Dilimizi mahfuz etmek gayreti son demlerde ne kadar çok yaygınlaştı.Bu sevindirici bir gelişme olurken bunun yanı sıra sadece kalemlere yansıyor olduğu haleti 20. asrın başlarında 200 veya 300 binlerde seyreden daha zengin kelime ve kavram hazinemizin varlığının farkında olmak ve dilimize yakın tutma şuurundan uzaklaşmamak vazifemizdir.Şuur kelimesi özellikle seçilmiştir. Âkıl kelimesine nazaran daha geniş boyutlu, öte manası ve önemi vardır.
Lakin bu hakikatler hakikatle kendilerini korurlarken şu acı tablo cereyan ediyor karşımızda.Herşeyiyle Avrupai hayat tarzını benimsemiş,kültürünün yozlaşmasına katkıda bulunmuş,anlamsız iştiyakla kendi dilimizden,değerimizden utanma edepsizliğine düştük ve bu haletle kompleksimizi durmaksızın körüklüyoruz.Kendi lehçemizi görme hürriyetinden bile - yabancı bir dilin bakkalımızın bile tabelasını işgal etmesinden dolayı yoksun- almışız.
Artık; içerik, sorun, özgü, olasılık, olanak, varsayım gibi yüzlerce kelimenin kullanılmasından gocunmayacak duyarsızlığa eriştik. Hatta Batı menşeli panel,ekonomi,sempozyum,sekreterya,kafeterya gibi binlerce kelimeleri kullanmaktan öte sindirmişliğimiz bunun yanı sıra coiffeuri berbere tercihimizin sebebi dahi bilmemekteyiz. Senelerdir idareci kelimesiyle tanıdığımız idareci yi managerle değiştirmek sömürge ruhundan başka hangi kelimeyle izah edilebilir.Tabelasını change office charcuteire restaurant market cafe saçmalıklarıyla süsleyerek çağı ucundan tuttuğunu zanneden divane ne derece düşürür diliyle kendini
Kelimelerin yerini değiştirme zilletinin diğer boyutu ise kelimeleri ,özellikle kısaltmaları telaffuz edişimizdeki komedi halet!. Has Bilgi Birikimin kısa ismi HBByi eyç bi bi diye telaffuz ederken nasıl gıdıklandı birileri hiç düşündünüz mü? Bu gidişat öyle bir yere götürüyor ki bizi alfabedeki harfleri çocuklarımıza öğretirken H harfini eyç diye telaffuz ederken kendi anadilimizi kullanamaz haldeyken nasıl öğretebiliriz meçhul! TBMMyi ti bi em em diyebilme ihtimaline giderken alfabenizde harf ahenginin ahengini yitirmeleri için çaba sarfederken ,izzet ve haysiyetimizin kaçıncı değersizlik boyutlarında süründüğünü görebilmeyi denesek keşke.
Kültürde,sanatta,ilimde birçok alanda zirveleri yakalayan muhteşem Osmanlı mazimiz ,Osmanlı türkçesinden anlaşılır.Türkçemizin Osmanlıda kullanılan kavram hazinesini bilipde istifade etmezsek varacağımız nokta varmak istediğimiz nokta olmayacaktır.Kökümüz sağlamsa,özümüz varsa başkalarının özlerine göz dikmenin mantığı yoktur.
Yahya Kemal merhumun Kocamustafapaşa şiirindeki o muazzam mısraları hatırlayalım.
Derler insanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük!
Yabancı dille, yani Amerikan İngilizcesi yle eğitim,milletin,dilimizin,kültürümüzün bekası açısından hıyanet-i vataniye ayarında ve Prof. Oktay Sinanoğlu'nun taşıdığı endişeleri haklı kılacak tehlikeli faaliyettir.
Batı'da yetişen son 300 yılın en geç Profesörü ünvanını alan bir rekortmen iki kez Nobel'e aday olmuş, ABD Bilim ve Sanat Akademisi'nin ilk ve tek Türk üyesi hocamız "Her halde bizim kadar çabuk ve sık, istakozun kabuk değiştirmesi gibi dil değiştiren bir millet olmamıştır " diyor dramatik tabloyu idrak etmişliğin bilinciyle Bir New York Rüyası - Bye bye Türkçe" başlığını taşıyan kitabının ilk bölümünde.. Ve devam ediyor: Neredeyse bir nesil içinde Osmanlıca'dan Öztürkçe'ye, oradan "Anglomanlıca" diye tabir edeceğim yeni garip dile geçtik. Türkçe terimlerin yerine, garip "Anglomanlıca" sözlerin kullanılmasının adet olduğunu söyleyen yazarın bu sözcüklere verdiği örneklerden bazıları şöyle : vekiller>milletvekili>parlamenter matbuat>basın yayın>media muhaberat>iletişim>kominikasyon içtimai>toplumsal>sosyal kanuni>hukuki>yasal>legal mesele>sorun>problem> azami>ençok>maksimum faaliyet>etkinlik>aktivite teşkilat>örgüt>organizasyon vs
Anadilimizi korumayı becerememişliğimizin, iki -üç kuşak sonrasının kullanacağı dil türkçemizin akıbeti; " Anglomanlıca"(!)...Dilimizi bilmeyen ve onu kaba-saba sınıfına sokan nazik(!) anlayış sahibi insanlar gafletlerini ipleriyle bizi fark etmeksizin karanlık kuyulara indirmektedir.
Cümlemize binen ,sindirdiğimiz öyle komik lafızlar varki birkaçını doğrusuyla zikretmek sorumluluğunda beyan ederiz;
Anlamsız (absürd), arkadaş (partner), büyük(mega), itibar (prestij), dış (aut), köşe (korner), merkez (center), meslek (kariyer) mevsim (sezon), simsar (broker), sonuç (skor), takdir (reyting), temel (baz) torba (poşet), iki katlı (dubleks), üç katlı (trıbleks), varış (finiş), yabancı saha (deplasman), yıldız (star) anlayış (mantalite), delil (argüman), baltalama (sabotaj), edebiyat (literatür), faydacılık (pragmatizm), gerginlik(stres)hayal(ütopya) ilk örnek(prototip) karşılık(kaos) uzlaşma(konsensüs) dizüstü(lap top) tıklamak(kliklemek) aralık(periyot) teşvik(motive) birim(departman)
Bu kelimelerin kaçını kaçımız sığıştırmadık ki dilimize.Her insan bir dünyaysa ve etki konusunda sorumluluğu varsa ne diye yapacağımız ufak tefek şeyler olmasın ki..! Örneğin artık alışverişimizi bilmem ne hyper market ten satın almak yerine bakkaliyeden alabilirken bundan sonra dostlarımızla çıtkırıldım sohbetler yapmak için cafelere takılmak yerine çay bahçelerinden birine gidebiliriz. Gittiğimiz çay bahçesinde de nescafe ,capuccino, expresso, ice tea içmek yerine buzlu çay,sütlü kahve içebiliriz supangle, prefiterol, tramisa, cheesburger yerine sucuklu tost, kaşarlı tost, karışık tost yerken Ve dilimizle birlikte incelebiliriz ne dersiniz? Ver belki de böylece türkçeden biraz daha çakar hale geliriz(!) Bol türkçeli günler diliyorum