Toplu iş sözleşmeleri ve memurların hakları

Erdem AKÇA

Toplu İş Sözleşmeleri, sendikal faaliyetlerin sonucu olarak ortaya çıkmış ve sancılı bir tarihî sürecin meyvesi olan bir uygulamalardır. Kapitalist ekonomik sistemin mağdur ettiği, kanları ve hakları üstünde yükseldiği işçi sınıfının hukuk mücadelesinin zaferini ifade ederler.

İşçi sınıfı, 16. Yüzyılda Coğrafi Keşiflerle başlayan merkantilist ekonomide, sonrasında ortaya çıkan liberalist ve akabinde zuhur eden kapitalist ekonomiye varan süreçte gün geçtikçe ezilen taraf olmuştur. Geçimini sağlamak için gereken çalışma mecburiyeti, buna mukabil belirli bir eğitim ve tecrübe birikimi isteyen kalifiye eleman olma yolculuğuna Sanayi İnkılabının getirdiği makineleşme, zenaat erbabının ekonomik ölümü ve işçilerin organize olamaması gibi hususlar da eklendiğinde işçi sınıfı ezilen bir sınıf olma durumuyla yüz yüze kaldılar. Bu acı manzara gittikçe ağırlaşan bir sömürü yükü altına işçileri soktu. İlk ve Orta Çağların feodal yapısında karın tokluğuna çalışan serfler gibi hür ama çocukları dahil günde 16 saat çalışmakla ancak karnını doyuracak bir geçimi elde eden bir işçi ailesi manzarası Avrupa ekonomisinin temelini oluşturmaktaydı.

Bu tarihi süreçte bir tepki olarak ortaya çıkan Sosyalizm ve getirmek istediği sosyalist ekonomi, zengin-fakir, işçi-patron ayrımını ortadan kaldırmakta, bütün üretim etkisini, yetkisini ve kaynaklarını devletin tekeline almakta, işsizliği sıfır seviyeye indirecek şekilde garanti vererek işsizlik sıkıntısını bitirmeyi vaad etmekteydi. Fakir halkı ve avam tabakasını hedef alan bu cazip fikir Marks, Engels vs. tarafından fikrî manada sistematize edilip akademik çevrelerde ve basın yoluyla yayılmaya çalışılmaktaydı. Bu fikri kendi hedeflerine alt yapı edinen Lenin, 1917 Bolşevik İhtilali ile Çarlık Rejimini yıkıp “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği” ni kurdu.

Sosyalizmin verdiği mutlak eşitlikçi anlayış, siyasi-sosyal ve dinî bütün farklılıklara karşı bir savaş açarak fıtrattan koptu. Bunun en bariz örneği, fıtrattaki hükümferma olan sanat ve estetik hakikatlerine dair SSCB iktidar döneminde kayda değer hiçbir çalışma yapılmamış olması, 1917-1991 yılları arasında devam eden Sovyet Rusya dönemine ait dünyaca kabul gören bir sanat eserinin olmayışıdır. Lenin’in gözüyle her şeye bakarak “Canlılık ve şuuru, atomların hareketinden ibaret gören” bir anlayışın her şeyi materyalize etmesi, mekanik bir dünya ve insan algısına gerilemesi… Sonrasında sonsuz bir ilim ve iradeye dayanan ruhu görebilmesi, ruhun tuvale yansıması ve kendini göstermesi olan bir sanat bilincine erişmesi ve estetik bir zevk sahibi olması elbette ki imkânsızdır.

Bu manada sosyalizm, komünizmi, komünal bir sosyal hayat ve ekonomiyi netice verdi. Sıfır işsizlik hedefini gerçekleştirebilmek için, “tam  istihdam” ı uyguladı. Bu ise bütün siyasal sistemlerin ve ekonomilerin baş belası ve temeline konulmuş dinamit olan “gizli işsizlik” durumuna yol açtı. Yani liyakatsiz, ehliyetsiz, üretim yönü düşük olup ekonominin kanını emerek beslenen sülük karakterli birçok kişiyi çalıştırma…

Sosyalist ekonominin, insanlık dünyasındaki ve yaratılış düzeni olan fıtrattaki milyar yıllık hükümferma kanunlardan kopması… İnsanın doğuştan gelen kazanma[1], özel mülk edinerek servet ve refah elde etme, başkalarına servetiyle destek olabilme, zenginliğin verdiği cismani doyuşla ruhani arzularını tatmine yönelme, ruhun manevi hazlarıyla ebedî mutluluk sarayından içeri girme fırsatlarını engellemesi… Halkı fakir fakat devleti zengin eden, muhalif düşünce ve duygulara tahammül etmeyen, güvensiz-huzursuz-baskıcı yapısı… Devletin iktidar ve servetini büyütmek için halkın harcamalarına dahi kısıtlama getirmeye çalışan köleleştirici yapısı komünizm sisteminin çöküşüne yol açtı. Dünyanın en kanlı diktatörlerinden ilk 10 içinde çoğunun komünist iktidar sahiplerinin olması nasıl bir baskı, şiddet ve canavarlık ruhunun komünizmden doğduğunun tarihî delilleridir. Çin’deki Mao iktidarı ve Rusya’daki Stalin’in iktidar yıllarını incelediğimizde tarihî birçok kanlı delili görürüz.

Bu tarihi süreçte komünizm ve sosyalizm sisteminin giremediği ve hükmedemediği ekonomilerde bu sosyalist düşünce, sınıf kavgası başlatarak, diğer ülke ekonomilerindeki işçi sınıfını organize etmeye başladı. İşçi Sendikaları bu konuda en temel adımlardan biridir. Toplu grevler sendikal faaliyetlerin en etkili silahıdır. Ülkemizdeki 1 Mayıs İşçi Bayramı, sosyalist ve komünist düşüncenin etkisini gösteriyor. İktisadî bilimsel bir kaynak Sendikal faaliyetler ve sendikaların çeşitlerini şöyle ele alır:

Sendikacılıkla kapitalist fabrika sanayii arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Küçük sanayiin hâkim olduğu Ortaçağlarda gerek Batı gerek Doğu dünyasında meslekî kuruluşlara rastlanmakta idi.[2] Ancak bunlar değişik sosyal sınıfların menfaat mücadelesi aracı değillerdi. Nitekim korporasyonlar işçi-işveren farkı gözetmeksizin aynı meslek veya sanatı icra edenlerin meslekî menfaatlerini koruma, mesleğe yeni girenleri eğitme, basit sosyal güvenlik imkânları sağlama gibi faaliyetler göstermek suretiyle üyeleri arasında meslekî dayanışmayı yaratmaya çalışmakta idiler.

Sendikacılık, çeşitli ülkelerin siyasî, iktisadî, kültürel şartlarına göre oldukça farklı gelişmeler göstermiştir. Hemen hemen denilebilir ki her ülkenin sendikacılığı kendine has özelliklere sahip olmuştur. Bunların teferruatına girmeksizin bütün dünyada mevcut olan dört çeşit sendikacılığa kısaca işaret etmekle yetineceğiz:

1 — İhtilâlci Sendikacılık: Marksist ideolojiden mülhem olan ihtilâlci sendikacılık, işçilerin kurduğu meslekî teşekkülleri sınıf mücadelesinin bir aracı olarak kabul etmektedir. Diğer sosyal sınıfları reddeden bu hareket işçi sınıfının siyasî iktidarı ele geçirebilmesi için her türlü mücadele yollarından yararlanmaktan çekinmemektedir. Kapitalist iktisadî düzen içinde ihtilâlci sendikalar devamlı muhalefet ve mücadele içinde bulunmakta, işverenlerle veya siyasî iktidarla her türlü işbirliğini reddetmektedirler.

2 — Reformist Sendikacılık: Mevcut müesseseyi, düzeni yıkmadan, işçiler lehine düzeltmeye çalışan sendikacılık hareketidir. Avrupa'nın Marksist olmayan birçok işçi sendikasının az çok farklarla bu grupta yer aldıkları söylenebilir. Sendika sadece bir toplu pazarlık organı değil, aynı zamanda sosyal değişmeleri sağlamaya çalışan bir baskı grubudur. Nitekim yasama organını devamlı şekilde zorlamak suretiyle işçi sınıfı için yeni avantajlar elde etmek bu çeşit sendikacılığın belli başlı özelliklerinden birini teşkil etmektedir.

3 — Mesleki Sendikacılık: Kapitalist iktisadî düzene karşı hiç bir itirazda bulunmayan, asıl amacının üyelerine mümkün olduğu kadar fazla iktisadî ve sosyal menfaatler sağlamak olan sendikacılık çeşididir. Toplu İş Sözleşmeleri bu gibi sendikalar için büyük bir önem taşımaktadır. Amerikan Sendikacılığı buna tipik bir örnek teşkil etmektedir.

4 — Bağımlı Sendikacılık: Kollektivist ekonomik düzenin hâkim olduğu ülkelerde mevcut olan sendikacılık çeşididir. Teorik açıdan işçi sınıfının iktidarı ele geçirdiği, bu sebeple artık sendikaların mücadele etmelerine ihtiyaç kalmadığı ileri sürülmektedir. Sendikalar mevcut siyasî ve iktisadî düzene karşı çıkma yerine, onu yerleştirmekle yükümlüdürler. Bu amaçla sendikaların görevi işçilere komünizmi öğretmek, işyerinde plân hedeflerine uygun şekilde üretimin artmasına yardım etmek, çalışma normlarını tespit hususunda işletme idaresine yardımcı olmak, sosyal güvenlik rejimini geliştirmektir.[3]

Bu manada bakılınca ülkemizde Toplu İş Sözleşmeleri işçi-devlet arasında imzalanan bir hak arayış ve pazarlık belgesi niteliğinden öteye geçti. Yakında 5. si imzalanacak Toplu İş Sözleşmesi olarak memurlar ile hükumet arasında bir hak arayış ve zam pazarlığına dönüştü. Fakat bu Sözleşmede memurlar, işçiler kadar hiçbir zaman güçlü olamazlar. Çünkü 657 Sayılı devlet Memurları Kanunu, memurlara sendikaya üye olma hakkı tanısa da “grev yapma” ve “toplu eylem yapma”yı yasaklamakta ve bunları “memuriyeti sona erdiren birer davranış” olarak görmektedir.[4] Oysa işçi sendikalarının en etkili silahı, grevdir. Bu silah elinde olmayan bir sendikal faaliyetlerin “oy kaybı tehdidi” nden başka hükumet üstünde hiçbir zorlayıcı gücü olamamaktadır. Bu durumda devletin memurlara tanıdığı her yeni hak ve verdiği imkân, sendikal faaliyetlerin bir hak arama zaferi değil devletin bir lütuf ve merhameti olarak lanse edilmektedir. Hükumet temsilcilerinin yaptıkları açıklamalarda görüldüğü üzere…

Bu mevcut şartlarla birlikte yeni Toplu Sözleşmede yer alması ve dikkate alınması gereken memuriyete ait bazı problemleri şöyle sıralayabiliriz:

  1. 657 sayılı devlet memurları kanunu, memurların çocuk yardımı için 6 yaş altı ve 6 yaş üstü şeklinde bir ayrıma gidiyor. 6 yaş altı için ( 500 gösterge x Aylık Katsayı ); 6 yaş üstü içinse ( 250 x Aylık Katsayı ) ödenecek tutardır, der. Bu hesap sistemi, temelinden bir sosyolojik ve ekonomik çelişki içerir. Çünkü 0-6 yaş arasında bir memur ailesinin çocuğu için yaptığı masraflar 7 yaş ve sonrası dönemde azalmamakta bilakis daha da artmaktadır. Bu manada yapılacak yeni Toplu Sözleşmede rakam artırılmıyorsa dahi bu ayrımın sonra ermesi gerekir ki, çelişki ve tutarsızlık ortadan kalksın. Önceki Toplu Sözleşmede engelli çocuğu olan ailelerin engelli çocuğu için aldıkları çocuk yardımı %50 artırımlı uygulanmaya başlamıştı. Güzel ve yerinde bir teşebbüstü. Bu manada tebrik etmek gerekir.
  2. Aile Yardımı uygulamasından memurlar ancak eşi çalışmadığı durumda faydalanabilmektedir. Aile Yardımı ve Çocuk Yardımı tutarlarında yapılacak bir iyileştirme, evlilik sayısını artırmaya, toplum ahlakını korumaya, ülke nüfusunun artmasına, ekonominin canlanmasına, devletin askeri ve ekonomik güç elde etmesine sebep olacaktır. İbn-i Haldun’un belirttiği üzere…
  3. 2011 yılı itibariyle çıkartılan 666 sayılı KHK ile “Eşit İşe Eşit Ücret” uygulaması tatbik edilmeye başlandı. Fakat bunda “Şef” gibi idari kadrolar ve “Gelir Uzmanı, Mali Hizmetler Uzmanları, Defterdarlık Uzmanları” gibi kariyer kadrolar mahrum edildiler. Mesela Adliye’de çalışan bir şef ile Maliye’de çalışan şef aynı işi yapsalar da eşit maaşa sahip olamıyorlar. Kariyer kadrolarda da “Merkez-Taşra” ayrımı bulunmakta ve halen devam etmektedir. Aynı sınavla girdikleri kariyer uzmanlıkta Bakanlık’ta çalışmayı tercih eden 1. Derecedeki bir Mali Hizmetler Uzmanı, taşra sayılan bir Üniversitedeki aynı derece-kademedeki Mali Hizmetler Uzmanından ( 2019 Temmuz rakamlarıyla ) yaklaşık “1.060 TL” fazla maaş almaktadır. Taşradaki daha yüksek puanla yerleşmiş olsa dahi…
  4. Sosyal Denge Ödemelerinde ideal bir üst limit belirlenerek, eski sözleşmelerin uzatılmasına son verilmelidir. Mesela En Yüksek Devlet Memuru Aylığı’nın %150’si ideal bir rakamdır. Ayrıca Sayıştay tarafından Sosyal Denge Tazminatı, bir “gelir olduğu”, devlet memurlarının her türlü geliri Gelir Vergisine tabi tutulduğu ve Sosyal Denge Ödemesi gelir vergisinden muaf tutulmadığı için Sosyal Denge Ödemesinin Gelir Vergisine tabi tutulması yönünde karar alınmıştır. Oysaki şu an devlet memurlarına yapılan “Ek Ödeme” kalemi, memur maaşlarına yapılan bir denge tazminatı ve iyileştirme ödemesi hükmünde mer’iyyete konulmuş ve hal-i hazırda sadece Damga Vergisine tabi tutulmaktadır. Bu manada Sosyal Denge Ödemesi ile gerek fonksiyon ve gerekse özü itibariyle aynı özelliktedir. Gelir Vergisi muafiyetine tabi hususlar kanun yayınlandığı dönemde Sosyal Denge Ödemesi söz konusu olmadığı, hakkında hüküm bulunmayan hususlarda hüküm şahsın aleyhine yürüyecek şekilde yorumlanamadığı için Sayıştay’ın kararı hukuk, ekonomi ve sosyoloji bilimleri açısından tutarsız ve yersizdir. Sosyal Denge Ödemesini, memurun aslî maaş unsuru sayarak ondan sigorta primi kesilmesi yönündeki Sayıştay kararı ise cabası…
  5. Ekonomi bilimi noktasında yılda %2-3 olağan enflasyon olarak kabul edilmekte… Memur maaşlarına yapılan zamlar, ekonomi açısından hakikatte hiçbir artırım değildir. Hakiki maaş zammı, eldeki mevcud alım gücünün üzerine yeni alım gücü eklemekle olabilir. Son 20 yıllık süreci göz önüne aldığımızda devlet, memurlara gerçek manada zam yapmamaktadır. Yapılan şey alım gücünü muhafaza etmeye çalışmaktan ibarettir. Enflasyon rakamından üstte kalan gerçek zamma ise devlet “refah payı” adını vermektedir. Mevcud ekonomik şartların gösterdiği üzere ülkemizde asgari %25-30 civarında bir enflasyon olduğu, bununla beraber yoğun bir işsizlik içinde bulunulduğu görünüyor. Ülkemiz şu an küçük ama gittikçe büyüyen çapta bir stagflasyon yaşamakta… TÜİK’in yayınladığı rakamların güvenilirliği, biraz ekonomi bilen herkes tarafından tartışma konusudur. Yapılacak Toplu Sözleşmede TÜİK rakamlarını baz alarak enflasyon doğal seyrindeymişçesine bir rahatlıkla yıllık %6,5 zam teklif etmek, realiteye gözünü kapamak ve çalışanlarını mağdur etmek demektir. Sebze ve meyvenin bol olduğu yaz mevsiminde, İstanbul halk pazarlarında domatesin 3 TL’den aşağı inmediği, kışın 8-10 TL’ye yükseldiği bir piyasada enflasyon nasıl %6,5 olabilir? Beklenen Enflasyon ile Reel Enflasyon ayrımına gidilip Reel Enflasyon rakamları baz alınarak 2020 yılı ilk 6 ayı için %7, ikinci altı ay için %8 zam oranı ve enflasyon farkı teklif olarak sunulsa makul bir rakam olurdu. Veya 150 TL seyyanen zamma ilaveten %5+6 kabul edilebilir bir rakamdır denilebilir.
  6. Devletin memurlar için verdiği Temmuz zammı, Vergi Dilimi değişikliği dolayısıyla hemen hemen verilmemiş olmakta… Bu ise sağ eliyle verdiğinin çoğunu muhatabın avucuna düşmeden sol eliyle almaya benzemekte… Memur Vergi Diliminin 0-50.000 TL’lik kısmı %15’e tabi tutulması bu problemi hemen hemen çoğu memur için sorun olmaktan çıkaracaktır. Veya devletin birçok üründe vergi oranını düşürmesi gibi, memur vergi oranını 0-30.000 TL’si için %12, 30.000-60.000 TL’si için %15, 60.000-90.000 TL’si için %18 şeklinde yeni bir uygulamaya geçmesi memurlar açısından nefes aldırıcı olacaktır.

 

5. si yapılacak Toplu Sözleşme metninin yukarıda saymaya çalıştığım ve sayamadığım birçok hususlarda memurlar ve ülke ekonomisi açısından nasıl neticeler verip vermeyeceğini bekleyip göreceğiz.

[1] Muhammed İkbal’in “ Esrar-ı Hodi ” ( Benliğin Sırları ) kitabında dediği gibi “ Hayatın manası, elde etme ve kazanmadır. ”

[2] Osmanlı’daki Ahi Teşkilatı, Lonca Teşkilatı ve Gedik Teşkilatı gibi…

[3] https://www.iktisatsozlugu.com/nedir-1717-SEND%C4%B0KACILIK#.XVd55egzZPY

[4] Bkz 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 4. Bölüm “ Yasaklar ” ve 7. Bölüm “ Disiplin ”, “ E-Devlet Memurluğundan Çıkarma ”

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.