Röportaj: Abdurrahman Iraz, Mehmet Ali Bulut, İhsan Atasoy, Nurettin Huyut / Risale Haber
Teknik Yönetmen: Abdülkadir Özsoy
10. BÖLÜM
(1. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
(2. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
(3. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
(4. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
(5. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
(6. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
(7. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
(8. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
(9. BÖLÜM için TIKLAYINIZ)
“KİTAP OKUDUK” DEDİK “NE OKUDUNUZ?” “RİSALE-İ NUR”
Olay şöyle cereyan etmişti. Akşam geldiler yatsı namazından evvel amenerresülü aklımda. Niye bir Müslüman, “imanın bir rüknünü inkâr etse İslamiyet’ten çıkar” bahsini okuyorduk, dersten sonra namazı kıldık, çay içiyoruz, henüz gelen giden yok, ama ben bekliyorum, bir şeyle olacak diye baktım o anda pencerelere vurdular, “kımıldamayın, polisler…” Baskın. Sanki suç işlemişiz, geldiler. “Burada ne diye toplandınız?” diye sordular. “Kitap okuduk” dedik. “Ne okudunuz?” “Risale-i Nur okuduk” “Peki” dediler. Arama yaptılar epeyi kitap topladılar, buldukları kadar aldılar bizi de aldılar götürdüler, Cumartesi, pazar iki gün beklettiler, hapishaneye sormuşlar “kaç kişilik yeriniz var”, onlar da “on kişilik yerimiz var” demişler.
HEPSİNİ TAHLİYE ETMİŞLER BİR BENİ BIRAKTILAR İÇERİDE ELEBAŞI DİYE
Çocukları bıraktılar birinci ifadede, güzel konuşan sert cevap veren on kişi seçmişler on kişi tevkif ettiler. Aldılar bizi yarı açık ceza evi var Karşıyaka diyorlar oraya hapsettiler. İkinci gün itiraz ettik. Hâkimlerin çoğu taraftar, bize bir şey yapmak istemiyorlar, bizi bırakmak istiyorlar. Bir kadın hâkime çıkmış bana dişini takmış diyor “bu niye toplamış başına, kaçıncı bu, bunu tutuklayın” demiş. Hepsini tahliye etmişler bir beni bıraktılar içeride elebaşı diye. Neyse içeride epeyi bir kaldık bir kaç ay kaldık. Sonradan öğreniyorum 6 ay kalmışız.
Üç-dört ay vardı çıkmaya Ceyhan Savcısı geldi Mustafa Ramazanoğlu’nun kardeşi Mahmut Ramazanoğlu, hapishane müdürü oldukça dindardı, fakat gelenlere mutlaka dayak çektiriyormuş. Biz içeri girdik, bizi bodruma götürdüler baktık arkamızdan on kişi kadar, sopalarla geldiler, gardiyanlar. Hemen onların arkasından Urfalı biri geldi, onlar fiskos fiskos bir şeyler konuştular gardiyanlar gitti. Sopalar da gitti. Sonradan anladık ki o Urfalı nurcuları tanıyormuş, “ya bunlar hocadır, bunlar iyi adamdır, bunlara dayak atmayın” ikna etmiş gardiyanları. Gelenlere dayak çekerlermiş gardiyanlar.
Daha evvel bir daha girmiştik dört kişi birimiz hasta oldu Ali Zeybek diye Alevilikten bir tane vardı. Biz on kişiydik hepsini bıraktılar bir ben kalmıştım içeride işte o savcı geldi -üç dört ay sonra- “Müdür bey hapishane ne içindir, ıslah için değil mi? Ya bu seyyar vaiz… Ya kitap okuyor, ya ders veriyor. Buna izin verin, serbest bırakın. Ne güzel gitsin mahpuslara ders versin, sizin vazifenizi yapıyor işte” demiş. Müdür de “peki başüstüne” demiş. Geldi bütün mahkûmların duyacağı şekilde “hocam” -mikrofon elinde- “istediğin kadar ders ver” dedi. Onun üzerine, çıkıncaya kadar ders okuduk, 6 ay o şekilde dersimiz devam etti. Hatta dışarı çıktık, tahliye olduk, yine derse devam ettik, ara sıra hapishaneye gidip ders yapmaya devam ettim. İyi hizmet oldu.
HAPİSHANEDE BEŞ VAKİT NAMAZ CEMAATLE KILINIYORDU
Medrese-i Yusufiye olmuş…
Evet, hapishane Medrese-i Yusufiye oldu. Çocuk koğuşunda bile ezan başlamıştı. Ezan okunuyordu. Beş vakit namaz cemaatle kılınıyordu. Çokça namaza başlayanlar oldu. Çok iyi bir hizmet oldu, sonra oradan tahliye olduk Mahkemeye çıktık, 6 ay sonra mı ne? Mahkemeye çıktık… Mahkemeye bir kaç kere gittik. Avukatlar müdafaa ettiler, Bekir Bey var mıydı farkında değilim. Tahliye ettiler. Ama 6 ay sonra tahliye etmişler. Sonra bu lügat meselesi vardı İstanbul’da ille “gel” diye haber gönderdiler. Ben de Hüseyin Kurt’a bıraktım İstanbul’a geldim. O şekilde oradan da ayrılmış olduk.
Urfa, Antep, Adana. Üstad Hz.leri vefat edeli bir sene olmuş, cemaat ne yaptı, hizmet şeklinde bir değişiklik oldu mu? Cemaat nasıl toparlandı?
Cemaat Risale-i Nur okuduğu için, yine aynı vazifeye devam etti. Bazı yerler tedbir aldılar, bazı gizli dersler yaptılar, bazı açıktan yaptılar, yerine göre… Yine dersler devam etti. Hiç bir değişiklik olmadı.
SÖZLER NEŞRİYATI İLKİN BİZ KURDUK
Üstaddan sonra abilerin bir araya gelerek devamlı meşveret ettikleri söyleniyor. Bu meşveretler nasıl oluyordu? Nerede toplanılıyordu? Kim topluyordu?
Daha çok Zübeyir abi topluyordu. Bazen biri geldiği zaman toplanıyorduk. Öyle bir kaç kere toplandık, ben hepsinde bulunmadım. Daha çok Adana’daydım, o nedenle hepsinde bulunamadım, İstanbul’da ne oldu çok iyi bilmiyorum. Yeni Asya meselesi konuşulmuş, Yeni Asya hakkında sadece Mehmet Kutlular’a Zübeyir abi vazife vermiş, demiş “sen bu gazeteye bakacaksın, ama Nurcular tarafından gazete çıkarıldığı bilinmeyecek, bu şartla çıkaracaksın, en büyük şart bu” demiş… Bilinmeyecek. “Ne zaman Nurcular bu gazeteyi çıkarıyor, bilinirse gazete derhal kapatılacak” demiş.
Bütün gazete büroları kütüphane oldu, “Risale-i Nur siyasete karışmayacak, bürolardan falan kitap satılmayacak” böyle şartlar koşulmuş, ama bunları dinleyen olmadı.
Ondan sonra biz İstanbul’da toplandık, Fırıncı, Birinci birlikte olmuşlar gazetenin etrafında toplandılar biz diğerleri toplandık, dedik “iş siyasete döküldü, siyasetle beraber yürümeye başlandı biz bunu ayıralım, neşriyatı gazeteden ayrı yapmamız lazım” dedik. Sözler Neşriyatı ilkin biz kurduk. Ağabeyler dediler ki, “Sözler Neşriyatı sen yürüt, en serbest sensin, Hüsnü’yü al sen çıkarıyormuşsun gibi göster”, bir kaç sefer bu kitapları çıkardığımız için ifadelerimizi aldılar fakat serbest bıraktılar.
KATİYYEN BUNU BEKİR BERK’İN NEŞRETMESİ UYGUN DEĞİLDİR
Üstadın vefatında, defin olayından sonra bütün abilerin toplanıp meşveret etmeleri esnasında, Kayalar abi için şöyle bir söz söyleniyor, “benim haricimde abiler bir tane lider seçsin, lider seçiniz, ama benim haricimde” demiş böyle mi? Yoksa şu şekilde de anlatılıyor. Kayalar abi demiş ki, “ben bu cemaatin başına geçeceğim” mi demiş? Siz orada canlı şahit olduğunuz için doğrusu nasıldır öğrenmek istiyoruz?
Ben öyle bir şey duymadım. O belki Diyarbakır’da konuşuyor. Daha sonra İstanbul’a geliyor, ormanlık yerlerde kamp kuruyor, bir defa beni götürmek istedi ben gitmedim. Şimdi ben onun bazı şeylerini beğenmiyordum, yani Üstadımız da zaten “ben Kayalar’ı ziyaret etmek istiyorum” dediğimde gitmeme müsaade etmemişti. Onun bazı taşkın halleri vardı. Hatta 27 Mayıs’tan sonra ihtilal hareketi yapmak istemiş.
Silah, elbise hazırlamışlar. Kayalar abi kumandan olacak 27 Mayısçıları defedecekler, hükümeti ele geçirecekler, böyle bir gayeleri de varmış. Ben sonradan duydum bunları. Böyle bir şey olmadı Elhamdülillah biz müspet hareket ettik.
Sonra Türkeş aleyhinde bir broşür neşredilmiş, Bekir Berk onların aleyhine bir yazı yazmış. Biz dedik “katiyyen bunu Bekir Berk’in neşretmesi uygun değildir, biz siyasete karışmış oluyoruz.” Adana’da da o şeyi sattırmadık, o broşürü, dağıtmadık.
1969 yılında oluyor bu olay değil mi?
İslami Hareket ve Türkeş adlı bir broşürdü. Yalnız bunu Bekir Beyin yapmasını beğenmedik, kabul etmedik bütün abiler aleyhinde idi.
Ama sonra yayınlandı. Peki, yayınlandıktan sonra abilerin tepkisi ne oldu?
Bilemiyorum, unuttum gitti, uğraşmadım o işle.
Bir tek Adana’da dağıtılmadı galiba.
Zannetmiyorum, başka yerlerde de dağıtılmadı ama Adana'da dağıtılmadı.
SİYASİ BİR LİDERİN ALEYHİNDE NURCULARIN KİTAP NEŞRETMESİ, RİSALE-İ NUR’A AYKIRIDIR
Türkiye’de dağıtıldı ama siz Adana’daydınız Adana’da dağıtılmadı herhalde.
Adana o zaman derli topluydu.
Yanlış anlaşılmaması için bu konuyu biraz açmamız lazım. Bu kitabı dağıttırmayışınızın sebebi net olarak neydi? Bazı insanlar yanlış şeyler düşünebilirler, yanlış şeyler söyleyebilirler, tekrar sizin ağzınızdan duymak istiyoruz?
Yani siyasi bir liderin aleyhinde Nurcuların kitap neşretmesi, Risale-i Nur’a aykırıdır. O kanaatle biz mani olduk. Hatırımda kaldığına göre nedeni buydu.
Siyasete girilmiş oluyor öyle mi?
Evet, siyasete girilmiş oluyor. Ve Türkeş’in cemaatini Nurcuların aleyhine sevk etmiş oluyorsun, bizim muarızlarımız olacaklar.
Alparslan Türkeş de Adana’dan milletvekili adayıydı, o zaman siz de Adana’daydınız. Bir sıkıntı yaşandı mı?
Ben o adamı da hiç görmedim, Adana’dan seçildiğini de bilmiyorum. Sevmezdim ben zaten onu.
(Devam edecek)