TRT Şeş veya bir tabu yıkılırken (VI)

Abdulkadir MENEK

Cumhuriyet dönemi boyunca Kürt meselesinin kültürel, demokratik ve sosyal yönü ısrarla görmezlikten gelinerek, yalnız güvenlik ve asayiş yönüne vurgu yapılmış ve buna yönelik tedbirler alınmıştır.  Bu sürgün, tehcir, yasaklama ve asimilasyon politikalarının ve Diyarbakır zindanlarında yapılan işkencelerin bir çözüm olmadığı bugün bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Diyarbakır zindanında büyük işkencelere maruz kalan Felat Cemiloğlu, hapisten çıktıktan sonra kendi ifadesi ile ‘’yaşlı olduğu için dağa çıkamamış’’, fakat son otuz-kırk yılda on binlerce genç, bu istismar ve yanlış politikaların kurbanı olarak dağa çıkmış ve buralarda öldürülerek, aile ve çevrelerinde kapanması zor yaraların açılmasına neden olmuşlardır.

Aynı şekilde ülkenin birçok bölgesine gönderilen şehit cenazeleri ile çok sayıda vatan evladı genç yaşta bu hayata veda etmiş, arkalarında gözü yaşlı anneler, eşler ve çocuklar bırakarak çok hazin ve elim bir şekilde ebediyete intikal etmişlerdir.  Bu istismar zemini, tetikte bekleyen güçler tarafından hep kaşınılmış, ülkede büyük bir ekonomik kayıp ile birlikte yılların ve yüz milyarlarca doların heder olmasına neden olmuştur.

Kürtçe televizyon yayını konusunda anlamsız ve yararsız bir direnç gösterilmiş, zaman zaman da bunları telaffuz etmek, neredeyse vatan hainliği sayılmıştır.  Dünyanın her tarafında, her isteyenin basit bir uydu anten ile istediği dilde televizyon seyretmesinin son derece kolay olduğu ve bunu önlemenin mümkün olmadığı bir dünyada, Türkiye’nin bu gelişmelere seyirci kalması elbette beklenemezdi. Birinci sınıf vatandaş denilen ve ülkenin her tarafında yaşayan milyonlarca insanı böyle bir haktan mahrum bırakmak, sanki yurt dışından yayın yapan ve art niyetli grupların kontrolünde olan yayınlara bir yönlendirme yapmak ve onlara mahkum etmek anlamını taşıyacaktır.

Bu arada, yeni yapılan acı bir itirafa da değinmeden geçmemek gerekir. Bugün seksen bir yaşında olan, 12 Eylül  döneminin İçişleri Bakanı ve yılların deneyimli diplomatı İlter Türkmen’in Mehmet Gündem’le yaptığı bir röportajda kullandığı enteresan ifadeler üzerinde defalarca durup düşünmek gerekir. Aynı zamanda son günlerde çokça tartışılan ve aralarında Emekli Genel Kurmay Başkanları İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu ile TBMM eski Başkanlarından  Necmettin Karaduman gibi şahısların da üyesi olduğu ve mahiyeti tam olarak bilinmeyen ‘’Encümen-i Daniş’’ üyelerinden İlter Türkmen bu konuşmasında ‘’ Cumhuriyetin en büyük başarısızlığı Kürt meselesidir. Türkiye milli enerjisinin büyük bir kısmını bu yolda israf etmektedir. Türkiye, Kürt sorununun çözümlenmesini sağlayacak bir politika üretmekte daha fazla gecikemez. Başından itibaren teşhisi yanlış koydu. Asimilasyonla hallederiz dediler ama olmadı. Meseleyi terör meselesi olarak gördü. Ekonomik, sosyal, kültürel, kimlik boyutunu göremedi. İhmallerle olayı bu dereceye getirdi.’’ diyecek ve belki de bu meselede bir kesimin yaşadığı hayal kırıklığını çok açık bir şekilde ifade edecekti. (Yeni Şafak Gazetesi, 09.03.2009)

Artık Medresetüz Zehra Projesinin gerçekleşmesinin zamanı gelmiştir. Atılan bu büyük adımdan sonra YÖK Başkanı Sayın Yusuf Ziya Özcan, iki üniversitede Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümünün açılması için gayret göstereceklerini söyledi. Bu durum bin yıllık kardeşliğin pekişmesi ve arada geçen yüz yıllık fetret döneminin sonunun geldiği anlamımı taşıyacaktır. Bediüzzaman Hazretlerinin yüz yıl önce teklif ettiği projenin haklılığının tescili olan bu gelişmelerden sonra asıl büyük adımı atmak için daha fazla beklemeye ve zaman kaybetmeye gerek yoktur. Çözümün etrafında dolaşmaktan ziyade, esas ‘’Kardeşlik ve Barış Reçetesini’’ uygulamak için kolları sıvamanın tam zamanıdır.   Doğu illerinin birinde ve tercihen Van’da Türkçe, Arapça ve Kürtçe dillerinin okutulacağı bir büyük üniversitenin açılması ile birlikte bütün İslam Âlemi ve özellikle Orta Doğu’da kalıcı bir barışın ve kardeşliğin sağlam bir zeminde ve gelecek asırlara kadar uzanacak bir vizyonla kurulmasının yolu açılmalıdır.

Hükümet, meseleyi doğru zemine çekerek aklın ve vicdanın gereğini yapmıştır. Meselenin bu noktaya gelmesinde Avrupa Birliği’nin ne kadar etkili olduğu konusu bence çok fazla önemli değildir. Önemli olan doğru yolda, doğru adımların cesaretle atılmasıdır. Dahildeki istismarcı güçlerin ve derin mahfillerin her türlü tezgah, tertip ve provokasyonlarına hiç aldırmadan milyonlarca vatandaşının beklentilerine cevap vererek kardeşlik elinin uzatılması, gelecek için ümit vericidir. Bugün ümitvar olmamız için çok daha fazla sebep vardır.  Vatandaşların başında ‘’Demokles’in Kılıcı’’ gibi tutulan ve temcit pilavı gibi ikide bir ısıtılarak önümüze serilen bir tabu bu şekilde çatır çatır yıkılmıştır. Bu durum; birlik, beraberlik ve kardeşliği takviye ve tahkim edecektir. İç ve dış fesat şebekelerin ve dehşetli komitelerin de korkusu budur.

Bu arada, önemli bir tehlikeye de işaret etmek gerekir. Yüz yıla yakın bir zamandır, gerginlikten ve çözümsüzlükten nemalanan ve fitne ve kargaşa ortamından beslenenler, bu gidişatı sabote etmek için provokatif hareketlere ve eylemlere girişebiliriler.  Varlık sebepleri yavaş yavaş ortadan kalkan şer odaklarına, bugün her zamankinden daha fazla dikkat etmek ve tahriklere kapılmamak lazımdır.  Bu teşebbüslerin Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmeye dönük olduğunu iddia edenlerle, yapılan bu hayırlı teşebbüsü küçümseyenler, aslında aynı amaca hizmet etmektedirler. Devlet yöneticilerinin ve vatandaşların, bu süreci sükunetle aşmaları ve daha güzel günlere ulaşmak için sabırlı ve dikkatli olmaları, atılan adımların başarılı olması için şarttır. Ulaşılacak birlik ve beraberlik ruhu ve kardeşlik, Türkiye’de yaşayan bütün insanların yararına olacaktır.

Türkiye değişiyor. Dünya süratle değişiyor. Dünya ile birlikte, Türkiye de bu değişimin dışında kalmıyor, kalamıyor. Bu değişim devam edecek. Tam demokrasi tesis edilene kadar bu değişim devam edecek. Hep iyiye, hep güzele, hep doğruya gitmek için bu değişim ve gelişim devam etmeli. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Recep Tayip Erdoğan’ın açılışta yaptığı jest de çok güzeldi. Kim ne derse desin Kürtçe telaffuz edilen bu birkaç kelime yıllardır yapılan bir büyük yanlış için özür dileme anlamına geliyordu. ‘’TRT Şeş bi xér bé.’’(TRT Şeş hayırlı olsun) Biz de aynı dileği, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarının tam kardeşçe ve eşit bireyler olarak yaşadığı bir ülke temennisiyle tekrarlıyoruz.  Bu yazı dizimizi, TRT ŞEŞ’in açılışına katılan Diyarbakır’lı bir politikacının TRT koridorlarında yankılanan  şu sözleri ile bitirelim. “Ana dili, ana sütü gibi helaldir.”

uzeyiroglu@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.