Mısır’da yayınlanan Al Misruyyun gazetesi yazarlarından Refik Habib ‘Askeri demokrasi arayışı’ başlıklı son makalesinde (http://www.almesryoon.com/news.aspx?id=54928), devrimden sonra Türk modelinden bahsedenlerin anakronik ve zaman dışı bir evrende yaşadıklarını ifade ediyor. Refik Habib, Türk modelini laikliği merkez alan ve bu anlamda zımni askeri vesayete açık bir rejim olarak tanımlıyor. Aslında İskoç yazar ve araştırmacı Norman Stone da aynı kanıda. Normalleşemeyen Türk modelinin Araplara bir model teşkil edemeyeceğini savunuyor. Refik Habib, AKP’nin bu vesayetten kurtulma çabalarına rağmen Türkiye’de genel ve kurumsal bir yapı olduğunu ve bu yapıda çizgi dışına çıkanların askerlerce te’dip ve terbiye edildiğini ifade etmektedir.
Habib, son sıralarda Mısır’da bazı çevrelerin ısrarla sivil iktidar ve idareye vurgu yaptıklarını ama aslında bunun perdeli ve maskeli bir laik rejim çağrısı olduğunu savunmaktadır. Ona göre bu rejimin bekçiliği de askerlere tevdi edilecektir. Refik Habib özellikle sol çevrelerin 'sivil devlet' ifadesini kullanırken bunu teokratik olmayan anlamında kullandıklarını ve teokrasiden de dini devleti değil basbayağı İslami devleti veya İslami referanslı devleti anladıklarını ifade etmektedir. Sivil devlet, İslam’ın kamusal alandan dışlanması ve kamusal alanda İslami değerlerin yer bulamaması anlamına gelmektedir.
Esasında, Türkiye’de en fazla atıfta bulunulan kavram laiklik kavramıdır. Buna karşılık Araplar ise sivil (medeni) devlet kavramını sıkça kullanıyorlar. Fehmi Huveydi gibi isimler de sivil devlet kavramına sıklıkla atıfta bulunuyorlar. Hatta Fehmi Huveydi Türkiye’ye son gelişlerinde Arap devletlerinden farklı olarak Türkiye’nin sivil devlet modelini benimsediğini ve tatbik ettiğini bir meziyet olarak ifade etmiştir. Dolayısıyla sivil devlet kavramı birçok kişi tarafından farklı algılanmaktadır. Veya farklı maksatlar için kullanılmaktadır.
*
Mısır’da yeni dönemde bir kafa karıkışlığı ve onun ötesinde sivil devlet kavramı gibi kavramlar üzerinden şiddetli bir tartışmanın yaşandığına tanık oluyoruz. Türkiye’de bir zamanlar İslam devleti karşıtlığı teokratik devlet kavramıyla ifade edilirdi. Refik Habib’e göre ise bazıları Mısır’da İslami referansların iptalini sivil devlet kavramına dayanarak ve bunu sütre yaparak talep etmektedirler. Mısır’da rejim değişti lakin yeni rejimin karakteri konusunda mücadele hararetlenerek devam ediyor. Bu noktada Refik Habib, Mısır’da Türkiye özentisi modelin içi boşaltılmış bir İslam modeli olacağını ve bunun light Islam (hafif veya Türkiye’de kullanıldığı biçimiyle ılımlı İslam) olarak ifade edilebilineceğini ve light Islam’ın light laiklikle kompoze edileceğini ve çiftleştirileceğini ve eşleştirileceğini ifade etmektedir. Faraza daha esaslı bir İslami modeline geçmek isteyenlerin de Türkiye benzerinde olduğu gibi askeri müdahalelerle önünün kesileceğini savunmaktadır.
İslam adı altında zımni laiklik yapılacağını ve bunun da garantörünün silahlı kuvvetler olacağını iddia etmektedir. Sivil iktidar laik kesimlerce dini olmayan bir iktidar olarak algılanmaktadır. Lakin İslami kesimler ısrarla teokratik anlamda bir din devletinden yana olmadıklarını sadece referansın İslam’dan alınması gerektiğini söyleseler ve bunu anlatmak için dillerinde tüy bitse de meramlarını ve dertlerini bir türlü anlatamıyorlar.
Burada kavram kargaşası üzerinden bir kör alan ve kısır döngü oluşuyor. Bu yaklaşım karşı kesimleri tatmin etmiyor. Bu anlayış onlarca sivil olmayan yani müstebit bir iktidar algısı olarak kabul edilmektedir. İslami kesimler İslam devletini sınıf iktidarı değil değerler iktidarı olarak görmektedir. Bu ayrım laik kesimleri fazla ilgilendirmemekte ve bu onlara göre nominal bir değer taşımaktadır. Yani onlar aslında İslami referansı da kabul etmemektedirler. Lakin bunu doğrudan söylemek yerine sivil iktidar üzerinden ifade etmektedirler. Dolayısıyla onlar dini değerlere referansta bulunmayı da aynı kategoride mütalaa etmektedirler. Mısır bir kavgadan çıkmış diğer bir kavgaya girmiş bulunuyor ve bu kavgada saflaşma ve kutuplaşma İslami kesimlerle laik ve Hıristiyan kesimler arasında yaşanmaktadır.
Refik Habib gibi Norman Stone’da Newsweek’teki (28 Şubat 2011) ‘Egypt Isn’t Turkey’ başlıklı yazısında yeni dönemde Türkiye’nin yapısal nedenlerden dolayı Arap dünyasına model olamayacağını öngörmektedir.
‘Türkiye Arap baharına model olmayacak’
Tunus’ta başlayan ve kısa sürede Arap dünyasını saran ayaklanma ve rejim değişikliği sürecinde Türkiye’nin adı sık sık yeni kurulan Arap yönetimlerine örnek oluşturabilecek bir ülke olarak geçiyor. Fakat Bilkent Üniversitesi Uluslarlararası İlişkiler bölümünden Profesör Norman Stone, İngiltere’nin Times gazetesinde yer alan makalesinde “Arap baharı yeni Türkiye’ler çıkarmayacak” diyor. Türkiye konusunda uzman akademisyen, demokratikleşmeyi tartışan Arap ülkelerine model olabileceği savunulan Türkiye’nin çok farklı bir deneyimden geldiğini savunuyor. Norman Stone, “Yavaş ve köklü bir modernleşme ve İslam’a hasım bir yaklaşım, Arap dünyası için model olamaz” diyor:
“Türkiye otonom bir şekilde iki yüzyıldır batılılaşıyordu. Ama batılılar unutmamalı ki bunu otoriter bir şekilde yaptı. 1950′lere dek ülke tek partiyle yönetiliyordu; ancak baskı sınırlıydı. Sonuçta demokrasiye kavuşuldu, ama bu ancak 1980′deki son darbeyi izleyen sürekli ekonomik gelişme ardından oldu. Bunun gelişimi, aynı Francis Fukuyama’nın savunduğu çizgideydi; demokrasi ancak kişi başına 7.500 dolar gelir sağlayabilirseniz mümkün oluyor.”
Arap ülkelerinde genç kitlelerin işsizliğine dikkat çeken Stone, “En güçlü askeri rejim bile bu ortamda ancak asayişi sağlayıp ekonominin gelişmesini dileyebilir” diyor. Türkiye’de cumhuriyetin ilk yıllarındaki adımların tam da ülkenin güney ve doğusundaki durumun reddi şeklinde geliştiğini vurgulayan Norman Stone, basın özgürlüğü konusundaki eylemlere değinerek “Şimdilerde dünyanın baktığı Türkiye modelinin tadı kaçıyor” diye aktüel yorumlarda da bulunuyor. Türkiye modelinin her şeyden önce milliyetçi olduğunu kaydeden yazar yazısını şu sözlerle noktalıyor: “Atatürk, Türkiye’nin kimliğini tanımlaması istendiğinde, “Biz bize benzeriz” demişti. Bu yolun devamı için de geçerli… Türkiye modeli, Türk kalacak…”
Refik Habib endişelerinde haklı olmakla birlikte devrimden sonra ekonomisinin çarkları hızlanacak olan Mısır’ın Türk veya Malezya modeline benzeyeceği vurgulanıyor. Bu da esasında Türkiye’de Aslı Aydıntaşbaş’ın birkaç yıl önce başlatmış olduğu bir tartışmayı hatırlatıyor: Türkiye Malezyalılaşıyor mu? Şu anda Mısır’da ve Arap dünyasında tartışmanın odağında 'Araplar Türk(kiye)leşiyor mu?' sorusunun cevabı var. Genel hatlarıyla bu sorunun cevabında Refik Habib ile Norman Stone birleşiyorlar.
Her şeye rağmen konjonktürel gel gitler istisna edilirse Anadolu ve Türkler bin yıldan beri İslam dünyasının siyasi ve askeri sancağını ve rol modelini temsil ediyor. Bu bazen batılılaşma suretinde bazen de farklı suretlerde de uç verebilmekte ve gelişebilmektedir. Dolayısıyla Türklerin günün birinde sağa veya sola yalpalamaları liderliklerini durdursa da sona erdirmiyor. Bu bağlamda, modern veya mevcut Türkiye sistemi, model olarak tartışma konusu olsa bile tarihi ve coğrafi konumu itibarıyla Türkiye’nin liderliği hatta küresel İslam liderliği tartışmasızdır.
Son dönemde kısmi olsa ve sistematik olmasa da Türkiye’nin rol modelliği genellikle kabul gördü. Lakin Arap Devriminden sonra Türk modeli anakronikleşti ve tarihi bir kayma yaşıyor. Yeni Arap rejimleri belki de temelleriyle barışmada ve katılımcı rejim modeline intikalde Türkiye’nin daha da önüne geçebilecek. Arayı kapatabilecek. Dolayısıyla Türkiye’nin rolünü pekiştirmesi ve sürekli kılması için daha ileri adımlar atması kaçınılmaz. Bununla birlikte, Arap Devrimi başkanlık sistemini yıkarken ve parlamentarizme geçerken Türkiye’nin tam tersi bir yöne savrulması trendi anakronizmi derinleştirebilir. Türkiye için Arap Devriminden alınması gereken birinci ders, geride ve arkada kalmamak olacaktır. Sanki Suriye ve Libya konusundaki reflekslerimiz artıya değil eksiye işaret ediyor. Türkiye bölgesinde değişim yerine statükoyu tercih edemez. Araplar vesayetsiz bir döneme geçişi özlüyor ve arzuluyorlar. Saygı göstermeliyiz. Türkiye'ye de herhalde bu hususta Arap kardeşlerinin gerisine düşmemek yakışır.