Taklid, alimin deliline bakmadan, neyi niçin, neye dayanarak söylediğini düşünmeden, sırf alışkanlık, telkin, alime itimad sebebiyle onun dediğini alıp uygulamaktır.
Taklid, zaruri din bilgisine ulaşmak için başka çaresi bulunmayan kimselere zarureten caiz görülmüştür. Bilgi derecesi bu noktada olan Müslümanın bilgi ve bilinç ile seçtiği bir mezhebi de olamaz. Alim (vaiz, müftü, ilahiyat hocası, cami imamı…) diye bilinen bir kimseye sorusunu sorar, o kimse de hangi mezheb ve içtihada göre fetva verirse bunu alır ve uygular.
İttibâ ise “sözü dinleyip akıl, nakıl, ihtiyaç, dinin gayesi bakımlarından değerlendirip en güzelini/uygununu alıp benimsemektir, uygulamaktır. Allah Teâlâ böyle yapanları övüyor:
“Sahte tanrılara kulluk etmekten kaçınan, yüzünü ve özünü Allah’a çevirenlere müjdeler olsun. Söylenenleri dinleyip de en güzeline uyan kullarımı müjdele! İşte Allah’ın doğru yolu buldurduğu kimseler onlardır, asıl akıl iz’an sahipleri de onlardır.” (Zümer/39/17-18)
İctihad edecek kadar bilgisi olmayan Müslümanların ittibâ yöntemini uygulamaları tavsiye edilmiştir.
“Ümmetimin ihtilafı (farklı ictihadları) rahmettir.” cümlesi hadis olarak tartışmalı, ama bir fıkıh kuralı olarak makbuldür.
Allah Teâlâ’nın kullarına kolaylık murad ettiğine dar ayetler ve sahih hadisler vardır.
Görüşlerden bir görüşü tercih edebilmek için belli ölçüde bir bilgiye ihtiyaç vardır. Ama muteber olduğu bilinen görüşlerden birini alıp uygulamak müminler için serbesttir, caizdir. Alma sebebinin kolaylık olması, darlığı ve çıkmazı gidermesi, problemi çözmesi de uygundur.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet