Yasaklar bitmek üzere ama tehlike geçti mi, emin olan kimse yok. Bu saatten sonra olayları doğal akışına bırakmak en makul olanı. İçeride kalmaya, oturmaya, çalışmamaya çok kötü alıştık. Her şeyin çaresi var ama tembellik denen marazın çaresi maalesef yok. Korona toplum olarak hepimizi tembelleştirdi, “şahane bir tembel” haline getirdi. “Şahane bir tembel” tabirini Gençlik ve Edebiyat Hatıraları’nda Yakup Kadri, Yahya Kemal için kullanıyordu.
Bu şahane tembellikten istifade ile Tolstoy’un Sanat Nedir kitabının sayfaları içinde geziniyorum. Tolstoy ile masalım en az Dostoyevski kadar eski ve uzun. Okumaktan büyük keyif aldığım kitapları şunlar: Savaş ve Barış, Anna Karenina, Hacı Murat, Sivastopal, Diriliş, Kroyçer Sonat, İvan İlyiç’in Ölümü, İtiraflarım, Sanat Nedir, Din Nedir, Hz. Muhammed Risalesi. Tolstoy sadece bir romancı değil, bir bilge aynı zamanda. Peygamberane ve dervişane bir edası var.
En hoşuma giden yanı dinmek bilmeyen hummalı hakikat arayışı. Bu hakikat arayışının önünde saygıyla, hürmetle, muhabbetle, minnetle eğilmeli her akl-ı selim. İstanbul’a gelmek için malikanesinden kaçarak seksen yaşındayken bir tren istasyonunda can vermesi o kadar soylu bir eylem ki tarif edemem. İstasyondaki son anlarını gösteren bir resim veya gravür görmüştüm çok dokunmuştu bana. O garip hali, çaresizliği, bakışları, uzun sakalları, hüznü gözlerimin önünde hala.
Kaçımız kendimizi onun kadar dürüstçe ifade edebiliyoruz? Hakikat arayışını Muhammed Abduh ile yaptığı mektuplaşmalarda daha sarih şekilde görmek mümkün. Hz. Muhammed Risalesi ona ait olmasa bile Tolstoy’un zihnen ve kalben öyle bir yere doğru geldiğini düşünüyorum. Metafizik ürpertileri ve heyecanları Necip Fazıl’a benziyor biraz. Stefan Zweig, "Tolstoy büyük bir romancı ama diğer düşünce eserleri ona yakışmıyor" diyor. Zweig’e katılmıyorum çünkü hazreti bilge yapan bence Sanat Nedir, Din Nedir gibi düşünce eserleri.
Toptancı bir mantık ile yaklaşırsak romanları içinde en iyi ve en güzel olanı Kroyçer Sonat diyebilirim. Mûsikinin insan duyguları üzerindeki tesirini onun kadar güçlü anlatan başka bir eser bilmiyorum. Sanat Nedir kitabında ortaya koyduğu estetik ölçüler hala güncelliğini ve evrenselliğini koruyor. Tolstoy, Dostoyevki’nin aksine bireyi derinlemesine tahlil etmekten çok olayları, insanları, yaşantıları ustalıkla gözlemler. İvan İlyiç’in Ölümü’nde bir yargıç olan İvan’ın nasıl adım adım ölüme doğru gittiğini büyük bir gözlem gücü ile anlatır. Bu açıdan bir parça Kemal Tahir benzer Tolstoy’a.
Bazen kitaplarını okuyunca sanki karşımda bir israiloğulları peygamberi vardır. Kitapları Shakespeare’den sonra en fazla dünya dillerine çevrilen ikinci sima Tolstoy. Bir zamanlar dünyada Tolstoycular vardı. Dostoyevski, Turgenyev, Gogol onunla çağdaş olmasına rağmen hepsi onun paltosunun altından çıkmış büyük kafalar. Zihin ve düşünce yapısı bakımından Gandi ile yakın benzerlikleri var. Sivil itaatsizlik, nefis murakabesi, bireysel ahlakın inşası gibi hususlar ikisinde de aynı gibi. Anna Karanina’da tam bir sosyalizm anlatısı görmek zor değil.
Tolstoy’daki hakikat arayışı öyle şiddetliydi ki Müslüman olsaydı bile aynı gayret ve iştiyakla hakikati aramaya devam edecekti bence. Tıpkı Muhammed Esed gibi. Çünkü İslam ile veya İslam’ın bir mezhebi ile tatmin olacak kanaatkar bir zekası yoktu. Necip Fazıl, İsmet Özel tatmin oldular mı? Tatmin olur gibi yaptılar ama hiçbir zaman tatmin olmadılar. Muhammed Esed İslam’ı kabul ettikten sonra önce Selefiliğe sonra Kadıyaniliğe doğru bir seyir izledi. Ömrü vefa etseydi nereye doğru evrileceğini bilmiyoruz. Meryem Cemile ile Mevdudi’nin bununla alakalı güzel bir mektuplaşması var.
Romain Rolland’ın “Tolstoy” isimli güzel bir biyografisi var. Aynı şekilde “Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar” isimli Stefan Zweig’in içinde Tolstoy’un da yer aldığı ondan daha güzel bir eseri var. İkisi de bence çok kıymetli. Zweig sanatkar Tolstoy’a meftun, Rolland ise bilge Tolstoy’a. Halbuki Tolstoy dediğimiz insan ikisinin ahenkli bir terkibi.