Büyük sarsıntı, ekonomik krizler, iflas durumu ve aşırı kuralsızlık gibi hadiselerin insanları aşırı derecede sarsabildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Yıldırım, "İnsanlar sarsılınca kendilerini toparlayamıyor ve dolayısıyla da dengeyi kurmaktan zorlanıyorlar" ifadelerini kullandı.
Yalan olmayan ümitler verilmeli
Yaşanan krizlerin eski şartları geçersiz kılabildiğini, meydana gelen yeni şartları da henüz belli olmaması nedeniyle insanların dengesizleştiğini bunun sonucunda ise olumsuzlar yaşanabildiğini vurgulayan Yıldırım, sorumluluk makamındakilerin ümit vermesi gerektiğine işaret etti.
"İnsanlara umut vermek önemli ama bu umut da yalan olarak algılanırsa çok daha vahim sonuçlara yol açabilir" uyarısında bulunan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Eğer sürekli söylenenler gerçekleşmiyor ve yalan olarak algılanıyorsa kitleler, o zaman yeni söylemlere de pek itibar edilmez. Burada toplumda daha bilimsel olarak itibarı olan, psikiyatrist ve psikologlar, devreye girmelidir. Bilim insanlarının topluma yönelik olarak daha teskin edici açıklamalarda bulunmaları, aileleri yönlendirmede tavsiyelerde bulunmaları gerekir."
"Tartışmanın din üzerinden yürütülmesi doğru değil"
Yaşamına son veren Enes Kara'nın yaşadığı ev ortamı üzerinden bir dini tartışmanın yürütülmesini doğru bulmadığını vurgulayan sosyoloji profesörü Ergün Yıldırım, şöyle konuşarak sözlerini tamamladı:
"Bu dini tartışmalar özellikle belli bir toplumsal kesim tarafında yapılıyor. Ve çok indirgemeci bir yaklaşım da sürdürülüyor. Laiklik, karşıtlığı üzerinden bir okuma gerçekleştiriliyor. Sonra da bu tamamıyla din ile açıklanıyor. Elbette ailelerin ve yurtların hataları olabilir. Ama intiharı bir cemaat olgusuna indirgemek, onunla özdeşleştirmek veya sadece dine indirgemek çok yanlış bir şey. Genelleme yapmak doğru değil."
The Independentturkish