Karayolları ulaşım vasıtalarının motorize olup hızının artması, dünya ve şehir nüfuslarındaki artışlar, insandaki acelecilik, stres, hızlı yaşamak arzularının frenlenemeyişi, vd, asrımız gündemine sık olarak trafik kazalarını ve buna tedbir olarak da “trafik güvenliği” konularını getirmektedir. Buna dikkati ve alâkayı celp etmek ve trafik güvenliğine katkıda bulunabilmek için, yıllardır her yıl “Trafik Haftaları” düzenlenmekte, bilhassa o haftalarda yapılan konuşmalarda ve neşriyatta, bir yılda dünyada ve ülkemizde trafik kazalarında ölen ve yaralananlarla cihan harplerinde ölen ve yaralananların sayıları karşılaştırılmakta, ayrıca maddî hasarların bilançoları da bildirilmektedir.
Bunlara paralel olarak, otomobil üreticileri ve satıcıları, “trafik güvenliği” kavramını, reklam malzemesi olarak çok kullanmaktadırlar. Bir otomobilde güvenlik unsurları çok olabilir; fakat “maksimum güvenlik” olamaz! Buna rağmen, bilhassa reklam ve satış için, “maksimum güvenlik” iddiasının yanlış olarak kullanıldığına rastlanmaktadır. Belki de, bu abartılı reklamlarla yükseltilmiş fiyatları ödeyerek otomobil sahibi olanlar, “otomobillerine fazla güvenmenin kurbanı” olabilmektedirler. En pahalı ve “en güvenli” olarak bilinen otomobillerin kaza yapmalarının bir sebebi de budur.
Aslında insanın, elinden geldiği kadar ve gücü ne kadar yetiyorsa, kazalara karşı tedbirlerini alması gerekir. Fakat tedbir almakla neticeye hükmettiğini iddia edemez; aldığı tedbirlerini, “Allah’a tevekkül etmek” takip etmelidir. Mesela: ABS, frenin gelişmiş bir şeklidir; her türlü yol ve sürüş şartlarında buna güvenmek ise, “diğer tedbirleri ve tevekkülü terk etmek” suretiyle, kazaya açıkça davetiye çıkarmaktır.
Şiddetli yağmurlarda tekerleklerle yol zemini arasında geçici olarak meydana gelen “su filmi” sebebiyle, tekerleklerin yolu kavrama özelliği azalır. Yağmurlu havaların trafik güvenliğini tehdit etmesinin en mühim sebebi budur. Motorlu kara nakil vasıtalarının tekerleklerindeki derinlikli desenlerin asıl vazifesi, tekerlek üzerinden suyu en seri şekilde uzaklaştırmaktır. İz derinliği iyice azalmış veya kaybolmuş “kabak lastik” denilen lastiklerin kullanılmasının yasak oluşu, bu güvenlik tedbirini sağlayamayacağı, “kabak lastik” üzerinde daha geniş “su filmi” daha uzun süre kalıp, aracın yağışlı havada yolu kavramasında azalmaya sebebiyetle tehlike oluşturacağı içindir. Lastik fabrikalarında lastik desenleri, estetik kaygılarla değil; bu amacı ne derece sağlayabildikleri tecrübelerle araştırılarak seçilir.
Yağmurlu havalarda daha yavaş gitmeli, daha dikkatli ve tedbirli olmalıdır. Direksiyon hakimiyetinin kaybedilmesi, bilhassa virajlarda aracın savrulması ihtimali, yağmurlu havalarda artar. Gece ve aydınlatılmamış şehirlerarası yollarda araç sürmek, emniyet kemeri takmamak, acelecilikle belli bir vakitte bir yere varmakta hırs göstermek vd her türlü hava şartlarında ve bilhassa yağışlı havalarda, trafik güvenliğine kasteden diğer risk faktörlerini teşkil eder.
Bilhassa uzun yolda, “Ömür biter; yol bitmez.” düşüncesiyle insan, sürate meyleder. “Sürat felakettir!”, “Acele giden, ecele gider!” gibi uyarı levhaları onu pek etkilemez. Ehliyet imtihanının yazılı sorularına hazırlanırken, bir kara nakil vasıtasının saatte 60 km hızla gitse bile saniyede 16,66 m, eğer saatte 100 km hızla gidiyorsa saniyede 27,77 m gitmekte olduğundan bahsedilmiş; ani bir durumda onu değerlendirme süresinde, karar süresinde, icraata geçme süresinde ve ondan sonra aracın yol şartlarına da bağlı olarak kaç m gittikten sonra durdurulabileceğine sürücü adayının dikkati çekilmiştir. Fakat ehliyetin alınması için öğrenilen o bilgiler, ehliyet alındıktan sonra ekseriya unutulur ve “Sürat asrındayız..” gibi sözlere itibar edilir. Yabancı menşeli bir trafik uyarı filminin sonunda: “Heaven can wait..” yazısı var. Yani, “Cennete gitmek için niye o kadar acele ediyorsun? Cennetin kapıları hemen kapanmak üzere değil ki, sen dünyadaki vazifelerini hakkını vererek yapmaya çalış. Cennet, kapılarını kapatmadan seni bekler.” demek istiyor belki, mânidar ve çok kısa bir ikaz cümlesi halinde..
“Hırs, sebeb-i hasârettir.” Hırsın başarıya sebep olduğunu söyleyenler de bulunmasına rağmen, hırs aslında zarara sebep olur. Hırsı, iyi bir sıfat olan ihlâslı azimle, kuvvetli irade ile doğruyu ve iyiyi, hakikî ve mühim menfaati talep edip onu elde etmeye çalışmakla karıştırmamak lâzımdır. Zarara sebep olan hırs, sadece para ile dünya malı ile ilgili olan hırs değildir. Sağlıklı olmak için gösterilen hırs bile, zarara sebep olabilir; çünkü bu hırs, insanı her tedbirini almağa çalıştıktan sonra Allah’a tevekkül etmeyi ihmalden, hayrı Allah’tan talep etmekten uzaklaştırabilir ve iman-tevhid-teslim-tevekkül silsilesine bağlılıktan koparabilir. Sevaba hırs göstermenin bile, bazı zararları olabilir.
Çeşitli konularda gösterilebilecek hırsların zararı gibi, karayolu trafiğinde belli bir zamanda belli bir yere varmakta gösterilen hırsın da zararı olabilir ve bu hırs bazen karayolu trafik güvenliğini ciddî biçimde tehdit edebilir. Böyle bir hırs göstermek yerine; “Yola çıkanın halini Allah bilir.” düşüncesine daha fazla meyledip, “insanın ebedî bir yolcu olduğunu, ruhlar âleminden başlayan bu yolculuğunun rahm-i mâder (ana rahmi), dünyaya geliş, bebeklik, çocukluk, berzah (kabir hayatı), haşir, Mahkeme-i Kübrâ ve (inşallah) ebedî Cennet ve rü’yet-i Cemalullah ile neticelenecek safhalarını” tefekkür ile, dikkatini önündeki kilometreye vererek aracını sürmelidir.
Karayolundaki bu sürücülükte ve yolculukta, mümkünse gündüz vakti tercih edilmeli, hem daha iyi yol görüşü, hem de sürekli değişip tazelenen manzaralardan, yolcular ile birlikte sürücü de yola dikkatini dağıtmadan, tefekkür hisseleri alabilmeye çalışmalıdır.
Bu sürücülükte ve yolculukta, daha başka tefekkür kapılarından da girilebilir. Bir karayolu aracını süren insan, bedeninin de, asıl varlığını teşkil eden ruhunun bineği olduğunu, ruhunun bineğine de iyi bakmak ve onun “sürücü”lüğünü iyi yapmak, “ehliyetsiz sürücü” gibi hayat yollarına dalmağa başlamadan önce, bu “sürücü”lüğün nasıl olması gerektiğinin kurallarını, yani “İlmihalini” öğrenmek ve buna uymak gerektiğini mühim bir tefekkür konusu olarak, o anda yaptığı karayolu sürücülüğü ile kıyaslar yaparak işleyebilir.
Karayolu trafiğinde sürücülük kurallarına aykırı hareket etmenin cezasının verildiği gibi, ömür müddetince ruhunun bineği olan bedenini kullanmakta yapacağı hataların da cezasının mutlaka verileceğini düşünüp, asıl ve en mühim olan bu hayat yolculuğunun sürücülüğünde hata yapmamaya, kurallara aykırı hareket etmemeye azamî dikkat ve itina gösterilmelidir.
Karayolu trafiğindeki sürücülük, bazı İngilizce yabancı neşriyatta şu tek cümle ile özetlenmiştir: “Always the right way, always the right gear, always the right speed.” (Daima doğru yoldan, doğru vitesle, doğru hızla gitmek).
Karayolunda motorlu araç sürücülüğündeki bu kaideyi, ruhumuzun vücut bineğindeki sürücülüğünü ömrümüz boyunca yaparken de uygulayabilirsek; yani, doğru yolu seçip o yolda mukteza-yı hale mutabık olarak yapmamız gerekenleri haddimizi bilerek ve onu aşmayarak, ifrat ve tefritten uzak, itidal dairesinde yapabilirsek; bu uzun yolculuğumuzda da trafik güvenliğiyle (inşallah) menzil-i maksudumuza selametle ulaşabiliriz.
Karayolu trafiğinde bir yanlış karar, kazaya ve ağır kayıplara sebep olabildiği gibi, ömür boyu hayat yolculuğumuzda da yanlış karar vermekten ve bunun neticesinde telafisi güç zararlara sebep olmaktan sakınmalıyız. Hayat yolculuğumuzu ruhumuzun vücut bineğinin sürücülüğüyle yaparken yanlış kararlarımız, çok çeşitli cinsten olabilir. Bunların tümüne karşı dikkatli ve temkinli olabilmek için, buzlu yolda her an kayabilecek bir araç kullanır gibi ihtiyatlı olmalıyız.
Çünkü, hayat yolunda “ayağımızın kayması” - veya burada yaptığımız benzetme ile - “vücut bineğimizin sürücülüğünde dikkatsizlik ve hata ile sebep olduğumuz kayma”, buzlu yolda aracımızın kaymasından çok daha tehlikeli ve zararlı olabilir!