Türk ve Kürdün kimliğini İslam muhafaza etti

Türkiye müftüsü olarak bilinen hocaların hocası Halil Günenç konuştu

Türkiye müftüsü olarak bilinen hocaların hocası Halil Günenç: "Peygamberimiz, 'Irkçılık sevgisi üzerine ölen kimse bizden değildir. Irkçılık uğrunda savaşan da bizden değildir. Irkçılığa davet eden de bizden değildir.' diyor. Kürtlerin çoğu dindardır ama şimdi yeni bir nesil ortaya çıkmış. Keşke Kürtler'in hakkını dindar Kürtler savunsaydı." diyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bundan 7-8 sene önce Tarabya'da bir toplantısı oldu. 2-3 gün devam eden bir toplantıydı. Oraya ilahiyat fakültelerinden, Diyanet'ten hocalar, profesörler, yüzlerce insan katıldı. Son gün, hatıra kalsın diye bir fotoğraf çekme söz konusu oldu. O karedeki birçok insan işte onun talebesiydi. " 'Türkiye müftüsü' olarak tanınan Halil Günenç Hoca'yı, damadı Nezir Demircan böyle anlatıyor. 80 yaşında olan hoca, bugün Fatih-Başakşehir arasında bir yaşam sürüyor. Mahalleli arkadaşları onu ayaklı kütüphane olarak bellemiş. Şafii mezhebinden olmasına rağmen tüm mezhepleri çok iyi bildiği için eserleri pek çok ailenin başvurduğu kaynaklar arasında. Özellikle fıkıh konusunda uzman.

Başakşehir Belediyesi, kısa bir süre önce Günenç için özel bir vefa gecesi düzenledi. Türkiye'deki medrese geleneğiyle yetişen son alimlerden biri olan hocayı elbette bilenler bilir, tanıyanları çoktur. Ancak Mardin'den Suriye'ye uzanan ilim yolundaki meşakkatli hayatını, Urfa'da uzun yıllar yaptığı müftülük görevi boyunca Türk-Kürt-Arap herkesin gönlünü nasıl kazandığını bilmeyenler de var.

Halil Günenç Hoca, Arapça ezan okudu diye işkence gören imam bir babanın oğlu olarak 1930'da Mardin Acırlı'da dünyaya gelir. Kur'an ve Arapça ezan okumanın yasak olduğu dönemlerdir. Yetiştiği yıllarda, Türkiye'de dini bir müessese yoktur. Fakat babası köy hocası olduğu için o da dini sever. Henüz 11 yaşındayken babasının eline sıkıştırdığı üç kuruş ve çarşıdan aldığı ikinci el ayakkabıyla Suriye'deki medreselere doğru yola çıkar. Amuda bölgesinde Hanefi ve Şafiilere ait olmak üzere iki medrese mevcuttur. Her iki medresede de Türkiye'den gelen öğrenciler vardır. Halil Hoca, teyzesinin oğlu Şafii medresesinde olduğu için kaydını oraya yaptırır. Medresenin en küçük öğrencisi odur. Tahsili 1941'den 1951 yılına kadar sürer. O zamanlar '12 ilim' adı verilen kadar fıkıh başta olmak üzere bütün İslam ilimlerini öğrenir.

Bütün Urfa peşinden ağladı

1950'li yılların başında Mardin'e geri döner. Amacı öğrendiklerini burada öğretmek ve öğrenci yetiştirmektir. İlk işi Kızıltepe'de kaçak bir medrese inşa etmek olur. 20-22 öğrencisi vardır. Onlara öğleden kadar fıkıh, hadis, mantık, belagat gibi İslami ilimleri, öğleden sonra da tarih, coğrafya gibi diğer ilimleri öğretir.

1958 yılında Diyanet İşleri'nin açtığı müftülük sınavına girmek üzere Ankara'ya gider. 30 Ocak 1960'ta Urfa'nın Halfeti ilçesine müftü olarak atanır. Burada 4 yıl boyunca görev yapar. Camilerin restorasyonu, halkın dini duyarlılıklarının artmasıyla ilgili önemli çalışmalar da gerçekleştirir. Bölgede çok sevildiği için 1966'da Urfa'ya il müftüsü olarak tayin edilir. O güne kadar Urfa'ya böylesine hizmet eden genç bir müftü gelmemiştir. Bu nedenle çok sevilir.

20 Ocak 1976'da Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde İstanbul'da Haseki Eğitim Merkezi açılır. Merkezin amacı ilmi seviyesi yüksek, daha kaliteli müftüler, din görevlileri yetiştirmektir. Başına geçici olarak Halil Hoca'nın geçmesine karar verilir. Sadece iki yıllık bir görevdir ama bütün Urfa, onu uğurlamakta zorlanır. Peşinden ağlayanlar olur. Burada Türkiye'nin en önemli ilim ve hizmet adamları yetişir. İşte bu nedenle ona 'Türkiye Müftüsü' adı verilir. Şimdi de gece-gündüz durmadan telefonu çalıyor. Din adamları, vaizler, müftüler içinden çıkamadıkları meseleleri ona danışıyor. Günenç, "Türkiye'nin her tarafından bana sual geliyor. Sadece yurtiçinde değil, Amerika'dan, Avustralya'dan. O cihette söylendi bu söz." diyor. (Halil Günenç'i daha yakından tanımak isteyenler Nezir Demircan'ın yazdığı Halil Günenç Hoca (Beyan Yayınları) kitabını okuyabilir ya da Mahmut Fazıl Coşkun'un yönettiği Türiye Müftüsü belgeselini izleyebilir.

"İslam, Kürtlerin de hakkını muhafaza etmiştir"

"Ben Arap kökenliyim ama hepimiz Hz. Adem'in çocuklarıyız. Esasında kardeşlik dört çeşittir. Birincisi Hz. Adem ve Havva'nın soyundan geldiğimiz için insan kardeşliğidir. Aynı sülalenin torunlarıyız. İkincisi vatan kardeşliğidir. Ben Mardinliyim. Orada doğdum, büyüdüm. Mardin'in havasıyla, suyuyla, toprağıyla beslendim. Mardin bizim için bir anadır. Bir de mezhep kardeşliği vardır. Hak mezheplere mensup olan herkes kardeştir. Bence en önemlisi iman kardeşliğidir. Bütün müminler, inanan insanlar Kur'an-ı Kerim'in sofrasından manevi gıdalarını aldıkları için herkes kardeştir.

'Bizi iman bir araya getirdi'

Cenab-ı Hak bizi yaratırken görüşümüzü almadı. Ben seni Kürt, Türk, Arap olarak yaratacağım demedi. Bu nedenle aramızda fark yoktur. Bugün birçok insan Türkçülük yapıyor. Türk de Adem'den geliyor diğeri de... Senin Türkçülüğün nedir? Sudan dünyaya gelmiş bir mahluksun. Neden bununla iftihar ediyorsun? İmamınla iftihar et. Mümin olduğun için, muttaki olduğun için Allah'a iman et. Ama maalesef doğudaki Kürtler için söylüyorum, sen de Müslüman'sın, sen de insansın neden tefrika yapmaya çalışıyorsun?

"Yeni nesil İslami terbiyeden uzak yetişti"

Doğudaki yeni nesil gençlerin çoğunluğu İslami terbiyeden uzak yetiştiği için ırkçılığa saplanıyor. Urfa'da uzun yıllar müftülük yaptım, 36 sene önce de İstanbul'a geldim. Bugün yaşanan sorunlar o zaman çok nadirdi, sonra ortaya çıktı. O zamanlar kardeşliğimiz var iken, şimdi niye düşmanlık olsun? Aslında doğuda dindar insanlar çoktur ama ırkçılık meselesine düçar oluyorlar. Hem hacı, hem de dindardır ama diyor ki 'ben de bağımsız olmak istiyorum.' Zamanında onlara zulüm de yapıldı. Ama Kürtlere zulüm yapıldığı gibi Konya'da da, Menemen'de de zulüm yapıldı. Sadece Kürtlere değil, dindar Türklere de zulüm yapıldı. İslam'ın aleyhinde olanlar, dini sevemeyenlerdir, 'Müslümanlık Kürtlere kimliklerini kaybettiriyor' diyenler bunlardır. İslam dini Kürtlerin de Türklerin de dinini muhafaza eden bir dindir. Ama zamanında cahil askerler, Allah'tan korkmayan insanlar onlara zülüm ettiği için infial oldu. Bizi ayakta bir arada tutan, ayakta tutan dindir.

Yeni anayasa yapılırken Kürtlerin de hakkını vermek lazımdır. Ama hakkını vermek, ayırmak bölmek demek değildir. Peygamberimiz, "Irkçılık sevgisi üzerine ölen kimse bizden değildir. Irkçılık uğrunda savaşan da bizden değildir. Irkçılığa davet eden de bizden değildir." diyor.

Kürtlerin çoğu dindardır ama şimdi yeni bir nesil ortaya çıkmış. Keşke dindar Kürtler, bu davada bulunsalardı, savunanlar mütedeyyin insanlar değil. Belki o kadar tahribat olmayacaktı. Dindarlar korkudan geri çekiliyor.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

İslam Haberleri