Bismillahirrahmanirrahim
İslam birliğinden ne anlamalıyız
Reddü’l-Evham
(31 Mart 1909)
İttihad-ı Muhammedî (aleyhissalâtü vesselâm) cemaatine isnad ettikleri dokuz evham-ı fâsideyi reddedeceğim.
Birinci vehim: Böyle nazik bir zamanda din meselesini ortaya atmak münasip görülmüyor.
Elcevap: Biz dini severiz. Dünyayı da yine din için severiz. “Dinsiz dünyada hayır yoktur.”
Saniyen: Madem ki Meşrutiyette hâkimiyet millettedir. Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır. Milletimiz de yalnız İslâmiyettir.
Zira Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Lâzların en kuvvetli ve hakikatli revâbıt ve milliyetleri İslâmiyetten başka birşey değildir. Nasıl ki az ihmal ile tevâif-i mülûk temelleri atılmakta ve on üç asır evvel ölmüş olan asabiyet-i cahiliyeyi ihyâ ile fitne ikaz olunmaktadır. Ve oldu gördük...
İkinci vehim: Bu unvan, tahsisiyle, müntesip olmayanları vehim ve telâşa düşürüyor.
Elcevap: Evvel de söylemiştim. Ya mütalâa olunmamış veya sû-i tefehhüme uğramış olduğundan, tekrarına mecbur oldum. Şöyle ki:
İttihad-ı İslâm olan İttihad-ı Muhammedî (aleyhissalâtü vesselâm) dediğimiz vakit, umum mü’minlerin mabeyninde bilkuvve veya bilfiil sabit olan ittihad murattır. Yoksa, İstanbul ve Anadolu’daki cemaat murad değildir. Amma bir katre su da, sudur. Bu unvandan tahsis çıkmaz. Tarif-i hakikîsi şöyledir:
Esas temeli, şarktan garba, cenuptan şimale mümted ve merkezi Haremeyn-i Şerifeyn ve cihet-i vahdeti tevhid-i İlâhî; peyman ve yemini iman; nizamnamesi, sünnet-i Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm); kanunnamesi, evâmir ve nevâhî-i şer’iye; kulüp ve encümenleri, umum medâris, mesâcid ve zevâyâ; o cemaatin ilelebed ve muhalled naşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiye ve her vakit nâşir-i efkârı başta Kur’ân ve tefsirleri (ve bu zamanda bir tefsiri, Risale-i Nur) ve i’lâ-yı kelimetullahı hedef ve maksat eden umum dinî ve müstakim ceraiddir. Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Reisi de Fahr-i Âlemdir (aleyhissalâtü vesselâm).
Şimdi istediğimiz nokta, mü’minlerin teveccühleri ve teyakkuzlarıdır. Teveccüh-ü umumînin tesiri inkâr edilmez. İttihadın hedefi ve maksadı i’lâ-yı kelimetullah ve mesleği de kendi nefsiyle cihâd-ı ekber ve başkalarını da irşaddır. Bu mübarek heyetin yüzde doksan dokuz himmeti siyaset değildir. Siyasetin gayrı olan hüsn-ü ahlâk ve istikamet ve saire gibi makasıd-ı meşruaya masruftur. Zira bu vazifeye müteveccih olan cemiyetler pek az, kıymet ve ehemmiyeti ise pek çoktur. Ancak yüzde biri, siyasiyyûnu irşad tarîkiyle siyasete taallûk edecektir. Kılınçları, berâhin-i kat’iyedir. Meşrepleri de muhabbet olduğu gibi beyne’l-mü’minîn uhuvvet çekirdeğinde mündemiç olan muhabbete şecere-i tûba gibi neşvünemâ vermektir. (Hutbe-i Şamiye 519)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
aleyhissalâtü vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
asabiyet-i cahiliye : cahiliye dönemi ırkçılığı
bilfiil : fiilen, uygulamada
bilkuvve : potansiyel olarak
cenup : güney
cihet-i vahdet : birlik yönü (bk. v-ḥ-d)
evham-ı fâside : boş kuruntular
fitne : bozgunculuk, ara bozma
garb : batı
hakikat : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hâkimiyet : egemenlik, hükümranlık (bk. ḥ-k-m)
Haremeyn-i Şerifeyn : iki şerefli harem olan Mekke ve Medine
ihyâ : hayata döndürme, canlandırma (bk. ḥ-y-y)
isnad etme : dayandırma
ittihad : birleşme, birlik (bk. v-ḥ-d)
İttihad-ı İslâm : İslâm birliği, Panislamizm
İttihad-ı Muhammedî : “Muhammedî birlik” mânâsına gelen ve 5 Nisan 1909’da İstanbul’da kurulan bir cemiyet
katre : damla
mabeyn : ara, arasında
meşrutiyet : başında hükümdar bulunmakla birlikte, yasama yetkisi kısmen meclis tarafından kulanılan, kısmen de olsa kuvvetler ayrılığına dayanan idare şekli (bk. bilgiler)
mevcudiyet-i millet : milletin varlığı (bk. v-c-d)
murad : amaç, maksat, kastedilen şey
mümted : uzayan, süren, uzanmış
müntesib : bağlanmış, alâkası olan
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
nizamname : tüzük; bir müessesenin tutacağı yolu ve uygulayacağı hükümleri gösteren maddelerin hepsi (bk. n-ẓ-m)
peyman : yemin
reddü’l-evham : vehimleri, kuruntuları reddetme
revâbıt : rabıtalar, bağlar, birlik unsurları
saniyen : ikinci olarak
sû-i tefehhüm : yanlış anlama
şark : doğu
şimal : kuzey
tahsis : bir tarafa ait kılma, ayırma
tarif-i hakikî : gerçek tarif, gerçek tanımlama
tevâif-i mülûk : Abbasî Devletinin parçalanmasıyla meydana gelen küçük devletler
tevhid-i İlâhî : Allah’ın birliği
umum : bütün, genel
unvan : isim
vehim : kuruntu, varsayım