Sorgulayan, kök değerlerini tanıyan insanın peşinde koşan, gizem ve hiyerarşiden sıkılan, açık düşünceden yana tavır takınan, coğrafya, etnisite, dilin kendisini sınırlamadığı Bediüzzaman Said-i Nursi’nin tezleri, çözüm önerileri kendine has kavram, ifade ve üslubu bugünün araştırmacılarına, akademiyaya ve siyasetçilere yol gösterici olmaya devam ediyor.
Bir asra yakındır devam edip bugün artık uluslar arası bir sorun haline gelmiş olan Kürt sorunun çözümüne yönelik reel çözümlemeleri yapan/yapmış kişiliklerden birisi Galibüzzaman Said-i Nursi’dir. Nursi, idamla yargılandığı mahkemede selamet-i millet için ortaya koymuş olduğu çözümlemeyi aradan geçen bir asra yakın bazı aydın ve siyasetçilerin yeni yeni dillendiriyor olması manidardır. “Herkesin şevkini kıran ve neşesini kaçıran ağraz (kin, düşmanlık) ve hiss-i taraftarlığı uyandıran buradaki şube-yi hafiyeye muhalefet ettim. Herkesin bir fikri var. Ben de hürüm. Selamet-i millet için bir fikrim var: İşte sulh-i umumi, afv-ı umumi, ref’-i imtiyaz lazım. Ta ki, biri bir imtiyaz ile başkasına haşerat (zararlı) nazarıyla bakmak ile nifak çıkarmasın” sözlerinin bugünkü siyaset bilimindeki karşılığı ve kronik sorunların çözümündeki rolünün ne olduğu/olacağını ortaya koymakta fayda vardır.
Tebeddül-ü esma ile de hakaik tebeddül etmediğine göre Üstad’ın selamet-i millet için kullanmış olduğu kavramlar ilk bakışta birbirinden bağımsız gibi görünseler de aslında aşamalı olarak birbirini tamamlayan kavramlardır.
KİM KİMİ AFFEDECEK
Türkiye’de 1924 yıllardan sonra giderek artan antidemokratik uygulamaların mağdur kitlelerin başında Kürtler gelmektedir. Çünkü homojen olmayan Osmanlı bakiyesi üzerinde kurulan yeni ulus devletinin temel ilkelerinde ikisi milliyetçilik ve laiklik olmuştur. Bu ilkenin düşman olarak gördüğü kesimler Türk olmayan topluluklar ve dindar Müslümanlar olmuştur. Kürtler, hem Türk olmadıklarından, hem de dinlerine bağlı bir topluluk olduklarından yeni ulus devletin en fazla mağdur ettiği toplulukların başında gelmektedir. Antidemokratik uygulamaların rutin bir hal aldığı, ortalama on-on beş yılda bir yapılan darbelerle hukuku ve demokrasiyi tamamen askıya alınmış olması, Kürtleri illegal yapılandırmalara sevk etmiştir. İllegal yapılanmaların asıl müsebbibi resmi ideoloji temsil eden merkezci elitlerin ve otoriter sivil ve askeri bürokrasinin antidemokratik, hukuk dışı eylem ve uygulamaları olmuştur.
Demokrasinin, evrensel hukukun, hak ve adaletin hakim olduğu homojen veya homojen olmayan toplumlarda insanların illegal yapılanmalara girişmesi beklenilir bir durum değildir. Girişilse dahi kitle desteği alması mümkün olmadığından dolayı marjinalleşerek zaman içerisinde eriyip gitmesi kavi bir ihtimaldır. PKK ve diğer illegal yapılanmaları doğuran temel saik veya güç, merkezci elitlerin veya otoriter bürokrasinin hukuk ve demokrasi dışı eylem ve uygulamaları olmuştur. Bundan dolayı asıl ıslah edilmesi gerekenler merkezci elitler ve otoriter bürokratlardır. Bunlar ıslah edilmediği sürece bu topraklarda modern, katılımcı demokrasinin ve evrensel hukukun tesis edilmesi mümkün değildir. Hak, adalet, eşitlik ve özgürlüğü içinde barındırmayan otoriter bir sistemde illegal hareketlerin çıkıp kitle desteği bulması kolaydır. PKK’ye son çeyrek asırda ruh veren ve kitle bulmasına sebep olan dayatmacı ve otoriter bürokrasinin söylem ve eylemleri olmuştur. Kitlenin dinden uzaklaşmasının en önemli sebeplerden biri de muhafazakârların hak ve adaletten uzak olan bürokrasinin egemen söylemini kullanmaları olmuştur.
Son çeyrek asırda bu topraklarda yaşanan acıların müsebbipleri sadece PKK veya otoriter bürokratlar değildir. Bu acıların yaşanmasında hepimizin ne yazık ki bilinçli/bilinçsiz katkımız olmuştur. Bundan dolayı “sırların açığa çıkacağı gün gelip çatmadan” sanık sandalyesindeki özgür ruh gibi hakkı, adaleti ve hakkaniyeti dillendirmemiz gerektiği düşüncesindeyim. Bundan dolayı kimsenin kimseyi affetme gibi bir durumu söz konusu değildir. Birilerini affetme söylemi, kendimizi kandırmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir. Kafamızı iki elimizin arasına alıp kendimizi ilahi iradenin ölçülerine göre kiritize ettiğimizde nerede, ne zaman ve nasıl bir hata ve günah işlediğimiz tespit etmek çok zor olmasa gerektir. Yeter ki niyetimizde rıza-i İlahi olsun. O büyük günün var olduğuna vücudumuzun her zerresi inansın. “Zalimlere meyletmeyin sonra ateş size de dokunur” ilahi mesajı ve “Zulme rıza zulümdür” kelamı kibarın uyarılarını göz önünde bulundurduğumuzda hepimizin affa muhatap eylem ve hareketlerimizin olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır. Bundan dolayı birilerini affetme fantezisinden uzaklaşıp sırların birer birer ortaya çıkacağı gün gelip çatmadan “Kendimizi nasıl affettirebiliriz?”in yolunu aralamak gerekiyor.
İSLAM SABİTELERİNİN HAYAT BULDUĞU BİR TOPLUM
Hak, adalet, eşitlik, şeffaflık, temsil, çoğulculuk, parlamento ve insanın özne olarak edildiği bir sistemin tesis edilmesi için öncelikli koşul o toplumda bir barışın tesis edilmesi gerekir. Antidemokratik uygulamaların rutin bir hal aldığı, zaman zaman demokrasinin ve hukukun askıya alındığı, yargının hak ve adaletten uzak bir duruş sergilediği bir zeminde kimin suçlu, kimin masum olduğunu belirlemek çok kolay bir durum olmasa gerektir. Toplumsal barışının yeniden tesisi için gerekli olan koşul da genel bir affın çıkmasıdır. Çünkü barışın olmadığı bir ortam masumlar dışında herkesin affa muhatap bir hareketi olmuştur. Affın muhatabı olarak sadece PKK’yi göstermek doğru olmadığı gibi gerçekçide değildir. Çünkü sebep olan yapan gibidir. Toplumsal barış tesis edildikten sonra bu barışın muhafaza edilmesi gerekir. Bunun için yapılması gereken imtiyazların verilmemesidir. Yani günümüz kavramlarla dile getirilmesi gerekiyorsa modern demokrasinin ve evrensel hukukun hakim kılınması, şah ve gedanın aynı muameleye tabi tutulması, ayrıcalıklı sınıfların oluşmasına izin verilmemesidir. Bu ilkeler üzerinde hayat bulan bir sistemde illegal yapılanmaların hayat bulup kendi ibka etmesi mümkün değildir.
Evet, homojen olmayan Türkiye toplumunun selameti için atılması gereken adımlar şu üç kavramın hayat bulmasına hizmet etmelidir. İşte sulh-i umumi, afv-ı umumi, ref’-i imtiyaz lazım. Ta ki, biri bir imtiyaz ile başkasına haşerat (zararlı) nazarıyla bakmak ile nifak çıkarmasın”