‘Yüreğinizle göreceksiniz beni’
‘Ben heyecanım’
‘Gördüklerinden büyülenmiş insanlara iz bırakıyorum.’
Tommy, böyle sesleniyordu insanlığa.
Çocukluğunu ve gençliğinin bir kısmını; çocukken geçirdiği bir travma sonucu kör, sağır ve dilsiz bir şekilde yaşayan Tommy görüyor, duyuyor ve konuşuyordu yıllar sonra.
Bu coşkusu *‘I’m free!’ çığlıklarıyla yankılanmıştı… (*Özgürüm)
***
Tommy, 1975 yapımlı bir müzikal film.
Dönemin önemli rock gruplarından The Who’nun ‘Tommy’ albümünden çıkar film. Filmin senaryosunu; grubun gitaristi Pete Townshend’in tekstinden uyarlayarak yazan Ken Russell, aynı zamanda filmin yönetmenidir.
Neden Tommy filmini anlattığımı ve neden Said Nursi ile yan yana getirdiğimi de anlatayım.
Mustafa Oral’ın tabiriyle ‘Üstadın edebiyat emaneti’ Suad Alkan Ağabey ile sinema üzerine yaptığımız sohbet esnasında açıldı konu.
Said Nursi’nin sinemaya nasıl yansıması gerektiği üzerine konuşurken; Tommy filmini izleyip izlemediğimi sordu, önemli bir yapım olduğundan bahsetti ve…
Ve Suad Ağabey “Türkiye’nin Tommy’si Bediüzzamandır” dedi.
İlginç geldi ilk başta ama hoşuma gitti.
Çünkü;
benzer kelimelerin arkasında dillendirilen,
insanı meraklandırmayan,
araştırmaya ve yeni bir şey öğrenmeye yönlendirmeyen
klasik cümlelerle tanımlanmasına alıştığım Bediüzzaman, farklı bir şekilde sunulmuştu bana.
Hemen önümdeki kâğıda notumu aldım: ‘Tommy filmini izle!’
***
İtiraf edeyim, tarz olarak kendime yakın bulamadığımdan ve ilgimi çekmediğinden daha önce tamamını izlediğim bir müzikal film olmadı. Kısa kesitlerini izlediklerim vardı sadece.
“Türkiye’nin Tommy’si Bediüzzamandır” hipotezi, filmi izlediğim gözlük oldu benim için.
Bu gözlüğü çıkarsaydım, sanırım filmi sonuna kadar izleyemezdim. Çünkü müzikal bir film izliyordum ve 1975 yapımıydı… Bunlar ilgimi dağıtmak için yeterliydi.
Çıkarmadım gözlüğü. Bu gözlüğün göstereceklerini merak ediyordum. Merakla baktım gözlüğün arkasına, görebilmek için baktım…
Gördüklerimi yazarak başladım yazıya…
Tommy’nin hissettikleri için; göze, kulağa, dile ihtiyaç yoktu…
Yüreğiyle görmüştü ve yürekleriyle bakanların görebileceklerini söylüyordu…
İnsanları bir süreliğine kör olmaya, sağır olmaya, dilsiz olmaya davet ediyordu aslında, ta ki yüreklerinin gördüğünü görebilsinler, yürekleriyle görebilsinler diye…
İşte bu noktada baktığım gözlükten Bediüzzaman’ı görmeye başladım.
Bediüzzaman’ın "Vicdan, kalp penceresinden bakar. Akıl, gözünü kapasa da vicdanın gözü daima açıktır” sözünü işittim.
Ve bence Türkiye’nin Tommy’si bu sebeple Bediüzzaman olabilir dedim.
Bediüzzaman, vicdanlara hitap etti. Çünkü biliyordu ki;
“Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sanii unutamaz.”
Tommy ‘ben heyecanım’ diyordu.
Bediüzzaman da bir heyecanın adıydı; bu heyecanı yüreklerinde hissedebilenlerin gördüğü ve anlayabildiği…
***
Bu gözlükten bihaber izleseydim filmi, Bediüzzaman aklıma gelir miydi? Mümkün değil.
Bu gözlükle bakarak gördüm…
Peki, bir daha izler miyim müzikal bir film? Suad Ağabey bir gözlük daha uzatırsa, zevkle…