabilmek için görevlilere tüm servetini vermeyi vaat edenlerden tutunuz, (Bazı Ergenekoncular takipsizlik kararı alma karşılığında acaba servetlerini vermezler mi?) kendilerine yer açmak ve kurtulmak güdüsüyle başkalarını denize fırlatanlara kadar, her türlü dram sergilendi
Sonuç olarak bu olay Yirminci Yüzyılın en büyük deniz kazası olarak tarihe geçti.
Ve Joseph Condrad isimli yazar şunu yazdı: Bu felaket paraya ve teknolojiye tapmanın aldığı yara acısından, tarihin ciddi bir dönüm noktasıdır.
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan isimler de öyledir, efendim; yalnız birkaç ilavesiyle: Şöhrete, servete, makama ve mevkie tapmanın aldığı yara acısından, Türkiye tarihinin ciddi bir dönüm noktasıdır.
Düşünün ki, kısa zaman öncesine kadar Gözünün üstünde kaşın var denemeyenler
Burunlarından kıl aldırmayanlar
Değil yüzde 35le, yüzde 95le bile iktidara gelseler fark etmez diyerek milletin seçtikleriyle birlikte millet iradesiyle de alay edenler
Bu kez hukuka çarpmıştır!
Buzdağı mı sert, yoksa hukuk mu? diye tartışacak değilim.
Hukuk ağır ağır batırır, yavaş yavaş bitirir!
Vakit