Hazırlayan İsmail Aybey
RİSALEHABER - Tarihçi Yazar Yavuz Bahadıroğlu, Yeni Akit’teki yazısında tüm hayatımızın bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu, her an bu ipin kopup ölümle yüzleşebileceğimizi vurguladı. Bahadıroğlu ayrıca her çıkmazda bir umut olduğunu, bir çok peygamberin bu umutla düzlüğe çıktığını dile getirdi.
İşte “Ya Koparsa!” başlıklı yazısı:
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz ya, aslında tüm hayatımız bir pamuk ipliğine bağlı: Her an her şey olabilir.
En ummadığımız anda bir kalp krizi, bir terör saldırısı, bir depremle vurabiliriz!
Hatırlamaya çalışın lütfen: Hayatınızda, “Çok şükür, ucuz atlattım!..”dediğiniz anlar kazalar yok mu?..
Bazen büyük bir hızla üzerinize gelen kamyondan son anda sıyrılırsınız...
Bazen çöken bir binanın enkazından çıkarılırsınız...
Bazen bir saldırı olur, ölümü “teğet” geçersiniz!
“Oh çok şükür, ucuz atlattım!..”
Ya atlatamasaydınız?
Üzerinize gelen kamyondan sıyrılamasaydınız, çöken binanın enkazından çıkamasaydınız, terör saldırısını atlatamasaydınız?..
Ölürdünüz! Yani “hayat” dediğimiz büyük ikramın garantisi yoktur. Sandığımız kadar uzun ve girift de değildir: Bir “an”dan ibarettir!
Yani hepimiz hayata bir pamuk ipliği ile bağlıyız: O “kop” demeden kopmayan bir pamuk ipliği. Yine de her “an” kopabilecekmiş gibi yaşamak, hayatın tadını çıkarmanın tek yolu…
Her “an”ın “ikram” olduğunu bilerek yaşamak…
Bunun adına “tefekkür” diyorlar.
•
Bazılarımıza göre, hayat karanlık bir kuyu!.. Son derece ağır bir yük!.. “Her gün, her şey biraz daha kötüye gidiyor!..”
Hayata böyle bakıyorsanız, bilin ki bu “Müslümanca” bir bakış açısı değil...
Hz. Âdem böyle düşünseydi, Hz. Havva’sına, daha sonra da Cennet’ine kavuşamazdı...
Hz. Yusuf böyle düşünseydi, kardeşleri tarafından itildiği karanlık kuyudan dışarı çıkamazdı...
Hz. Yunus böyle düşünseydi, balığın karnından kurtulamazdı…
Hz. İbrahim böyle düşünseydi, Nemrud’un ateşinde yanar, küle dönerdi...
Nihayet Peygamber-i Âlişan Efendimiz böyle düşünseydi, Mekke’den çıkarılışından sekiz sene kadar sonra Mekke Fatihi olarak geri dönemezdi…
Peygamberlerimiz en zor anlara bile teslim olmadılar; içlerindeki imana ve iman kaynaklı umuda tutunup kurtuldular.
Böylece, her çıkmazda bir umut saklı olduğunu gösterdiler bize.
•
Bilin ki, umut ışıkları hiç bir zaman tümüyle sönmez: Çünkü her halimizi gören ve bilen “BİR”i var...
Hz. Yusuf’u karanlık kuyuda bulup kurtaran, bizi de güçlüklerden kurtarabilir...
Hz. Yunus’u balığın karnından kurtaran, bizi de iç karanlığımızdan kurtarabilir...
Hz. İbrahim’i Nemrut ateşinden kurtaran, bizi de şeytan ateşinden kurtarabilir...
Şu halde hayatta “çaresizlik” yoktur...
Çare bulma umudunu yitirip kendini çaresizliğe mahkûm edenler vardır!
•
Muharrem ayı tüm bıkkınlıkları, bitkinlikleri, umutsuzlukları aşıp yeni bir diriliş hamlesi yapmanın tam zamanıdır.
Hemen şimdi, “Ne kadar insanım?” diye sorun kendinize…
Çünkü ne kadar insansak, ancak o kadar Müslüman olabiliriz! Başka bir deyişle, Müslümanlığımız insanlığımızla ölçülür! Yani, “İnsan olmayandan Müslüman olmaz!”
Sakın “artık çok geç” demeyin, dostlarım!..
Ölümden önce yapılan hiç bir şey için geç değildir: “Tövbe Müessesesi”var ve “Tövbe Kapısı” kıyamete kadar açık: Muharrem ise Ramazan’dan sonra, kendimize gelmek için en ideal ay…
Malum: Ölüm her zaman “teğet” geçmez!