Ülkü Özel Akagündüz'ün haberi
Bu soru, yurdun dört yanında şu an bizi okuyan bütün eğitimli ve başörtülü hanımlar için gelsin: "Hiç turist rehberi olmayı düşündünüz mü?" Düşünmüş olabilirsiniz; ama eyleme geçmediğiniz ortada. Şu an itibarıyla arkasına kimi zaman otuz, kimi zaman yüz kişiyi takıp o saray senin, bu cami benim dolaşan eğitimli ve başörtülü en önemlisi de belgeli sadece bir turist rehberi var: Vildan Çelik...
Turist rehberliği, belli ölçüler içinde yetiştirilmiş başörtülü hanım kızlar için fazla sosyal, fazla sokakta, fazla özgür, hayali kurulabilen; ama olmayacağı bilinen 'havai' mesleklerden biri. Vildan Çelik'in seçimi işte bu sebeplerden ötürü şaşırtıcı...
Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümnü bitirmiş, arkadaşlarının çoğu İngilizce öğretmeni olurken o turist rehberliğinde karar kılmış. Sormamak olmaz şimdi: "Bu nasıl özgür bir tabiattır böyle ki, işyerinin sokaklar, muhatabının dünyanın dört yanından gelmiş her ırktan her dinden insanlar olmasını istesin bir kadın?"
"Rehber olmak hiç aklımda yoktu." diyor Vildan Hanım, "Bir tarihçi ne yapar?" sorusunun cevabını arıyordum. Bir süre dış ticaret alanında çalıştım; ama ofis insanı olmadığımı anladım." Burada fıtrat devreye giriyor işte, İstanbul'u sokak sokak bilecek kadar gezmeye meraklı, yeni taşındığı bir muhitte bakkalından kapıcısına herkesle tanışacak kadar dışa dönük bir kişilik var karşımızda. Tarihi araştırmalar yapan bir dernek bünyesinde, Anadolu'dan gelen hanımları gezdirirken mesleğini bulduğunu fark ediyor ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan belgesini alıyor.
Bir sınav, altı aylık sıkı bir eğitim programı ve yaklaşık kırk günlük bir Türkiye turunun ardından kazanılan belge mühim; çünkü kişiyi etrafta dolaşan onlarca 'korsan rehber'den ayırıyor. Ama yine de bu belge, sihirli bir değnek gibi eline alan herkesi bir turist rehberine dönüştürmüyor. Vildan Çelik, belgesi olup da turist gezdirmeye cesaret edemeyen başörtülü birkaç arkadaşı olduğundan söz ediyor. Kolay değil; pratik ve disiplinli olacaksın, bir dakika gecikmeyi, gezdireceğin insanların vaktinden çalınmış önemli bir zaman dilimi sayacaksın. Yabancı turistleri havalimanında karşılama işini kimseye bırakmayacaksın ki misafirler daha ilk anda kendilerini güvende hissetsin. Anadolu'dan gelenlerle sabah namazında buluşacaksın, günde 12 saat bazen daha da fazla dışarıda olmaktan gocunmayacaksın. Öyle 'dut yemiş bülbül gibi' durmayacaksın, gruptaki herkesle konuşup şakalaşacaksın; ama eve gittiğinde bütün enerjin tükendiği için dut yemiş bülbülü oynayacaksın. Bu arada Topkapı Sarayı'nda yolunun kesiştiği diğer rehberlerin sataşmalarını, sırf başörtülü olduğun için söyledikleri abuk sabuk sözleri duymazdan geleceksin. Zor iş vesselam...
Vildan Çelik beş yıllık bir tecrübeyle bu teknik sorunların üstesinden gelmiş görünüyor. O daha ziyade Müslüman hanımları nasıl temsil edeceği ve yabancı turistlere Türkiye'yi nasıl anlatacağı üzerine kafa yoruyor. İlk iş; düzgün bir giyim tarzına sahip olmak... Gezdirdiği gruplardaki Müslüman kadınlar onun başörtüsünü nasıl bağladığı ya da elbisesini nereden aldığıyla da ilgileniyor çünkü. İkinci iş; misafirleri güvenli, temiz ve helal yemekler yiyecekleri restoranlara ve aldatılmayacakları mağazalara götürebilmek. Bu mevzuların sui istimale açık olduğunu düşünen Vildan Hanım bir örnek veriyor: "Bir rehber arkadaşımız gezdirdiği gruplara en fazla çinileri anlatıyor ve daha sonra onları çalıştığı çini dükkânına götürerek muazzam paralar kazanıyor."
Üçüncü ve en önemli iş ise, turistlere Türkiye tarihi ve dinî konularda doğru bilgiler verebilmek. Vildan Hanım özellikle 'harem' üzerine ciddiyetle eğiliyor: "Turistlerin birçoğu bu konuda önyargılı. Onlara Harem'in oldukça iyi eğitim veren bir okul olduğunu, gayrimüslim kadınların asla Müslüman olmaya zorlanmadığını, padişah eşi ve annesi olan hanımların İstanbul'u vakıf eserlerle donattıklarını anlatıyorum. Harem'i Avrupalıların duymak istediği şekilde anlatan çok rehber var. Birçoğunun İslami bilgisi çok zayıf... Bazıları da hayal kurdurmaktan hoşlanıyor, eline bir tesbih alıp 'İşte bu Hz. Muhammed'in dişlerinden yapılmıştır.' diyen rehberlere bile rastladık."
***
Her rota her millete uymaz
İstanbul'da gezilecek yerler bellidir; ama merak ediyoruz yine de, bir turist rehberi rotasını nasıl belirler? Eyüp, Süleymaniye, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Kapalıçarşı, mutlaka bir Boğaz gezisi, Mısır Çarşısı, Eminönü'nde balık ekmek ve gün batımında Çamlıca Tepesi... Vildan Hanım'a göre hangi rotayı izlediğin değil, nerede ne kadar oyalandığın önemli. Bir Malezyalının Topkapı Sarayı'nda Mukaddes Emanetleri, Hazine Dairesi'ni görüp, avluda fotoğraf çektirdikten sonra Kapalıçarşı'ya yollanmak istediğini bileceksin. İngilizler ve bazı Amerikalılar ise her taşı görmek her şeyi öğrenmek ister. Yabancı turistler en çok Boğaz Köprüsü'nden geçmeyi sever. Özellikle de Ortadoğulu ve Asyalı misafirler Avrupa'ya yakın olmaktan hoşlanırlar. Son söz olarak, Vildan Çelik, yurtdışında okuyup yurda döndükten sonra ne iş yapacağını bilemeyen genç kızlara turist rehberliğini tavsiye ediyor. Farsça ya da Malayca gibi dilleri öğrenmenin avantajlı olduğu tüyosunu da veriyor. Söylemesi ayıp, para da varmış bu işte, bakanlığın belgeli bir rehber için belirlediği günlük ücret 200 lira imiş; ama bu fiyat rehberin donanımına ve tanınırlığına bağlı olarak 300-400 hatta 1000 liraya kadar da çıkabiliyormuş. Bizden söylemesi...
Zaman